30 Ekim 2012 Salı

Yaşasın Cumhuriyet

  28 Ekim gecesi bir heyecanla uyudu Tarko ! “Yarın bayrama gideceğiz,kırmızı beyaz giyineceğim anne, aynı bayrak gibi” ” bandana mı da takacağım ” Bayram okulda ki gibi mi olacak anne??” sorular ,yorumlar bitmek bilmedi :)
   Bu kadar heyecanlı olmasının tek sebebi benim ! Ben çok heyecanlıydım çünkü !Bu defa sokaklar Cumhuriyet sevdalıları ile dolup taşacaktı! Belki bizim küçük şehrimizde değil ama büyük şehirler büyüklüklerine yaraşır şekilde kutlayacaklardı bayramı ! Ankarada olmayı çok istedim ama elimde olmayan sebeplerden ötürü gidemedim..
    2 yıl önce Ankara da kutlamıştık Bayramı ,Anıtkabire gitmiştik ve o zaman da çok heycanlanmıştı Tarkan ! Ama küçüktü algılayışı daha farklıydı Atatürkün yattığı yerin o mermer olamayacağı yorumunu yapmıştı! şaşırtmıştı beni :) sembolik bir yer olduğunu anlatmak bir hayli zordu o zamanlar..
    Bu yıl tam da hayal ettiği gibi giyinip düştük sabah yola, gitmek için bayram alanına! Yaklaştıkça duyduğu davul seslerinden çok etkilendi Tarkan !” düğün gibi anne” dedi ! Bayram,şenlik demekti sevinç demekti,elele kolkola olmak demekti,eğlenmek demekti,özgürce bayramını kutlamak demekti..
    Biz hızla resmi! tören alanına giderken ,aynı dakikalarda Ankarada resmi bayram alanlarına sığamayacak Cumhuriyet sevdalıları ellerinde bayraklarıyla meydanlardaydılar!
Tarkan bayramı, geçit törenini izledi sorular sordu heryerin bayraklarla donatılmış olmasndan çok etkilendi! Gazilerin askeri araçla geçişi sırasında ” dedeler asker mi olmuş? ” dedi ona “GAZİ”nin ne demk olduğunu anlattım . Atatürk te gaziydi diye anlattım..beni heycanla dinledi! Bütün geçit töreni boyunca bayrağını salladı,marşlara eşlik etti :)
    Askeri bandonun çaldığı ” dağ başını duman almış,gümüş dere durmaz akar” sözleriyle çok anlamlı marşa bütün gençlerin eşlik etmesi gururlandırdı beni…Atamın dediği gibi umudumuzun gençlikte olduğunu bir kez daha anlamış olduk..gençler yanımda marş söylerken Ankara’da gençler biber gazıyla mücadele ediyorlardı !
    Tüm engellemelere rağmen Türk Halkı yurdun heryerinde resmi törenler ve meydanlarda coşkuyla gerçek bayramını kutlamıştır!
   
  Tarkom ve ben ”YAŞASIN CUMHURİYET” diyerek bayramımızı kutladık !
 
     Daha nice bayramlara coşkuyla ermek dileğiyle…
 
 
NOT: Tarkomun kıyafetinden etkilenen bir gazeteci fotoğraflarını çekti ! Cumhuriyet çocuklarını temsilen Tarko bugün gazeteydi :)


İMZA: Cumhuriyet çocuğu Tarko’nun Cumhuriyet kadını annesi anneayça!

24 Eylül 2012 Pazartesi

Hafta Sonu Mağduru :)



             
 
              Hafta sonumuz hem çok hareketli hem de çok maceralı  geçti. Yaşadıklarımızı bloğa yazıp yazmama konusunda tereddütlerim vardı keza Tarkomun büyümüş hâli yazacaklarından dolayı bana oldukça kızabilirdi. Düşündüm taşındım bütün riskleri göze alarak bu çok komik macerayı yazmayı göze aldım ( sakın bana kızma emi Tarkomun büyümüş hâli )

            Cumartesi sabahı kızkıza ve çocuklarla Pamukçu Akpınar 'a kahvaltıya gitmeye karar verdik . Başımıza geleceklerden habersiz şarkılı türkülü bir araba yolculuğundan sonra yeşillikli , derelikli ,ferah ,havadar mekanımıza ulaştık. Serpme kahvaltı siparişimizi verdik.Semaverde çayımızı istedik. Anneayçada keyifler yerinde . Oh miss:)

         




        

                Kahvaltı ve çay faslı bitince mekan olarak beğendiğimiz ancak servis konusunda benden geçer not alamayan tesisimiz de çocukların ısrarı ile biraz daha kaldık. Kalmaz olaydık :) Cumartesi olmasına rağmen oldukça sakindi bu nedenle çocuklar da özgürce oyun oynuyorlardı. Hemen yanımızdaki masada oturan ailenin 3 yaşlarındaki cincan oğlu dışında taşkınlık yapan da yoktu. Ufaklık çok sevimli ve bir o kadar da hareketli, anne baba zor zaptediyordu kuzuyu :) yaşına başına bakmadan bizimkilerle oynamak istiyor ancak beceremiyordu.Bir anda nasıl olduysa Tarko kaydıraktan  kayarken ayakkabısı ayağından fırladı küçük yaramaz da kaşla göz arasında ayakkabıyı alıp dereye atmasın mı?? :) Anneayça gayet rahat çayını yudumlarken yabancı bir kadının elinde oğlunun ıslak ayakkabısını görünce çok şaşırdı. Kadıncağız oldukça mahçup bir şekilde özür diledi ve Tarkoma yeni bir ayakkabı almayı teklif etti.Gülümseyerek " çocuk onlar olur böyle şeyler güneşe koyarız kurur lütfen dert etmeyin" diyerek genç anneyi rahatlattım.Tarkonun tepkisinden korksam da yapacak birşey yoktu olan olmuştu. Tarko dert etmedi hatta çimlerde çorapla koşmanın keyfini çıkardı hatta arada çamurlara basarak " kirlenmek güzeldir dini anne" diye bağırdı :) bir süre sonra ıslak çimler beni huzursuz etti, en azından bir terlik bulurum umuduyla arabaya atladığımız gibi köye gittik arkadaşımla.. Amma velakin koskoca! köyde bir çocuk terliği bulamadık... 3 tane küçük bakkal ve bir tuhafiye vardı meydanda ama terlik yok! E ne yapacağız? Derken karşıda bir bakkalda mavi terlikler olan bir poşet gördük! Normalde suratına bakmayacağım terliğe nimet bulmuş gibi koştum yeminle :) ama bir sorunumuz var! Bütün malzemeleri dışarda olmasına rağmen bakkal kapalı! Anneayça o terliği alacak ! Bakkal amcam gitmiş ama işi de garantiye almış telefonunu kapıya asmış :) yurdum insanı çok komik! Bakkal komik müşteri daha da komik  ! Terliğin en küçük numarası 36 ama alacağız başka yolu yok... Parayı da bir notla beraber dondurma dolabının üstüne koydum, üzerine de bir patates koydum uçma riski sıfır :) notta ne mi yazıyor? " bakkal amca , mavi terliklerin 36 numarasını aldım umarım bıraktığım para yeterlidir değilse de hakkını helal et, hayırlı işler" :)
 

         
           Macera burada bitmiyor ki! Mekana gittiğimiz de Tarko normal olarak terliklere burun kıvırdı
 " bunlar bana büyük" " kız terliği işte hem gülüyorsunuz bana, giymicem işte" diyerek tepkisini verdi amma bir süre sonra ayaklar üşüyünce mecburen giydi :) hatta bir ara ayağındaki terlikleri unuttu bile... orada fazla kişi de yok ayrıca oradan eve geçeriz diye düşündüğümden ben de dert etmedim hem çocuk o canım aaaa :)   ama köydeki plan alışveriş merkezine uymadı :)  Ayağındaki koca terlikleri unutan Tarko arkadaşlarının avm ye gideceğini duyunca normal olarak o da gitmek istedi. E napicizzzz şimdiiii :) yapacak bişey yok gittik! Ama ne gitmek ! Görenler eminim " kadına bak kendi giyinmiş süslenmiş çocuğuna bir ayakkabı almamış" demişlerdir :) çocuğumu öyle gezdireceğimi mi sandınız?! İstikamet ayakkabıcı marş marş :) ayakkabıcıdaki kızın suratını hiç unutmayacağım :)
 " abla ne iş bu çocuk" bakışı ile bakarken iki cümle ile aydınlattım satıcı arkadaşı :) yeni ayakkabıları aldık ve rahatladık :)

              Bu Cumartesi çok güldük çok eğlendik! Anne olmak maceraperest hayata her an hazırlıklı olmak demek! Bir kez daha anladım! :)

 İmza : Cumartesi mağduru Tarko'nun maceraperest annesi Anneayça  ;)

19 Eylül 2012 Çarşamba

Şimdi okullu olduk! Sınıfları doldurduk!



            Endişelerle,soru işaretleriyle,eksiliklerle,acabalarla,2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı başladı.
Umarım bir hevesle başlayan çocuklarımız için herşey yolunda gider.4+4+4 Eğitim Sistemine geçişle birlikte okullarda hem fiziksel hem de eğitimsel bir takım sorunlar yaşanmakta hala ,ancak bilinçli idareciler ve öğretmenler sayesinde aşılabilir belki bu sorunlar.

            Benim çalıştığım okul da fiziksel yetersizliği nedeniyle sorunlar yaşayan bir okulken idareciler ve öğretmenlerin işbirliği ve özverileri ile yeni eğitim sistemine en az zaiyatla geçmeye çalıştı bu yıl.Sınıf sayımız yetersizken her noktayı kullanmaya çalıştık ve geçen yıl sonu aldığımız önlemlerle bu yıl 2 sınıf kazanarak başladık eğiitim öğretime. Bu sınıflardan birini, öğretmen odamızı feda ederek kazandık ve o parkeli güzel odayı 66-72 ay arası 20 miniğimize hediye ettik. Bir diğer sınıfı ise laboratuarı aşağıda bulunan toplantı salonuna taşıyarak kazandık.Böylece artan öğrenci sayımıza yeterli sınıflarda eğitim vermeye başladık mutluyuz.

      Her ne kadar kendi çabamızla bir takım sorunları çözmeye çalışsak da sistemsel sıkıntılar da yaşamıyor değiliz.Giriş çıkış saatlerimiz değişti,seçmeli dersler için en azından bu yıl bir çözüm bulabildik ancak gelecek yıl ne olur bilemiyoruz,çünkü sınıfımız yetersiz.


    Yeni eğitim öğretim yılı öğretmenayça için bu şekilde başlarken anneayça da bir diğer heyecan yaşıyor ve bilindiği üzere biricik Tarkosunu okul sıralarına teslim ediyordu ..Duygu yüklü bir pazartesi yaşadım ve bu duygusallığı aslında en güzel ilkler yazımda da sizlerle paylaştım.

Peki pazartesi Tarko neler mi yaşadı ? Buyrun fotoğraflarla ilk gün :)



                                   Öğreci Tarko sıraya girerek Andımızı okudu.

 
 
 
Sınıf arkadaşlarıyla sırada biraz sohbet etti,şakalaştı :)
 
 

 
Sırada düzgün durmaya çalıştı :)


    Sınıfa geçerek sırasında öğretmenini bekledi ve tabi yanında ilk sıra arkadaşı Sarpino :) bebeklik akadaşıyla sıra arkadaşı olmak da ne şans :))

 
Anneye biraz şımardı :)



                       Çantamızdan kitaplarımız çıkaralım..ee öğrencilik zor zanaat :))


 
aaaa Tarko biraz heyecanlandı mı ne ?? :)

             
Beslenme saatinde de fotoğraf çekebilen anneayça "anneee yaaa artık çık sınıfımdan yeterrr" diyerek kibarca sınıftan kovulmuştur :))
  

     İlk günümüz işte böyle geçti :) Umarım yeni eğitim öğretim yılı tüm miniklere önce mutluluk getirir çünkü başarı mutluluğun ardında gizlidir.


   Tarkoma Not: güzelyavrum, seninle gurur duyuyorum. Hayat mücadelemiz her geçen gün zorlaşıyor ama seninle mutlulukla herşeyi aşarız biz.. Okul hayatın umarım ilk günkü gibi heyecanla ve mutlulukla geçer.Mutlu olacağın her seçiminde senin arkanda olacağım.Okuma yazma öğrendiğinde bu blogta senin için yazdıklarımı okumanı da büyük bir heyecanla bekliyorum.seni çok seviyorum bitanem..yolun hep açık olsun..
                             imza:Sadece Tarko'nun annesi ANNEAYÇA...


            

12 Eylül 2012 Çarşamba

En güzel ilkler



  Annelik hayatımda sahip olduğum en güzel ve en özel sıfat ve eminim ki tüm anneler için de öyledir. Anne olduktan sonra herşeye bakişınız değişir ve normalde hiç dikkatinizi çekmeyen şeyler hayatınızın en önemli gündem maddesini oluşturuverir. Hatta annelik duygusu öyle güçlü bir duygudur ki çocuğunuzla ilgili herhangi bir konuda uzman kesilmenize bile sebep olabilir.

          Tarko hayatıma girdiğinden beri benim içinde öncelik o ! Bebekliğinden bu yana geçirdiği her önemli evre hayatımın en önemli ilklerini oluşturdu! İlk karşılaşma,ilk emzirme,ilk dokunuş,ilk gülüş,ilk "anne"deyiş,ilk doğum günü,ilk dişi,ilk hastalanması,ilk kez kreşe gitmesi ,aklıma gelen ilklerden bazıları ... bu ilkler her anne için özeldir,güzeldir. Hiç unutmam Tarkom ilk gösterisini yaptığında kreşte gözyaşlarımı tutamamıştım...





Fotoğraf


     

 
    Tarko planladığım şekilde benim okulumda basladı 1.sınıfa. Benim için karmaşık ve değişik duyguların yaşandığı bir gündü. Ben 8 yıldır aynı okulda görev yapıyorum. Burada göreve başladıktan 3 ay sonra hamile kaldım..karnımda bu okula geldi Tarko, bebekken geldi,bahçede koşuşturdu hatta şu an öğretmeni olan arkadaşım Belma öğretmen ,bebişken çok sevdi Tarkomu :)  3 yaşında 23 Nisan kutlamalarına getirmiştim de maskot olmuştu .Bir kere mecburen derse bile girmişti, anne ders anlatırken o sessizce boyama yapmıştı; 4 yaşlarındaydı.Geçtiğimiz yıl anasınıfına başlayarak okulumun öğrencisi oldu... Bugün ise annesini sesizce dinlediği sınıfın sırasına öğrenci olarak oturdu.Duygularım tarifsiz. Gurur,sevinç,heyecan,merak hepsi birbirine girdi. Güzel yavrum da öyle heyecanlandı ki ensesinde kızarıklıklar çıktı stresten, ama hemen geçti; arkadaşlarına ve öğretmenine alışıverdi.




     


          Tarko ilk günden ciddi bir şekilde öğretmeninin dediklerini yerine getirmek için çabalıyor.Kitabımızı kapladık,etiketledik. Yeni pastel boyalar ve oyun hamuru aldık.( el kasları gelişsin diye oyun hamur istedi öğretmen tüm öğrencilerden ) Heyecanla yarın olmasını istiyor arkadaşları ve öğretmenine kavuşabilmek için..


   İmza: eğitimle ilgili pek çok karmaşanın içinde duygusal olarak da karmaşaya girmiş  anneayça..

4 Eylül 2012 Salı

BLOĞUM DERGİSİNDEYİM




      Bloğum Dergisi Eylül sayısında Tarkom ve ben de varız.Bu eylül biraz endişeli olsak da bu dergi içinde yer almaktan dolayı çok mutluyuz. Bloğum dergisi ekibine böyle bir fırsat verdikleri için teşekkür ederiz.Okumak isterseniz Bloğum Dergisi Eylül sayısı için tık tık

  

3 Eylül 2012 Pazartesi

Neleri Öğrenemedik!

      

              Bugün öğretmenler  yeni eğitim-öğretim yılına sorular ve sorunlarla merhaba dedi.Seminer dönemi dediğimiz bu döneme, bir ilk uygulanarak  canlı yayınla tüm öğretmenlere yeni eğitim sistemi ile ilgili bir bilgilendirme programı olan "Günaydın Öğretmenim" programı ile başlandı.

          Bu programa canlı olarak Mili Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ve Talim Terbiye Kurulu Başkanı  da katıldı. Biz öğretmenler çok merak ettiğimiz 12 yıllık kesintisiz eğitimle ilgili bilmediklerimizi öğreneceğiz sandık ama...

       Neleri öğrenemedik:
  • Eş durumu tayinlerinin artık neden eskisi gibi yapılamadığını
  • Ders saatlerinin artmasına bağlı olarak değişecek derse başlama ve bitiş saatlerini
  • Seçmeli derslerde uygulanacak yöntemleri
  • Hazırbulunuşluğu tam olan öğrencilere 1.sınıfta nasıl bir uygulama yapılacağı
  • Prefabrik dersliklerin derslik ihtiyacını karşılayıp karşılamayacağını
  • Okullardaki sıraların ,tuvaletlerin,merdivenlerin vb 66 aylık çocuklar tarafından nasıl kullanılabileceğini
  • Özellikle ilkokulda etkinlik zamanlarında gerekli olan çevre şartlarının nasıl sağlanacağını
  • 147 Alo öğretmen hattının hangi amaçla açıldığını
  • Ders saatlerinin neden değiştirildiğini
  • Mevcut derslerde düzenleme yapılırken neden bazı derslerin saatleri artırılrken bazılarının azaltılması ve özellikle bunun sosyal bilgiler dersi olmasının sebebini
  • Öğretmenlerin sürekli en kötü şartlarda bile harika işler çıkartan süper kahramanlar olarak gösterilmesinin sebebini
  •  Özellikle çocuğuna rapor alarak 1.sınıfa göndermeyecek olanların vatan hainiymiş gibi gösterilmesinin sebebini
  • Neden sürekli o koyunlu internet kullanımı ile ilgili filmin paylaşıldığını
  • Fatih projesinin gerçekten hayata geçirilip geçirilemeyeceğini

             Öğrenemediğim ve kafamda soru işareti olarak kalmış pek çok şey var. Bu canlı yayınla daha da karıştı üstelik kafam. Canlı yayına katılıp soru sorma hakkı vardı elbet ama tahmin ettiğiniz gibi çok küçük bir ihtimaldi bu.Soru soranların hiçbirinin  bu noktalara değinmemesi de ayrı bir hayret konusu!
         

        Öğrendiğim ve aklımda kalan tek şey ise bir öğretmenin devlete maliyetinin 3000 lira olmasıydı!

        Son söz olarak şu güzel ve manidar sözü paylaşmak isterim sizlerle:

          ''Endişelenmek okumuşlara özgüdür, Tanrı cahilleri korur.'' Hair (1979)

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Mini minim, mini mini 1 olmaya hazır mı ?

                                                     
   

         Bu aralar pek çok ailenin gündeminde okul var. 4+4+4 sistemine tepkiler devam  ederken 5.5 yaşındaki çocuğunu okula göndermek istemeyen veliler yönetmelikte belirtilen şekliyle rapor almaya çalışıyorlar . Bu şekilde aslında yetersiz olan eğitim sistemine tepkilerini " cocuğum yetersiz" diyerek  göstermeye çalışıyorlar.

           Aslında "zehir gibi"olan cocuğa yetersiz raporu almak bence gelecek açısından çok sakıncalı. Çünkü bu raporların yarın ne olacağı belli olamayan ülkemizde maalesef cocuklarımızın önüne nasıl çıkacağını bilemiyoruz. Benim oğlum için herhangi problem yok banane diyemiyorum. Bu toplumsal bir problem ve hepimizi ilgilendiriyor. Bir nesil ve bir ülkenin gelecegi eğitimle şekilleniyorsa yanlış uygulamalara " aman banane" diyemeyiz. Dememeliyiz!
 
           Buna en iyi ornek Türk Hekimler Birliğinin 5.5 yaş çocuklara verdiği "gelişimi yetersizdir raporu"dur. Bu toplu tepki açısından çok önemli bir olaydır. Tabi ki raporun resmi geçerliliği yok ancak bir farkındalık yaratma bakımından  oldukça önemli. Hekimler Birliği ayrıca gelişim yetersizliği raporunu vermesi gerekenlerin psikologlar olduğunu belirterek çok önemli bir konuya daha dikkat çekti .

         Geçtiğimiz günlerde Milli Egitim Bakanlığı içimize su serpen açıklamayı yaptı ve" top sektirebilen ve 10 saniye kadar tek ayak üzerinde durabilen" cocukların gelişim olarak yeterli olduklarını belirtti.  Bu durumda anne ve babalar gereksiz endişelerini bir yere bırakıp aralarında aylarca fark olan cocukların bir arada egitim görmesine göz yumup, gönül rahatlığıyla cocuklarını okula gönderebilecekler!

      Bunlar olurken herkes kendine göre bir çözüm bulmaya çalışıyor. Rapor almak,yaş grupları oluşturulacak okulları tercih etmek,özel okullara yönelmek gibi... Peki bir öğretmen olarak ve oglu1. Sınıfa başlayacak bir anne olarak ben ne yapacagım ?

     İmkanım olsa evde egitim hakkını kullanacağım ancak böyle bir hak yok! Yani okula gitmeye engel bir hastalığının olması gerek evde eğitim için. Çok şükür Tarkom sapasağlam. Özel okulu hiç düşünmedim, zaten maddi olarak buna imkanımız yok; olsa bile ben özel okul taraftarı değilim. En iyi çözüm yaş gruplarına göre sınıfları ayıracak bir okula göndermek,   Ama bu okul neresi olur hala fikrim yok..
                                                      

                                   


         Tarko cephesinde ise iyi durumlar söz konusu. Okulların açılmasına yakın bir ders telaşı sardı bizimkini. Taşınma telaşında kitap etkinliklerine ara vermiştik. Çok özlemiş kuzum dün gece 12 ye kadar hep faaliyetteydik.. Canım arkadaşım  Ayça teyzemizin ( adaşımdır kendisi) aldığı kitapları hevesle çözmeye çalışıyor miniğim.. Ben de şaşkınlıkla izliyorum onun bu hevesini sonra bir duygusallaşma "sen ne ara büyüdün tatlişkommm,kuzum" nidalariyla öpme koklama merasimi gerçekleştirmeye çalışırken " anne burda ders yapıyorum rahatsız etme" diyen bir küçük adam duvarına çarpıp kendime geliyorum..

    Eylül yaklaşırken bizim evin miniği mini mini 1 olmaya hazır ve çok hevesli, umarım diğer minikler içinde herşey yolunda gider ve çok minikler için de bir çözüm bulunur...

     İmza : miniğiyle beraber yeniden mini mini 1olmaya hazırlanan anneayça

15 Ağustos 2012 Çarşamba

benim oğlum kaçıncı MEHMET??

    
  Tarko ile okul üzerine konuşurken birden dedi ki:
       "anne beni asker okuluna yazdırdın mı??"
       "sen asker mi olmak istiyorsun Tarko?"
       "evet hem de çok anne"
       "peki neden??"
        "asker olup düşmanlardan koruyacağım ülkemizi, Atatürk'ün askeri olacağım ben,pilot asker olacağım, hem de komutan!"
         
         Tarko henüz 6.5 yaşında, bu yıl 1. sınıfa başlayacak,ülkenin içinde olduğu durumdan, terör lanetinden,şehitlerden bihaber.Geceleri istiklal marşını yarım yamalak da olsa söyleyerek uykuya geçen ,doğrusunu söylemeye,öğrenmeye çalışan bir çocuk. Ben öğretmenim, ama inanın ekstra hiç birşey yapmıyorum bunları öğrenmesi için. Başka çocuklar gibi ezbere 10 kıta İstiklal Marşı okuyamaz Tarkom ,dili dönmez o kadar  yabancı kelimeye zaten.Ama benim oğlum "sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak" derken o ocağın mutfaktaki ocak olmadığını bilir! "Nazlı Hilal"in  BAYRAK olduğunu bilir. İstiklal Marşı'nın Kahraman Ordumuza yazıldığını bilir. Nereden mi bilir?? Çünkü ben ona içli ve duygulu marş okumasını öğretmem.çünkü ben ona kelimeleri açıklarım,çünkü benim oğlum sorar,çoğu yetişkinin soramadığı soruları?
   
       Ülkemizin şu an karşı karşıya olduğu en büyük problem eğitim ve eğitici sorunu bence! Herşeyin altında bu sorunu bulabiliriz! Eğitim politikaları nedeniyle ezberciliğe itilen ve soru  sorması abes görülen bir nesil yetiştirildi!  Terörün bu kadar ön plana çıkmasının sebebi de bu! İnsanlar "siz anlamazsınız,siz bilmezsiniz,bana güven gerisini merak etme sen"ci politikaların ve politikacıların elinde oyuncak oldular!Kandırıldılar! Eğitimsizlik nedeniyle yanlış politiklara alet edildiler!
   
    Sonuç: Ülke elden gidiyor,terör alıp başını gidiyorken tepkisiz bir toplum ortaya çıktı! Korkudan konuşamayan konuşanı aforoz eden bir medyamız var! Mehmetler şehit olurken onlara kelle diyebilecek ya da "bir kaç Mehmet" diyecek kadar aymazlaşan politikacılar var! Seslerini çıkarmayan ya da çıkaramayan şehit aileleri var! Aydın geçinen aymazlar gezerken, eli kolu bağlanmış,tutsak edilmiş aydınlarımız var! Var da var!!

     Gündem böyleyken benim oğlum bana "asker okuluna yazdırdın mı beni anne?? " diye soruyorsa ben de sorarım şimdi şehitlerimize bir kaç Mehmet diyebilenlere!! " benim oğlum büyüyünce terörün biteceği garantisini verebilir misiniz bana??  ya da BENİM OĞLUM yanlış politikalara kurban edilecek KAÇINCI MEHMET olacak??

   YA DA SİZİN OĞLUNUZ??
    

     

31 Temmuz 2012 Salı

Organikçilere Film :) izleyivedim gari..



  Aylar öncesinde "bak bu filmi izle tam senlik" önerisi almama rağmen bir türlü fırsat bulup izleyemediğim "Entel Köy Efe Köye Karşı" filmini ,uykusuzlukla boğuştuğum bir gece kulaklıkları takıp pisiciğimden izledim ( netbookumun adı pisi)
   
      Kahkahalarım duyulmasın diye verdiğim mücadeleyi anlatamam.Filmi yönetmen Yüsel AKSU çekmiş,Dondurmam Gaymak'ta olduğu gibi köyün yerlilerini de oynatmış,başrolde Çok Güzel Hareketlerin Hıyarlı Babası Şahin Irmak var. Şahin Irmak çok başarılı bir oyun çıkarmış Ege şivesini muhteşem konuşupduru :)
  
      Bu filmi özellikle izlemem için öneren arkadaşlar, benim organik, doğal ürünlere takıntımı bildiklerinden önermişler meğer :) çünkü günümüzün en önemli sorunlarından biri olan gdo lu tarım ve şehir yaşantısının,fabrikasyon ürünlerin zararları çok ciddi bir biçimde vurgulanmış fakat bu mesaj komediyle öyle bir harmanlanmış ki ortaya kahkaha bombardımanlı bir film çıkmış..
  
    Filmde; artık şehir yaşantısından sıkılan bir grup entel dantelin ( filmde böyle diyipdurula ben napen) Efe köye yerleşip burada köylülerden daha köylü olmaları ve onlardan daha organik yaşamaya başlamaları ile gelişen olaylar Egenin güzel Türküleri ,sevimli insanları ,kendine has dilleri ile birleştirilerek anlatılmış.  Film ile ilgili daha ayrıntılı bilgiyi burada bulabilirsiniz: http://www.entelkoy.com/


     Filmin şarkıları da harika, sözler yine günümüz yapay dünyasına atıfta bulunularak yazılmış, çok beğendim çook :)) Bu film çoluk çocuk izleyebileceğimiz bir film değil çünkü içeriği ve dili büyüklere göre ;)
 
   Hala izlemeyen varsa çocukları uyuttuktan sonra izleyivesin garii ...


Filmin güzel şarkılandan birini sizle için paylaşıvedim..dinleyiverin gariiiiii




İmza: entel dantel olmayan ama köy hayatına bayılan yarı yörük yarı laz anneayça :)

  





24 Temmuz 2012 Salı

Annelikte ufff puff halleri..

  

 Çocuğun mu var herşeyin var! En çok da endişen! Daha hamileyken başlar tasası; o test ,bu test ,şu test yapılır, rutin kontrollere gidilir, aman bebiş sağlıklı olsun, ya bişey olursa endişesi.Ne yesem ne içsem de sağlıklı büyüse karnımda derdi..sonra nasıl doğursam da dünyaya sağlıklı getirsem düşüncesi..bu süreçte başa gelebilecek ya da gelen aksilikler de cabası..

   Doğurdun eve geldin ,aman sütüm artsın ,sağlıklı uyusun,düzen tutturalım soru(n)ları...  Kaka ,çiş ,gaz üçlüsünün hayatınızın merkezinde yer alması...internetten,kitaplardan gelişim takip etme süreci de tam işkence.."hmmm 3.ayda şöyle yapması gerek eyvah benim ki yapmıyor motor gelişiminde bir sorun mu vaarrrr imdattt"şeklinde doktor,arkadaş,anne,komşu herkese danışmalar...

  Ek gıdaya geçti,emekledi,yürüdü,konuştu,kendi yemek yedi,yürüdü,büyüdü,büyüyor ,kreşe başladı,anaokuluna gitti derkenn okul vakti geldi çattı..

 Daha önceleri sizin kontrolünüzde olan uff puff halleri okul vakti gelince kontolünüzden çıkıyor ve gerçekten ciddi bir sıkıntı haline geliyor..

 Tarko ,yaşıtları ve yaşıtı olmayanlar için kayıt vakti geldi çattı..Onca tepkiye rağmen Milli Eğitim geri adım atmayarak ( sadece rapor  ile 1 yıl erteleme hakkı verdi ama o da tam bir muamma şu anda) tüm bu grubu 1. sınıfa başlatacak.. E kayıt ile adrese bağlı olarak kayıtlar belli oldu ama ???Bir yığın karışıklığı da beraberinde getirdi. Tarko'nun kaydı bir sokak ötede olan ve benimde çalıştığım okula değil de 1 km uzaktaki okula çıktı.. Şaşırtıcı bir çelişki bu! çünkü 2 ev ötede oturan arkadaşımın oğlunun kaydı bizim okula çıkmış... Ve yapılabilecek bir şey yok! Kaldı ki ben bu okulun öğretmeniyim ve Türkiye de hemen hemen tüm kurumlarda kurum çalışanına öncelik varken Milli Eğitim bakanlığının asla böyle bir önceliği öğretmenine vermemesi isyan bayraklarımı daha da açtırdı!!

   Bu bizim yaşadığımız sıkıntı..Büyük illerde ise daha büyük sıkıntılar da mevcut..örneğin okulların ayrıştırılması sonucu kapatılan bir okula kaydı çıkanlar var Milli Eğitim maalesef her seferinde çuvallıyor..Doğru dürüst kuramadığı bir sisteme bir nesili heba edecek ve bu grupta benim oğlum da var!

  Peki ne yapacağım??
1.Bir yolunu bulup! ( çünkü insanları yol bulmaya itiyorlar) oğlumu kendi okuluma alacağım
2. Anane Tarkoya baktığı için ona yakın okula kaydını alacağım
3.Kaderimize razı olup kaydının çıktığı okula vereceğim.

Düşündüm de bu kadar çok ufff puff yaptığım bir dönem olmadı Tarko ile ilgili...

İmza: Kafası karışmışşşş ufflardaa puflardaaa anneayça ( çok ağlayan, endişeli somurtkan yüz ifadesi )




19 Temmuz 2012 Perşembe

Otuzbeşe doğru..





Bazen bir şarkıdır  hayat

Bazen avaz avaz susmak ya da bi avazda konuşmak..

Bazen  bir melodidir hiç duymadığınız ama  bir yerden aşinadır ona ruhunuz..

Bazen delilikle dahilik arasındaki o ince çizgiye varabilmektir..

Bazen alaledir öylesine.renksiz..

Bazen de gökkuşağına değebilmektir.. ya da imkansız olsa da denemek o gökkuşağına değmeyi..

Bazen hüzündür  uçsuz bucaksız..

Bazen de sevinçtir..küçük dünyaya ya da koca yüreğinize sığmayan..

Bazen umuttur ..ufuk çizgisi olmayan bir deniz misali

Bazen bardağın boş, bazen de dolu tarafı

Bazen sonsuz yokluk

Bazen bir gülüşte en büyük varlık..

Bazen özlemek tarifsiz..

Bazen kocaman bir keşke kalp kanatan

Bazen kocaman bir şükür..

Bazen değersiz bir ömür..

Bazen ben diye başlayan ve hiç bitirelemeyen cümleler..

Bazen sen olabilmenin yükü..

Bazen hiçlik duygusu..

Bazen varolmanın hafifliği..

Bazen ben..

Bazen sen..

Bazen o ve onlar..

Bazen çokça çaresizlik..

Bazen olanlar

Bazen olamayanlar

Bazen dengeli dengesizlik

Bazen yolu şaşırma ve bulabilme aniden..



OTUZBEŞE doğru yaklaşırken

Bazen...

5 Temmuz 2012 Perşembe

Bir kase siyah çekirdek ve bisiklet

   
       Tarko yazlığa geldiğimizden beri bisiklet canavarı oldu çıktı. Çok özlemiş bisikletini kuzum... Bir de hırs var üstünde, tutturdu "yardımcı tekerlekleri çıkaralım ben  iki tekerlekli bineceğim" diye..Ne yapsam vazgeçiremedim."eğer tekerlekleri çıkarırsam bir daha takmam ona göre" diye de kötü polis tehdidimi savurdum. Aslında başıma iş alıyordum.Neden mi?  Bütün gün denizde değilsek dışarda bisiklet dersinde olacaktık belli ki.. Normal şartlarda bu görevi üstlenmesi gereken zatı muhteremi saygıyla andım içimden tabiki de..

     Herşeyin bir zamanı var ancak Tarko bu, zaman mekan dinlemez! Gecenin bir vakti başladı mücadelem...yok alet çantası bul, ingiliz anahtarını ayarla, tekerlekleri sök !Bisiklet tamircisi de oldum oğlum sayende..Esas seramoni bundan sonra başlıyor :Tarko'nun bisikletle dansı, anneayça nın kanter içinde cebelleşmesi,hem bisikleti ,hem Tarkoyu dengede tutma çabası izleyen mahalle sakinlerinin gözlerini yaşarttı.. Baktım açıkhava tiyatrosu moduna giriyoruz Tarko'yu yarın gündüz çalışmak üzere ikna edip alkışlarla mahalle sahnesinden  çekildik :D ( anı fotoğraflayamadığımız için üzgünüm keza ellerim doluydu haliyle )


   Tarko,dede ,anneayça üçlüsüne iki gündür büyükhala da katılldı. Halam çekirdek hastası ,bildiğiniz siyah çekirdek..küçükken sokakta oynarken avuç avuç yediğimiz ,Tarko'nun tadını bile bilmediği, artık yeni jenerasyonda rafa kaldırılmış eğlencelik, siyah çekirdek... Balkonda masanın üstünde halamın siyahçekirdek  poşetini görünce birden çocuklıuğuma,ilk bisikletimin alındığı günlere gittim..Ne tesadüftür ki bisiklete binme yaşım Tarkoyla aynı yaşlar .. siyah çekirdekle de aramın harika! olduğu yaşlar :) avuç avuç yiyordum evet ama kabuklarını çıkarmadan :D annemin uyarılarına aldırmadan,çaktırmadan yediğim siyah çekirdekleri gün geldi çıkaramaz oldum :D Evin prensesi ( bendeniz) tuvalletten çıkamıyor ev halkı seferber oluyordu :D dayılarım ki aramızda çok yaş farkı olmadığından abi derim kendilerine, teyzem,annem,babam çok üzgünler ben ağlarım onlar ağlar ..öyle canım yanmış ki dün gibi hatırlıyorum :D Babam çok cazip bir teklifte bulundu bana sonra dedi ki "tuvaletini yaparsan,ilaçlarını içersen bisiklet alacağım sana" amannn süperr bi teklif bu sık dişini prensesayçaaa :D  " tamam ama pinokyo istiyorum söz müüü??" işimizi garantiye alalım :)  PİNOKYO, o zamanların en meşhur çocuk bisikleti,bilen bilir ;) prensesayça tuvaletten çıkar ertesi gün bisiklete kavuşur :D  Sonrasında da babası ile bisiklete biner ve hırs yapar ,abileri (ağabey yazmam gerek ama tekrar üzgünüm TDK) gibi iki tekerlekli binmek ister, yardımcıları çıkarttırır..Ben o çekirdek poşetini görür görmez 6 yaşındaki o günlere gidiverdim, bir evin prensesi olduğum günlere..sindrelladaki gibi bazen hayat ,12 den sonra büyüyü bozuyor..

pinokyo bisiklet

      Tarko  çok hırslı, bisiklete iki tekerlekle binmeyi en kısa zamanda çözeceğine eminim...Hayat bilmecesini çözmede de çok zorlanmaz  ya da soruları kolay olur umarım..tek dileğim bu..

    Bisiklete binmeyi ve çocukluğumu çok özlediğimin farkına vardım..yarın sabah çocukluğuma dönemem ama bisikletle sabah turu yapabilirdim.. ben bu fikri çok sevdim..

 Yıllar sonra bisikletle Altınoluk turu süper olacak :) Tarkom bir an önce çözsün şu işi de beraber turlayalım oğluşumla..





1 Temmuz 2012 Pazar

Hikayemizin Kahramanı TARKAN ;)

   
     Tarko 4. yaş gününde çok özel bir hediye aldı dedesinden.Babam ilginç şeyler hediye etmeyi sever,biraz ona çekmişliğim vardır bu konuda, pek memnunum bu durumdan..

    4 yıllık ömründe ilk kez kendi için hazırlanmış özel bir hediye aldı Tarko. Henüz o zamanlar farkında değildi özelliğin ve güzelliğin ama şimdiler de pek kıymetli kitabımız. Heryere götürüyor gittiği ve zarar gelecek diye de pek korkuyor.

   
    Kitabın özelliği şu; tamamen Tarkan için hazırlanmış,kurgulanmış bir kitap..Kahraman Tarkan, arkadaşları gerçek hayattaki arkadaşları ve kurgu da Tarkomun ilgi alanı, yani doğa ile ilgili..İlk okuduğumda gözyaşlarımı tutamamıştım.Kitap her zaman benim için çok özel bir hediye olmuştur. Oğlum için, babamın böyle bir kitap hazırlatması ise kelimelerle ifade edilemeyecek bir mutluluktu..Tarkonun bütün hayatı boyunca saklayacağı çok özel bir hediyeydi.

  
     Tarko yazlığa gelirken sadece 2 şey getirmek istedi bunlardan biri kitabı,diğeri ise anneannesinin (anane diye yazmayı tercih ederim bu arada kusura bakma TDK )yine ayrı bir doğum gününde aldığı mavi köpeği Bulut'tu.. (Bulut konusunu ayrı bir yazı da tekrar gündeme getireceğim çünkü hayatımızın olmazsa olmazlarındandır Bulut :)) Neden bu ikisi? Diye sorarsanız cevap basit,en sevdiklerinden aldığı en sevdiği hediyeleri de ondan.. Hepimiz öyle değilmiyiz? en sevdiklerimizden bir parçayı hep yanımızda taşımak isteriz, giderken hep yanımızda götürürüz.Çocuklar da bizden farklı değil yeter ki değer verildiklerini hissetsinler..




 

Bu kitap mükemmel bir hediye! Ben de isterim derseniz işte adres :  http://www.kargamedya.com/pipa-pipa-kisiye-ozel-cocuk-kitaplari buradan çocuğunuz için hediye hazırlatabilirsiniz ;)

 İmza: özel hediyeler vermeye bayılan, Tarko gibi özel bir çocuğun güzel annesi (çok da mütevazi:P) AnneAyça :)

 


30 Haziran 2012 Cumartesi

Sıfır Üzerine Karalamalar

    En çok takip ettiğim, yazılarına üslubuna,deliliğine hasta olduğum bloglardan biri http://deli-anne.com/ bayılıyorum ona, kendimi buluyorum çoğu zaman...Yazmasaydım çıldıracaktım diyor ya, bende de durum bu..


  Son yazısından çok etkilendim   (http://deli-anne.com/ okumak isterseniz ) ben de,hayata sıfırdan başlamak ve sıfırın yaşamsal önemi ,matematiksel değersizliği üzerine bişeyler geçiriyordum tam aklımdan ki deli annemin yazısıyla karşılaştım...
 
 Matematiğim hiç bir zaman çok iyi olmadı okul zamanlarımda,lisede biraz açıldım( saatlerce çalışmanın sonucu olarak ) matematikten ziyade mantık daha çok cezbetmiştir beni..o zamandan sayılarla aram iyi değil ya bu hep böyle gidecekmiş nereden bilebilirdim ki.. hesap kitap meseleleri bana göre değil...ama bana göre herşeyin bir mantığı var ve o mantığı yakaladığımda herşeyi çözerim diyorum ama bazı şeyler çözülmüyor(muş)....

   Tarkomla yazlık günlerine başladık..henüz tatilci moduna geçebilmiş değiliz.. kafamda yığınla soru ve sorun var.. tilkiler bir rahat verse belki güneşin ve tatilin tadı çıkar (mı?)...Tabi bu benim için geçerli,Tarko çoktan adapte oldu bile sabah açıyor gözünü,kahvaltı ettiği gibi atıyor kendini
bisiklete ,sonra ver elini deniz,yemek ,içmek, gezmek durdurak yok.. hayat ona güzel olsun yeter ki..






 AnneAyça'ya gelince yazlığa gelişinin 3. gününde bazı arkadaşlarının dediği gibi "boş işler" peşinde.. bir temizlik telaşıdır aldı gitti beni..herşeyler elden geçti ..yıkandı,paklandı,silindi,ütülendi,
yerleştirildi..Takıntılı  mıyım?? evet ...Toz içinde yaşayamam.. çocuğumu da tozun içinde uyutamam bu da böyle biline..



      3. günün sonunda işleri bitirebilmenin haklı gururunu yaşıyorum...Evet madalya takacaklar ya bana! " yılın en hijyenik annesi!"... Çok istiyorum rahat bir kadın olmak, dağınıklığı,pisliği kafama takmamak,biraz geniş olmak ama elimde değil.. olamıyorum.. mesela her sene "bir daha bu kadar eşya getirmeyeceğim "diyorum ama nafile,gene 2 valiz 1çantayla geldik. "Çok temizlik yapmayacağım,kendimi yormayacağım,bir daha mı gelicem dünyaya" diyorum ama 3 gündür dezenfekte ediyorum herşeyi ..Kendimden sıkıldım artık.. eskiden ne kadar karalı bir insandım ben! ne oldu bana böyle anlamadım..İşte bu yüzden sıfırdan başlayasım var herşeye...Ama hayat ,bu şansı bir kere veriyor insana ve yanlışlık yaparsan silgi de kullandırtmıyor... karalasan,kara lekelerle dolu bir sayfan oluyor...
  

    Alıp başını, herhangi bir sebeple ,bambaşka bir yerde bambaşka hayatlar kurabilen insanlara özencim had safhada son günlerde.. geçmişin izleri oldukça ağırlık yapıyor üstümde hem maddi hem manevi.. hal böyleyken benden beklentisi olan insanlar da beklentilerini üst seviyede tutuyorlar...çözemediğim her şey eksi olarak ekleniyor hayat çeteleme ,eksilerle mücadele eden bir insanın sıfırı dilemesi durumundayım anlayacağınız..

  Sıfır; matematiksel değeri olmayan ,ancak hayatsal önemi oldukça fazla olan bir değer..milyonlarca sıfırım olsaydı eğer hiç şikayet etmezdim,önüne getireceğim bir "bir"im olurdu elbet...

  Eksileri ,eksikleri olanlar sıfırın değerini iyi bilirler.. herkesin en  değerlilerinden eksik kalmadığı günleri olsun.. hayatımın en büyük değeri Tarkomu alıp sıfırlarımla dolu bir hayal kuruyorum kendime.. kendime sevgilerle...

NOT:Son nokta karikatürü,biraz güleyim dedim:D ( olay budur :P)




 

27 Haziran 2012 Çarşamba

Takıldım kaldım :)

Canımm arkadaşım Şebomun takıntılarında mimlenmişim :)  Ahanda burda mimim http://oytunlahayat.blogspot.com/2012/06/mim-takntlar.html

Şimdi arkadaşım istedi bana da yazmak farz oldu :)
Takıntı mıdır, alışkanlık mı ,olmazsa olmaz mı adı her neyse artık; herkesin hayatında ufak tefek bundan mevcut :)

Gelelim benimkilere ;

Karşımda sakız çiğneyenlere uyuz olurum..Ciddiyetsizlik belirtisi.. Bu yüzden okula gelmiş bir polis memurunu uyarmışlığım da vardır..( karizma sıfır polis arkadaşta )

Beni yok sayanları anında yok sayarım affetmem.. hadi canım .sağdan sağdan ...

Karşımda özellikle de ben bişey anlatırken esneyen insanların ağzına ne bulursam tıkasım gelir.. anında buz gibi soğurum.. bu ne ya laf anlatıyoz burda!!

 Yamuk takıntım var eğer bir şeyin bence yamuk olması gerekiyorsa dekorasyon gereği mutlaka yamuk olmalı ama düz olacaksa o da hayatta yamulmaz.. yamuk insanlara da garezim var tek lafımla düzeltirim! te o ka :P

Balkon yıkama takıntım var! yaz geldiyse o balkon yıkanacak çamaşır asmam yoksa..

Organik temzlik takıntım var ve  organik deterjan :) elimden geldiğince kimyasaldan arınmış temizlik yaparım..

Çamaşır yıkama takıntım var bir giyileni bi daha giymem! giydirmem !!

Mopuma aşığım onsuz bir hayat ve temizlik düşünemem :D

Çamaşır asarken renk büyüklük ve kullanım sırasına göre asarım ayarı kaçmış bir takıntılıkla çamaşıların rengi ile mutlaka aynı renk mandal kullanmaya dikkat ederim ( manyak mıyım neyim ben yaw :D )

Yemek yaparken birinin bana müdahale etmesine uyuz olurum yanımda biri varken yemek yapamam :) bir de kimsenin mutfağına müdahale etmem kendiminkine de ettirmem ( istisnalar hariç onlar kendini biliyor ;) )

 Kesici delici aletlere gıcığım .. özellikle maket bıçağından nefret ederimmmm......

Hayvanları severim amaa bu eve taşındığımdan beri kedilerle aram hiç iyi değil.. balkonumda gezmiş olma ihtimalleri beni çıldırtıyor.. o balkon dezenfekte olmadan kullanılmıyor..

Umumi tuvalet takıntım var beğenmezsem girmem..

Ses takıntım var... sesini beğenmediğim insan feriştah olsa olamaz yani :)

Ayakkabı takıntım,takı takıntım, süs püs ,oje,koku,kıyafet,el ,ayaktakıntılarıma da başlayacak olursam bu yazı bitmezzzzzz... :D

Bu kadar takıntıya da takılıp kalmak da bir takıntı mıdır nedir?? Kimse mükemmel değil ,fazla zorlamamak lazım hayatı, takıntılara takılıp kalmamak lazım hani bir laf var ya ben de pek severim
                 
                                     "OLDUĞU KADAR,OLMADIĞI KADER"

NOT: takıntıyı da Kadere bağladım ya ben neymişim be abi aaaa!! :D








21 Haziran 2012 Perşembe

SOLSTİS



Bugün 21 Haziran yani gündönümü (soltis)..

Kuzey yarım küre için en uzun gündüz, en kısa gece...

Her yıl aynı tarihte yaşanır bu hiç değişmez..

Her 21 Haziranda aynı olayı kimbilir kaç kez yaşadı yaşlı dünya..

Hiç bıkmaz.. yörüngesinden hiç şaşmaz.. beşer şaşar dünya şaşmaz.. döner durur o elips şeklindeki yörüngesinde...

Hiç isyan etmez mi bu dünya?.. şikayet etmez mi yörüngesinden??.."sıkıldım artık dön dön nereye kadar kardeşim" demez mi??

Ben olsam kimseye faydam yok dönüp duruyorum bi aferin diyen yok batsın bu dünya derim isyan ederim valla :)

Dünya öyle mi gayet ciddi sorumluluklarının ve ağırlığının farkında kendine verilen hızı hiç şaşırmadan itiraz etmeden döner durur.. Kaderim böyle der kabullenir belki de.. beni de dünya yapanın vardır bir bildiği der..

Sıkıyorsa azıcık şaşır bakalım yörüngeyi neler oluyor!! Onca insanın sorumluluğunu taşımak kolay mı ?? isyan etmez dünya ağır abidir ;)

Dünyayı çok ciddi bir iş adamı olarak görüyorum. Bir kıyafeti olsa herhalde takım elbiseli elinde çantası,gözünde gözlüğü ile ciddi bir iş adamı olurdu..imajı böyle çizilmiş istesede şort giyemez, hadi bi dövme yaptırayım dese senin gibi ciddi bir dünyaya hiiç yakıştıramadık derler diye çekinir de yaptıramaz bence...

İyiki dünya değilim valla o kadar sorumluluğu kaldıramam ben!!dön dur bana göre değil durduğum yerde duramam..hep sıkıcı bir turda olmak da yorar beni, psikopat yapar:)  ben dünya olsam yörüngeye isyan ederim zaten, ondan dünya yapmamışlar beni..aman zaten dünya kadar kocaman olup da sıkıcı ama ciddi bir işim olacağına küçücük bir meteor olayım daha iyi :) Artık boşlukta nereye gidersen değişiklik var sürekli yeni yerler görme,heyecan var.. ama tabi riskli bir hayat ee herşeyin de bir bedeli var nereye çarpacağın belli olmaz ;) Ama risk almak iyidir her zaman...

Bugün düşündüm de her 21 haziran da ne yapacağını bilen bir dünya mı olmak daha iyi yoksa 2 saniye sonrasını bilemeyen bir meteormu??

dünya olmak kendini garantiye  almak olsa da ben yine de meteor olmayı tercih ederim boşlukta ;)

Ya siz???

17 Haziran 2012 Pazar

MASAL...

      




   Uzaklarda çook uzaklarda bir krallıkta çok mutlu bir çift yaşarmış... Birbirlerini çook sever sayarlarmış... birbirleri olmadan hayatın devam edemeyeceğini düşünürler ayrı kaldıklarında nefes alamadıklarını sanırlarmış..


     
      
        Bu mutlu çift ,mutlulukları sonsuz olsun diye birbirlerine bir hediye vermek istemişler..Hediye çook özel olmalıymış ve birbirlerinden izler taşımalıymış..değeri sonsuz olacak bir hediye olmalıymış ve hep onlarla olacak bir hediye olmalıymış...en sonunda kadın hayatta eşine verebileceği en güzel hediyenin bir evlat olduğunu düşünmüş... kadın hamile kalmış...bebeğini karnında büyütmüş sevgiyle,emekle..ikisi de çok heyecanlılarmış bebeklerinin sağlıkla dünyaya gelmesi için dua ediyorlarmış..eskiden sadece birbirlerini düşünen bu iki mutlu insan şimdi bebekleri için yaşamaya başlamışlar... hayat onlara en güzel armağanını hazırlıyormuş...

       Zaman geçmiş bebeğin doğum zamanı gelmiş çatmış... bebeği kucaklarına aldıklarında dünyanın en mutlu insanı olduklarını düşünmüşler,mutluluk gözyaşları dökmüşler..sağlıklı küçük bebekleri için şükretmişler.. birbirlerine verdikleri bu narin hediyeyi mutlulukla ,sevgiyle büyütmeye başlamışlar...kadın bebekle birlikte "anne" adam da "baba" olmuş..

   Birbirlerine verdikleri bu muhteşem hediye ile birlikte aslında hayattaki en büyük sorumluluğu da vermiş olmuşlar..bebeği büyütmek öyle kolay değilmiş ama ikisi de aldıkları annelik ve babalık sıfatının farkında olduklarından sevgiyle tüm zorlukları yenmişler...

    Baba ve anne olmaktan hiçbir zaman şikayet etmemişler.. kendilerinden önce bir varlığı düşünmenin sorumluluğuna erebilmişler.. hayat onlar için anne ve baba olmadan önce ve sonra olmak üzere ikiye ayrılmış..Masal bu ya onların yaşadığı krallıkta tüm mutlu çiftler birbirlerine böyle muhteşem hediyeler vererek sonsuz mutluluğu ve ölümsüzlüğü yakalarlarmış...Ölümsüzlüğün sırrı ise bu hediyeyi en iyi şekilde büyütmek ve anne babalığın hakkını vermekmiş...
  
      Bazı anne ve babalar bu sıfatların hakkını verememişler ve ölümlü olmuşlar.. Bazıları da evlatlarının kalbinde ve ruhunda sonsuza dek yaşamışlar...




 
    Aldıkları muhteşem hediyenin özellliğinin ve güzelliğinin farkında olan tüm babaların da evlatlarının kalbinde sonsuza dek yaşaması,masallarının gerçek olması dileğimle..gerçek babaların günü kutlu olsun..


  
  

11 Haziran 2012 Pazartesi

Yakalayabilene Aşkolsun...




Daha dün sanki bilinçli gülümsüyor beni tanıyor artık derken...

Ne zaman uzanıp bişey alacak,alkışlayacak,emekleyecek,katı gıdaya ne zaman geçmeliyim?? diye düşünürken..

Kreşe gitmeli diye düşünüp, ne kadar okul varsa gezip, oğluma layık anaokulu bulmak da ne zormuşş uff pufff yaparken...

Ve daha buraya yazsam sığdıramayacağım pek çok gelişmeyi,acabayı,soru işaretini,keşkeyi,iyiki yi geriye atmış ve Tarko için bir dönemi bitirip yepyeni bir döneme başlamış bulunuyoruz...

Bir anne için çok gurur verici bir tabloydu yaşadığımız..






Belki dışarıdan bakanlar diyecekler ki "amma da abartıyorsun alt tarafı anaokulundan mezun oldu gören de tıp fakültesini bitiyor sanacak"





















Kim ne derse desin oğlum tıp fakültesini de bitiriyor olsaydı ancak bu kadar duygulanırdım herhalde..

Küçücük savunmasız ve sadece size muhtaç bir varlığın,emekle, ilgiyle,mücadeleyle kendini bir birey olarak bir topluluğa ifade edebilmesinin haklı gururunu yaşıyordum oysa..

Sonra şükrediyordum,sağlıklı,ne istediğinin farkında olan,kendini ifade edebilen,sorumluluklarının bilincinde,topluluk karşısında verilen bir rolü layıkıyla yerine getiren bir küçük adam var karşımda :)



Tarko şimdi gerçekten okullu olacak Eylül ayında.. AnneAyçanın kafasında bir sürü soru işareti,güvensizlik ve acabayla birlikte..

Yeni eğitim sisteminin mağduru mu olacak yoksa bu bir kazanç mı olacak bekleyip göreceğiz.

.Bunlar bir yana ben hala inanamıyorum bu kep giyen küçük adam benim minik bebeğim mi ??

 Zaman ne kadar da çabuk geçiyor...  Yakalayabilene Aşkolsun..





3 Haziran 2012 Pazar

Mor renk zamanı!





Önce çocuklarınızı biz nasıl istersek öyle eğitmek zorundasınız dediler..bekleyelim bakalım ne
çıkacak bundan dedik!

Sonra seçmeli ders zorunluluğu dediler...seçmeli ders zorunlu mudur ki ? dedik!

Okul yaşını,şeklini,tarzını değiştiriyoruz dediler... abartıyorlar dedik !!

Biz en iyisini yaparız ,biliriz,düşünürüz dediler.. hadi canım dedik !

Çocuğunuz 66-72+ farketmez aynı sınıfta okuyacak dediler..olmaz dedik!

Okulda süt içilecek ki akıl küpü olunacak dediler.. içirmeyiz dedik!!

Fırsat eşitliği var okulda serbestlik olsun kıyafete karışılmayacak dediler... maddi durumu olmayanlar
ne olacak dedik !

Azınlık hakları var Tarih derslerinin konularını değiştiriyoruz dediler...Tarihçilere sordunuz mu??
dedik!

Çocuğumuzla ilgili herşeye karışıp değiştirdiler...engelleyemedik ama tepkisiz de kalmadık!

Sonra çocuğu doğurup doğuramayacağımız ve doğurma şeklimize de karışır hale geldiler...

Kadınların en özel duygularıyla anneliğiyle de oynamaya kalktılar...DUR BAKALIM ORDA
DEDİK!

Anneler durur mu ?? Durmaz!! Anneliği,kadınlığı,çocuğunun geleceği söz konusu olursa su uyur
anne uyumaz!!

Eğitim için 5buçukçokerken der! bedenime dokunamazsın der! Mor rengi giyer,süpürgesini de alır
gerekirse cadı olur bir anne evlat söz konusu olursa!!

Anneler endişeli,anneler sinirli,anneler güvenmiyor bugüne!!

Bundan önce de bu kadar da olmaz yapamazlar dediğimiz herşey yavaş yavaş hayatımıza girdi bile..
nasıl olduysa kabulleniverdik toplum olarak..ama bardağı taşıran damlalar var artık!

BEN MOR RENGİMİ GİYDİM SÜPÜRGEMİ DE ALDIM KADINLIĞIMI EZMEYE
ÇALIŞANLARI SÜPÜRMEK İÇİN!! SİZ NE DURUYORSUNUZ!

KADIKÖYDE BAĞIRAMADIYSAM BURADAN BAĞIRIYORUM:

"BENİM BEDENİM BENİM KARARIM!!"