30 Mayıs 2013 Perşembe

Bekle Bizi İstanbul !

     







     İstanbul ! Tarih kokan şehir! Kavga kokan şehir ! Aşk kokan şehir ! Adına ne methiyeler düzülmüş, ne besteler yapılmış, nelere ilham olmuştur !

        İstanbul! Doğduğum ikinci şehir! Benim için hayat demek, nefes demek İstanbul! Ne destanlar yazılmıştır uğruna! Ne savaşlar yapılmıştır! Ne komutanlar geçmiştir tarihe bu şehir mücadelesi için ! Ve benim Destan Tarkan' ımın doğduğu şehir olması da bir tesadüf değildir! Adına layık, mücadelesine layık şehirde doğdu oğlum ! Gururluyum ! Kendisinin de "Ben İstanbulluyum" demesi gururla ,bundandır!

        Anneler günü etkinlikleri için İstanbul'a gittiğimde Taksim'e uğrama fırsatı buldum. Ömrümde ilk defa geldim buraya ,evet ilk !İnsanlar neden buraya aşık anladım! Evet çok kalabalık, evet çok karmaşık ama bir o kadar sessizdi Taksim! Sanki içli içli ağlıyor gibi...İstiklal'de dolaştım , insan bir başka oluyor tarih kokan şehirlerde ,kelimeler yetmiyor...Bir şehri koklamak anlamak demek işte...Sonra karşıma bir park çıktı ! Tanrım dedim tarih burada ,Taksim burada nefes alıyor ! O köklü ağaçlar nelere şahitlik etti! O ağaçlar sadece yeşillik değil ki, şahidi olduğu her şeyi içinde barındıran ve sanki anlamak isteyene yaşanan her şeyi şerit şerit gösterecek filmi saklayan bir gizli kutu ! Açmasını bilen aşkı bulacak , tarihi bulacak,  savaşı bulacak, özgürlüğü bulacak, direnişi bulacak, hatta insan kendini bulacak gibi...

   Ben o parktan çok etkilendim . Tarihin ve insanlığın birikimini taşıyan bu parkın yanında yapılan inşaat ürküttü beni ! Dedim ki içimden "bu parka dokunmazlar herhalde, o kadar ileri gitmezler, gidemezler, bu kokuyu duymuyor olamazlar!"



 Ama ileri gittiler!Gözlerini para bürümüş ve o paranın esiri olmuşlar bu kokuyu duyamıyorlarmış meğer! Parayla ve siyasetle elde ettikleri güçlerini ,elinde onca hazine bulunduran , fakat kendini koruyacak gücü olmayan ağaçlar üzerine kullandılar! Çirkin makineleriyle vahşice söktüler yerinden aşkın,tarihin,direnişin,özgürlüğün,savaşın,destanın şahitlerini !

 İstanbul ağlıyor şimdi ! İstanbul'u İstanbul yapan değerler sökülüyor birer birer ! Şu anın emanetçisi olan bizlerin bunu yapmaya ne hakkı var ! Geçmişi kollayıp geleceğe yaşanabilir bir dünya bırakmayanlar "insan" olamazlar.

 İstanbul'un kokusunu bilenler ise şimdi Gezi Parkı' nda direnişte, nöbette ! ! Henüz sökülmemiş ağaçlar yine bir direnişe şahitlik etmekte!

 Özür dilerim İstanbul, sana bu yapılanlara izin veren bir zihniyete engel olamadığım için... Ama üzülme İstanbul, ben değil belki ama, ben yürekler biliyorum yanında , göz yaşlarını sileceğiz ,nefesini sana geri vereceğiz İstanbul ! Sana bir can borcum var geleceğim ödemeye, bekle beni İstanbul!!





 ŞU AN GEZİ PARKINDA OLAN ARKADAŞLARIM VE İSTANBUL,DOĞA,TARİH SEVDALILARI KALBİM SİZİNLE!

VE SİZ OKUYUCULARIM LÜTFEN SESSİZ KALMAYIN! HER ZAMAN YAPILACAK BİR ŞEY VARDIR! SES OLUN YETER!


İMZA: İstanbul'a şimdilik sadece ses olabilen AnneAyça

     

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Beni Çılgın Beni


  Genç bir kızken yaşıtlarım çeşitli sanatçılara hayranlık duyup posterlerini duvarlara asarken benim hiç böyle bir tutkum olmadı. Ünlü birine aşık olup onunla ilgili hayaller kurmadım ergen ergen :) Evet Kenan Doğulu ' yu severdim ama "hastası " değildim tabiri caizse...Tarkan ya da Mustafa Sandal konserlerinde kendi paralayan, çığlık çığlığa bağıran tiplerden de değildim. 

Gençlik dizileri de izlerdim elbet ama çoğunluk gibi dizinin popüler çocuğuyla gelecek planları da kurmadım :) 

Genç bir kızken ünlü birine hayranlık duymak belki çok normal ama  yaş 30 civarına geldiğinde durum trajikomik bir hal alabiliyor :) 


  "Menekşe ile Halil" dizisiyle tanıdım  onu.O zamanlar yeniydi, tecrübesizdi ama ben çok sevmiştim "Halil"i :) Ardından "Gümüş" başladı orada da "Mehmet" oldu, ama kendini yetiştirdiği belliydi. Arkasından "Aşk-ı Memnu "da Behlül oldu "hey bu çocuk oyuncu oldu artık " dedirtti bana... En son       " Kuzey ve Güney " de beni benden aldı.  O ne oyunculuk, kendini aşmışlık , yetenektir arkadaş. Araya bir de "Kelebeğin Rüyası" girdi ve bence oyunculukta tavan yaptı.  Kim mi ? Kıvanç Tatlıtuğ !

Tamam itiraf ediyorum ben bir Kıvanç Tatlıtuğ hayranıyım.  Hangi dizideyse ben orada, hangi filmdeyse koşa koşa sinemaya:) İşte 35 inde bir ergenus hallerdeyim.Ama abartıp 17 yaşlardaki gibi pembe hayaller kurmuyorum. Azıcık ayaklarım yerde :)

Sadece ben mi böyleyim sanıyorsunuz ?İnternet Annelerinin büyük bir kısmı böyle! İnanmayan çarşamba akşamı twitter a gelsin :)



Kuzey-Güney başladığı anda herkes elinde telefon tablet artık Allah ne verdiyse alıp televizyonun karşısına kilitlenir.Hem izler hem yazar bu anneler :) Hep beraber kimi zaman Kuzey ' e vurulur, kimi zaman Güney'e söver, kimi güler ,kimi ağlar öyle geçiririz saatleri biz  #kuzeyguneyannelertimi :)

Bir süre sonra "haydi hep birlikte izleyelim" dendi ve ilk kez Ayça Oğuş 'un stüdyosunda toplandı bu anneler çarşamba akşamı "Kuzey Güney " izlemek için. Bu ilkti ama belli ki son olmayacaktı.  :) Ertesi hafta yeniden toplanan ekip sosyal medyada yer etmeye başlayınca , dizi ahalisi buna kayıtsız kalamadı ;) Ve sevgili Zerrin Tekindor bu toplantılara katılmak istedi. Zaten bu toplantılara katılmak için fırsat kollayan ben bunu da duyunca hemen planı yaptım. Çarşamba öğleden sonra düştüm İstanbul yoluna ! Ne yani , sadece bir dizi izlemek için 5 saat gidiş 5 saat dönüş olmak üzere toplam 10 saati yollarda geçiremez miyim ? Azıcık deliyim ne de olsa Balkes'liyim :)  Karadeniz kanı da var! Eee kim tutar beni :)




İyi ki gitmişim! Çok güzel bir gece geçirdim . Sevgili Nihan Kayalıoğlu'nun güzel  evinde Zerrin Tekindor gibi zarif bir kadınla tanışmak ,sohbet etmek harikaydı.

Evet internet anneleri bana "Çılgın " dediler.  E haksız da sayılmazlar :) O kadar yolu sırf bir dizi izlemek için gitmiş olabilirim. Hayatımın rutininden arada kaçmayı ve bunun için fırsat yaratmayı seviyorum. 


Ben böyleyim :)

İmza: Çılgın internet annesi Anne Ayça :)

12 Mayıs 2013 Pazar

Hani Analar Ağlamayacaktı ??



        Hayatımın en güzel etkinlikli anneler gününü kutladım bu yıl. Cumartesi günü İstanbul'a gittim sadece 1 günlüğüne.Sosyal medyadan tanıştığım diğer blogger annelerle tanışmak ve onların organize ettiği etkinliklere katılmak için.

    Bir insanı tanımak,anlamak ve sevmek için yüz yüze gelmek gibi bir zorunluluğun olmadığının bir kanıtı oldu bu İstanbul gezisi. Yazdıklarımız, yaptıklarımız ve fikirlerimizle zaten kendimizi ortaya koyuyoruz bloglarımızda ya da twitterda. Yani aslında düşüncemiz ve hayat görüşümüz,annelik ortak paydasında birleşince zaten biz çoktan tanışmış oluyoruz.  İşte bu düşüncenin bir ispatı olarak hiç yüzlerini görmediğim insanlarla karşılaştığımda sanki hep tanışıyormuşuz gibi sarılıp kaynaştık.Hepsi çok değerli, çok özel insanlar."İyi ki gitmişim" dedim onca yorgunlukla geri dönerken...

    Hepsine tekrar teşekkür ediyorum güler yüzleri ve hoş sohbetleri ve misafirperlerlikleri için..Anlaşılan o ki ben bundan sonra daha çok düşeceğim İstanbul yollarına.


     Anneler günü çok güzel başladı her şey ne güzel derken o kötü haberle sarsıldık! Ölümün, hem de tabiri caizse ve çok özür dileyerek söylüyorum, " bok yoluna" ölümün gölgesi düştü bu masum günde masum insanların üzerine!! Hani kan akmayacaktı? hani barış olacaktı? Hani daha demokratik, daha adil, daha eşit yaşayacaktık !!Hani analar ağlamayacaktı??!! Ne ocaklar yandı ne yürekler bir acıyla dağlandı kim bilir?? Niye ?? Neden ?? İnsanoğlu neden bu kadar acımasız?! Devlet denilen oluşumun temel amacı vatandaşın can güvenliğini sağlamaksa ! İnsan hakları evrensel beyannamesine göre ilk hakkımız "yaşama hakkı " ise ve bir devlet bunu dahi garanti edemiyor ve güven duygusunu allak bullak ediyorsa, o devletin ismi var ama cismi yoktur ! Daha 1 Mayıs'ta  "insanların can güvenliği" için biber gazı kullanıp yine onların hayatına kasteden aynı devlet değil mi ? Daha cumartesi akşamı sakin oturan Beşiktaş taraftarına "orada oturamazsınız" diyerek biber gazı sıkan ve etrafta bulunan herkesi zehirleyen bu devlet değil mi ?? Şimdi de bu devlet bombalara mı göz yumuyor?! Bu devlet vatandaşını değil de kimi koruyor!!

   Bir anne olarak merak ediyorum nasıl bir geleceğe gidiyor çocuklarımız? Biz anneler huzur istiyoruz,mutluluk ve gerçek barışı istiyoruz,adalet istiyoruz,eşitlik istiyoruz, bu ülkede anayasada var olan ancak kullanılamayan tüm hakları istiyoruz!!

   Kafam o kadar karıştı ki toparlamakta güçlük çekiyorum kelimeleri... Sadece bir kare fotoğraf anlatıyor bunun sebebini!!




Bu fotoğraftaki kadının yerinde benim ve ya bir başka annenin olmayacağını kim garanti edebilir ??

Bu görüntünün sorumlusuyuz hepimiz uyuduğumuz sürece!!

Şimdi soruyorum" Hani Analar Ağlamayacaktı ?? "

UNUTTTUĞUMUZ BİR ŞEY VAR !ÖLÜMÜN,ACININ VE GÖZYAŞININ IRKI YOK!



























9 Mayıs 2013 Perşembe

Aşkın adı :EVLAT Kahramanın adı :ANNE

 

     
    Her insanın hayatında dönüm noktaları vardır.Bu öyle bir dönüm noktasıdır ki hayatınız birden bire değişir ve bambaşka bir anlamla dolar.Hangi olay dönüm noktanızdır? sorusuna erkekler ne cevap verir bilemem ama, evlat sahibi her kadının cevabı eminim ortaktır : ANNE OLDUĞUM AN!

        Anne olmak , yeniden doğmaktır .Yeniden hayata bir anlam yüklemetir.Kendinden önce bir varlığı düşünmektir.eskiden iğrendiğiniz şeylere sevinç çığlığı atabilmektir!Zaman zaman eski özgür ,umarsız zamanlar özlensede çocuk 1 saat fazla uyuduğunda telaşlanmaktır.Ömründe ilk defa birinin nefesini kontrol etmektir ! Günlerce uykusuz kalmak ,evinin içi savaş alanına döndüğü halde bunu hayatının normali haline getirebilmektir.Hiç özel vakti olmadığından şikayet etmek fakat 1 saatlik arkadaş buluşmasında içtiği kahveyi boğazına dizerek vicdan azabıyla eve gelmektir! Anne olmak bir canlıya ne olursa olsun "sensiz olmaz" diyerek bağlanmaktır.Anneler bilirler, kelimeler hep azdır tarif etmeye.Bebekken bu duygularda, bir garip helvalarda olan anne kişisi çocuğu büyüdükçe sorunların da büyüdüğünün farkına varır. Sendromlardan sendrom beğenilerek geçen yılların ardından anne, gaz problemleri veya diş çıkarma semptomları konusunda uzman olsa da çocuk her yeni evrede yepyeni bir sorunla karşı karşıya getirmektedir anneyi ! Anne ise hep bu problemleri çözecek güçtedir ,her zaman bir şekilde "halleder" her meseleyi !

     Yukarıda saydığım ve tabi ki artırabileceğim zorluklar, sıkıntılar her annenin karşılaştığı zorluklarken bazı anneler çok daha güçlü olmak zorundadırlar. Çünkü yukarıda yazılanlar çocuğu doğal gelişim gösteren annelerin yaşadıklarıyken ,çocuğu doğal gelişim göstermeyen anneler için bunlar iki ya da üç kat daha zor oluyor.Anneler daha güçlü,daha ferdakar daha daha... Herşeyin dahası olmak zorunda kalıyorlar.
 
      Benim oğlum doğal gelişim gösteren bir çocuk.Herhangi bir sağlık problemi yok. Ancak ben hamilelik sürecinde çok büyük sağlık problemleri atlattığımdan dolayı Tarkan doğduğunda hep bir acaba ile yaşadım.Benim gördüğüm tedavi süreci bebeği olumsuz etkilemiş olabilir mi ? Düşüncesi bile uykusuz gecelere sebe oluyordu zaman zaman... Tarkan 3 yaşlarındayen çok ağır bir boğaz enfeksiyonu geçirdi ateşini düşürmekte çok zorlandım.Havale geçirmemiş olması büyük şans! O dönemde doktor kontrolünde Tarkan'ın kalp atışlarında bir ritm bozukluğu olabileceğini ve bu sebeple EKG çektirmemizi istedi doktorumuz. Çok şaşkındım ! Böyle bir şey olabilir mi ? Oğlum kalp hastası mı?soruları beynimi yedi! EKG sonucu bize kalpte ritm bozukluğu olduğunu söylüyordu! Dünyam başıma yıkıldı! Ben hastayım çocuğumda mı hasta?! Ne sorular ne isyanlar döndü beynimde ! Yine İstanbul yollarına düştük.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyolojisi bölümünde zorlukla alabildiğimiz randevu ile Tarkan'ı muayene ettirdik. Efor testi sonucunda doktorumuz endişelenecek bir şey olmadığını, çoğu ateşli hastalık geçiren çocukta bunun olduğunu ancak çoğu çocuk doktorunun bunu anlamadığını,doktorumuzun gerçekten çok iyi olduğunu söyledi! O gün o hastaneden yeniden doğarak çıktım! Geçen bir hafta her gün ölmüştüm çünkü! Bunun tam tersi olsaydı ,ki olabilirdi , ne yapardım? Eminim ilk şoku atlattıktan sonra mücadeleye başlayan tüm anneler gibi, evladıma en iyi imkanları sağlayabilmek için canla başla mücadele ederdim.Bambaşka bir hayatımız olurdu, belki kalp ameliyatları geçirmek zorunda kalabilirdi, gelişim problemleri yaşayabilirdi. Hayatta hep sağlıklı kalacağımızın garantisini kimse vermiyorki,her an herşey gelebilir başımıza.

     Bütün bunlar aklımdan sevgili Aylin Anne nin her perşembe yayınladığı Perşembe Anneleri Röportajını okuken geçer.Her okuyuşumda bir kahraman anne görürüm ! Gerçekte yukarıdaki ikinci paragrafta yazdığım sıkıntıların ne kadar hafif olduğunu ,gerçek mücizeyi perşembe annelerinin ortaya koyduğunu görüyor,onlarla beraber anlattıkları her anı yaşıyor ve onları çok iyi anlıyorum.Sevgili Aylin her perşembe yayınladığı bu röportajlarda bize hayatın herkese adil davranmadığını anlatırken, acınacak bir kitleyi gözümüzün içine sokmayı değil , gerçek anne kahramanlar ve mucizelerini bizlerle tanıştırmayı amaçlamakta ve farkında bireyler olmamımızı sağlamaya  çalışmaktadır. Aylin sadece röportajlar yapmıyor , bir adım daha ileri giderek evladı doğal gelişim göstermeyen anneler ile doğal gelişim gösteren anneleri buluşturarak çok özel bir farkındalık ve paylaşım anları yaratıyor.İzmir'de başladığı bu güzel ve anlamlı buluşmaları devam ettirerek daha çok annenin birbirini tanımasını ve anlamasını sağlıyor.Bugün de Aylin perşembe anneleri buluşmasını İstanbul'da pek çok blogger annenin de katılımıyla gerçekleştirdi.Çok istediğim halde bu toplantıda yanında olamadım. Kalbim hep onunla. Yaptığı bu güzel işleri yürekten destekliyor,bir annedaş bir meslektaş olarak da kutluyor,tebrik ediyorum.Toplumumuzda böyle bireylerin çoğalması bir adım öteye gitmemiz ve empati yeteneğimizin artması açısından çok önemli.

  Perşembe annelerinden başka benim de içinde bulunduğum bir ekip var, şu an sadece fikir paylaşımı aşamasında olsa da ileride çok güzel işler başaracak bu grubun mimarı, mayıs ayında benimle bir röportaj yaparak Blogum Dergisine konuk olan sevgili İrem Afşin.Oluşturduğu grubun adı #EngelsizOkul Çalışma Grubu. Bu grup bir google grubu ve üyeler arasında  öğretmenler,veliler,öğrenciler kısacası gönüllü herkes var. Amaç; engellerin olmadığı ,herkesin, her kim olursa,ne kadar farklı olursa olsun eğitim hakkını kullanabileceği bir eğitim ortamı oluşturmak. Uygulamadaki yanlışları ortaya koyarak toplumda bir farkındalık oluşturmak!Farklılıklara saygı duymayan eğitim kurumlarının kendilerine çeki düzen vermelerini sağlamak..
  
     Hem Perşembe Anneleri hem de Engelsiz Okul  Çalışma Grubu annelik gücünün birleştirici ruhu ile ortaya çıkmış çok güzel oluşumlar.Toplumda huzur mutluluk ve barış ancak anneler gücüyle gelir,gerçek güç toplumsal güçtür! Bir anne olarak güçlü annelerle yolumun kesişmesinden dolayı çok mutluyum.Ben AnneAyça olarak elimden gelen her şeyi iki oluşum için de yapmaya hazırım.

     Önümüzdeki Pazar Anneler Günü ve ben öncelikle evladına büyük bir aşkla bağlı kahraman annelerin ve onlara desteğini maddi manevi esirgemeyen tüm annelerin gününü kutluyorum. Gün meta günü değil ,anlama ve anlaşma günü olsun..Ekmek makinalarının hediye olarak alındığı değil ,annelere kızarmış ekmekli kahvaltıların hazırlandığı gün olsun..

  Hepinize Yürekten Sarılıyorum Annedaşlarım.

Not 1: Yukarıdaki fotoğraf Tarko 3 yaşlarındayken  İstanbul'a gittiğimizde "sağlıklı" haberini aldığımızın ertesi günü çekilmişti .

Not 2: Hep bir sağlık sorununu çözmek için gittiğim İstanbul 'a ilk kez anneler günü etkinlileri için gidiyorum. Sabah 9 da çok sevdiğim blogger annedaşlarımla Nişantaşı Galata Muhallebicisinde kahvaltı edeceğim
Ardından saat 11 de HippoParty de SosyalAnnelerin organize ettiği anneler günü etkinliğine katılacağım.
İstanbuldaki anneler ikisine de davetlidir.
Görüşmek üzere :)

İMZA: 8. Anneler gününü mutlulukla kutlayacak olan, Tatlişkosu Tarko'nun annişkosu AnneAyça :)


   

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Ben Bunları Kimseye Anlatmadım...







    Doğmayı seçmiyoruz, anne babamızı seçmiyoruz, saç rengimizi , boyumuzu, ten rengimizi , ırkımızı seçemiyoruz.Bu listeyi uzatmak mümkün .Doğuştan sahip olduğumuz hiçbir şeyi seçemiyorken, seçme şansımızın olduğu şeylerde bile kendimiz için doğru olanı seçemeyebiliyoruz zaman zaman.   

    Bir seçim bir ömre bedelmiş , geç oldu ama anladım...

 







  15 yaşında bir lise öğrencisiydim tanıştığımızda ve daha ilk konuşmamızda "ben seninle evlenmek istiyorum"diyen biriydi "O"! "Aşk sensin" dedi! Ben "olmaz" dedim. O "oldururum "dedi!  "Bu yaşta ne evliliği ?" dedim"ben beklerim" dedi.  Evde fotoğraflarımı poster yaptı duvarlara, dökülen saçlarımı topladı, atmaya kıyamadı. "Hep yanındayım" dedi .Hep yanımdaydı!


  Zaman geçti, ben istemedikçe "ben istiyorum" dedi! Hayatıma sızdı, aşk oldu,"asla vazgeçemem"dedi, vazgeçilmez oldu. Güven demek "O"demekti! 

   Zaman geçti okullar bitti, asker yolları gözlendi, aşk bitmedi! Bitemezdi ki ! 

    Zaman geçti  tayinim çıktı yollar tükendi, sabır tükendi ,7 yılın ardından "imza atalım rahat yaşayalım" dedi! Sürprizli paketlerle evlenme teklifleri yapıldı, yanarlı dönerli! Ben, bir kalbin tek sahibi, tek hakimi ve hayatını bana adamış bir adamla evlenen aşk sarhoşu oldum,beyaz gelinlikle kendi sonuma giderken...

  Zaman geçti aşk geçmedi! imzanın üzerinden 3 yıl geçti. Bir parça olmalıydı bize ait! Hani o masal daki gibi bir hediye vermeliydik birbirimize, ömürlük! İstedik ! Bir hıdırellezde diledim, 1 ay sonra canımda bir can taşıdığımı öğrendim...Mutluyduk! Hatta o an dünyada benden mutlusu yoktu...

   Zaman geçti...O "CAN" canımda büyürken , ben yok olmaya başlamışım bilemedim! Tıp çaresiz kaldı! Ben aşka inandım, güvendim! "Ya  seni yaşatacağız ya da ikiniz de yok olacaksınız "dedi doktorlar! "OLMAZ " dedim, "O" bana "sen mühimsin bebek değil "derken. 

    Zaman geçti.  Mucizem dünyaya geldi, beni dünyanın en güzel sıfatına dahil etti."O" bana "Asla Vazgeçemem "derdi ya, hep dinlediğimiz bizim şarkımız dediğimiz o şarkıyı söyleyen şarkıcının adını vermek istedi oğluna! Hep dilimizde olacaktı ya şarkı!Olmayacakmış !Bundandır belki de oğlumun ismini kısaltmamın sebebi!  

   Zaman geçti. İmzanın üzerinden 8, imzasız yıllarla 15! Dile kolay...Aşk bizi terk etti! Birden bire değil , zamanla terk etti..Aşk ben de hiç bitmedi ,bitmez! Ama "O" aşk değildi  artık bende! Ondaki aşk da ben değildim. Cisminin önemi yok! kimdir, nedir hala bilmem, istemem de bilmek ! Acı, buruk bir tadı var bu duygunun, şimdilerde unuttuğum! 

    Zaman geçti !"O"  oğlumun babası sıfatıyla hayatımdayken sadece ve henüz bir imza ile sonlanmamışken evlilik, ben bir hıdırellezde bir dilek tuttum! Balkondaydım ! Tam o anda yıldız kaydı , belki de " Hızır ile İlyas " buluştu da dileğimi kabul etti! Anladım ki "O" bitti ama aşk beni terketmedi! Biliyorum ki bir gün beni bir yerde bulacak !


   Zaman geçti. Ben yepyeni bir hayatla yoluma devam ederken, yazmaya karar verdim. Sonra bu blogu açtım. Sosyal medyaya dahil oldum. İnsanlar tanıdım, bambaşka hayatlar gördüm.  Bazen  aynı kaderi paylaştığım kişiler oldu!



   Zaman geçti ,yolum bir kadınla kesişti! Bana bir ayna gönderdi! Aynaya baktım yazılar gördüm.Aynaya baktım yaşlar gördüm. Aynaya baktım yaşananlar gördüm. Aynaya baktım cesaret gördüm! Aynayı okudum kendimi gördüm.

   "Zaman geçmeden yazmalıyım ben de " dedim! Hayatımın tatlısı da tuzlusu da bendim! O tatlı kadın "Ben Onu Tuz Kadar Sevdim" derken ,düşündüm "ben kendimi ne kadar sevdim "??

İMZA: "ben bunları kimseye anlatmadım " demek yerine "anlatıp akıtacağım diyen kadın :AYÇA



 NOT: Yine ve tabi ki fonda Ortaçgil'in harika şarkısı Birsen Tezer yorumuyla !

 
    Sevgili Banu Conker'in kitabı "Ben Seni Tuz Kadar Sevdim" anlatılmaz , okunur ve yaşanır !  Sonra kendinden bir şeyler bulunur ve bulunanlar yazılır!

  Son olarak, benim için kitabı imzalarken yazdığı şu cümleyi paylaşmak istiyorum;

  "Boşanmak sonlanmak değil, yeniden ve baştan başlamaktır"