29 Nisan 2014 Salı

Yoruyorsun İnsanlık Beni...


         6 yaşındaki Gizem'in işkence edilerek öldürüldüğü haberi ile yine sarsıldım. Dün gece kayıp haberi geziyordu sosyal medyada.

         Üzgün ve öfkeliyim! Sadece bu haber için değil son 1 senede duyduğum her kötü haber yüzünden ! Çocuk , kadın , erkek , genc, yaşlı demeden suçsuz yere öldürülen , işkence edilen insanlar yüzünden !Neyin bedelini ödetiyor ki insanlar bir başka insana ?! Yaradanin verdiği canı hangi insan hangi sebeple alma hakkına sahip olabilir ki ? Annelik yanım bir yana sadece insan olmak vicdanli ve duyarlı olmaya yeterli olmalı oysa... İnsan nasıl bir varliksin ki sen? Bencil ve canisin. Tarih boyunca insanoğlunun bir birine yaptığı ve halen yapmakta olduğu vahşeti bir başka canlı yapmadı. Herşey bir ütopya ! İyilik yok , iyi olmaya çalışan insanlar var , mutluluk yok mutlu olmaya çalışan insanlar var , huzur yok huzurlu olmaya çalışan insanlar var. Kapital değerler duygusal degerlerin kat kat üstünde tutuluyor.  Para huzurun da , mutluluğun da , sağlığın da , barışın da tek anahtarı olarak öyle bir kazınmış ki beynimize başka bir yol bulamıyoruz bunlar için ! Ne kadar zavallıyız! 

   Her gün kötü haberler , kötüye giden bir yaşantı , bitmek tükenmek bilmeyen hırslar, bitmek bilmeyen maddi istekler , bunların sonuçlarında meydana gelen psikolojik ve sosyolojik sorunlar kaldiramayacagimiz yükler olarak biniyor sırtımıza ! Şahsen benim öyle ! Son zamanlarda duyduğum , yaşadığım , şahit olduğum herşey daha bir sogutuyor beni insanlardan. Hayat ve dünya değil bu insanlık  yoruyor beni ! En kısa zamanda en az iletisimin olduğu bir uzağa gitme isteğim depreşti yine!   

Oysa yaklaşık  1 saat önce instagram paylaşımım umut doluydu:

   


    Çocuğum sağlıklı , başarılı , etrafimda insanlar var , yeni yeni başlangıçlar ,yürek kıpırtılari var , evim var , çiçeklerim var , sağlığım yerinde diye sevinmem gerekirdi belki bencilce...

   Bencillik bir gitse içimizden hepimiz mutlu olabiliriz bence... Fakat bu da bir hayal bu insanlıkla! En yakindan en uzağa herkes ispatladı bana bunu yıllarca...

   Yani uzun lafın kısası :

Yoruyorsunuz insanlar beni !
     
        

İmza : Daha güzel daha adil bir dünya için bu dünya değil yaşayan insanlık batsın diyen dişi kişi :Ayça

24 Nisan 2014 Perşembe

Dostun adı Aylin...

   
                  
   
  Bir süredir yazmak isteyip de yazamadığım birikmiş onca yaşanmışlık , duygu,hatıra  var. Kardeşimin düğününden , Tarko'nun okul sorunsalına; yaptığım diyet ve verdiğim 10 kilodan okuduğum kitaplara, izlediğim filmlere,  dinlediğim müziklere , yaşadığım duygusal değişimlere kadar yazmak istediğim onca konu ve her biri ayrı bir yazı olacak şekilde. Fakat bunlardan hiçbirini yazmayacağım bugün...

     Hayat biz başka planlarlar yaparken başımızdan geçenler ya da başımıza gelenler derler ya aslında tam da böyle bir hayatım var. Akışına bırakmış olsam da herşeyi, yine de insanız hayal kurup plan yapmadan duramıyoruz Candan Erçetin'in şarkısında dediği gibi... Mesela evlenirken sonsuza kadar ayni adamla kalacağımı onun da beni asla bırakmayacağını düşünüp müthiş bir aşk evliliği yapmış 5 yıl birliktelik 8 yıllik evlikiğin sonunda boşanmıştım. Hamile kalmayı planladığımda 4 yıllık evliydim maddi manevi herşeyi yoluna koydum artık bu eve bir çocuk gelsin dedim hamileliğimin ilk ayinda kocamın işleri bozuldu hamileliğim ise sağlık problemleri ve ölüm kalım mücadelesiyle gecti. Sonunda güzel yavruma sağlıkla kavuşsam da yaşadıklarım bambaşka bir insan yaptı beni. Hayatta asla bana bir şey yapmaz dediğim insanlardan en büyük darbeyi yedim. Asla yanimdan ayrilmaz dediklerim gemiyi ilk önce terketti. Planlar tutmadı hiç hayatımda. Çoğumuzun hayatı aslında böyle ama kimi daha fazla kimi daha az yaşıyor.  Hayat işte böyle geçip gidiyor.

   Geçtiğimiz hafta aldığım bir haber aslında bu yazıyı yazmaya ve hayatı yeniden sorgulamaya itti beni.  Hayatımın son 7 senesinde iyi günde kötü günde hep yanımda olan , birbirimizi maddi manevi desteklediğimiz , tanıdığım en güçlü kadınlardan biri , bana bir kızkardeş abla yakınlığında olan , atışsak tartişsak bile tek ihtiyacım anında bir telefon uzaklığında olduğunu bildiğim can dostum Aylin'imin göğüs kanseri olduğu haberini aldığımdan beri ben bende değilim.  Yaşananların yükü agirlaştıkca kaldıramıyor insanlarr ve bir yerden patlıyor.  Aylinim için de durum farklı değil...

  Bugün ameliyat oldu Aylinim , henüz konuşamadım. Biliyorum ki düzelecek çünkü o gercekten güçlü ve nasıl güçlü kalınacağini da bilen hayatla dalga geçebilen bir kadın.  Mücadelenin ne demek olduğunu bilen ben, hastanelerde bil fiil 7 ay hayat mücadelesi veren ben bikiyorum ki hayatın kontrolünü eline almış korkusuz , güçlü insanlar hayatta kalıyor.Aylinim de hayatın kontrolünü eline alacak ve biz mü Aylinimizi yanımıza alıp bu defa kutlama yapacağız en kısa zamanda...

     Hayatta herşey biz insanlar için , herşeye hazırlıklı olmak lazım ama yine de yaradan hicbirimizi sevdiklerimizle sınamasın. Sağlık , dostluk , mutluluk bizimle olsun... 

Gerisi kolay...

imza : Ayça , üzgün ama umutlu dost kişisi...
   

7 Nisan 2014 Pazartesi

İMZA :BEN


      
   

 Hayatımın en güzel mutluluklarından birini yaşıyorum son günlerde. Hayal ettiğim ama gerçekleşmesini pek de ummadığım bir şey gerçek oldu. Kelimelerim gerçek bir kitabın sayfasında , o en sevdiğim kokuyla buluştu.  Bu hayalimin gerçekleşmesinde en büyük pay sevgili Banu Özkan Tozluyurt'a ait. Kendisine bu fırsatı verdiği için çok teşekkür ederim. 
   
 Blog yazılarımı bitirirken hep imza : AnneAyça derim ya bu defa kitapta İmza:Ben diyen 154 kadından biri oldum.


    


KOLEKTİF KADIN MEKTUPLARI SERİSİ NOKTAYI KOYUYOR:

“İMZA: BEN”

Kadınlara son bir söz söyleme fırsatı sunulursa…


İkiydik, üç olduk.

Onduk, yüz olduk.

Katlanarak çoğaldık, kocaman bir güç olduk. Birlikten kuvvet doğar atasözünün canlı kanıtı, biz yüzün üstünde kadın, duygularımızı damıtıp her birimiz birer mektup olduk. Her mektupla şifalandık, şifalandırdık.
Minnetimizi dillendirirken ya da kuytumuzda biriken acıları akıtmaya çalışırken başka yaralara da merhem olalım dedik; kitapların gelirini bizden daha az şanslı olanlara hediye ettik.

İmza: Kızın’da “ilk erkeğe” seslendik. Teşekkür ettik ya da “Neredeydin?” dedik. Erkenden göçüp gidenlerin arkasından gözyaşı dökerken, gölgesini bile hissedemediğimize “Kulağıma küpe olacak bir sözünüz bile gelmiyor” diye hesap sorduk.

İmza: Karın’da sözümüz “o adama”ydı. “Ruh eşim” deyip aşkla dolu olandan “Mezarına gelip bu mektubu okuyacağım” deyip nefretini kusana kadar geniş bir yelpazede yazıp, söyledik.


Şimdi noktayı İmza: Ben diye imzalayarak koyuyoruz. Kime, ne diyeceğimiz varsa onu diyerek. Bu kitapta sevgi bulacaksınız. Bu kitapta öfke bulacaksınız. Bu kitapta çok yakından tanıdığınız kişilere farklı bir açıdan bakacaksınız. Bu kitapta şükür, azim, korku bulacaksınız. Bu kitapta hayatın ta kendisini bulacaksınız. Bir de bir kez daha kadının gücünü bulacaksınız.


Önsözünü Prof. Dr. Yankı Yazgan’ın yazdığı, yazarlarının en saklı hayallerini okuyacağınız kitabın geliri, serinin diğer iki kitabı gibi yine çok güzel bir amaca hizmet için ayrılıyor.  “İmza: Ben” kitabının telif geliri, görmeyenlerin dünyasında da minik de olsa bir ışık yakabilmek hedefiyle, bu yıl 10. Yılını kutlayan Türkiye Görme Özürlüler Kütüphanesi’ne (TÜRGÖK) bağışlanıyor. Kitabın ayrıca sesli kitap versiyonu da görme engelliler için TÜRGÖK tarafından oluşturuldu.
Yaşama bir kez daha kadın gözünden bakmak, yüreğinden geçenleri anlamak isterseniz “İmza: Ben” size eşsiz bir fırsat sunuyor.

Keyifli okumalar...

Esra Aylin Akalın & Banu Özkan Tozluyurt
#imzaben
Twitter: https://twitter.com/imzabenkitabi
Facebook: https://www.facebook.com/imzaben



 " TÜRGÖK HAKKINDA
Görme özürlülerin eğitimleri ile kültürel gelişimlerine ücretsiz hizmet eden, Türkiye’nin ilk ve tek görme özürlüler kitaplığı TÜRGÖK( Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı); yurdumuzda yaşayan görme özürlüler ile yurt dışında yaşayıp da Türkçe bilen görme özürlülerin, yazılı kaynaklara erişimini sağlamak üzere 2004 yılında İzmir’de faaliyete geçmiştir. Görmeyen kişilerin Türkçe okuryazarlık oranını arttırmak, eğitim ve kültürlerine katkıda bulabilmek ve bu amaçla yaşam kalitelerini yükseltmek amacıyla Av. Gültekin Yazgan tarafından kurulan TÜRGÖK, 5000’i aşkın görmeyen üyeye hizmet vermektedir. Kitaplık hizmeti alan  görmeyenler bu vasıta ile kendi kitaplıklarını da  oluşturmaktadır.
Üyelerine sesli ve kabartma (Braille) baskılı roman, ders kitabı, ÖSS, KPSS, SBS, açıköğretim  (lise, ilköğretim) soru bankaları ve sınav testleri  hazırlamaktadır. Ayrıca aylık yayın organları olan; ilköğretim 1. kademe öğrencileri için “Yavru Balarısı” (Braille Kabartma)dergisi 2. kademe öğrencileri için “Balarısı” (Braille Kabartma) dergisi, lise öğrencileri ve yetişkinler için de sesli MP3 formatında “Arkadaş” dergisi hazırlanarak ücretsiz olarak kargo ile adreslerine gönderilmektedir.
Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı, Türkiye’nin her yerine, ayrıca İngiltere, Hollanda, Kıbrıs, Amerika,Almanya’ya ücretsiz ve geri iadesiz hizmet vermektedir. Tüm bu hizmetler, sayıları 500’ü aşan gönüllü destekçi ve bizlere kuruluşundan itibaren destek olan sponsorlar sayesinde üretilmektedir. www.turgok.org  "

1 Nisan 2014 Salı

Otizmi Farket Yaşamı Paylaş ( Ortak Yayın )


       







#otizmifarketyasamipaylas
#2NisanOtizmOrtakYayin 
ORTAK YAYIN YAZISI – OTİZM DOSTLARI DERNEĞİ
2 Nisan 2014
YAŞAMA ORTAK PENCEREDEN BAKMAK
Bugün, 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü. 
2 Nisan, tüm dünyada otizm konusunda farkındalık yaratarak otizmden kaynaklanan sorunlara çözümler yaratmak amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildi. 
Her yıl, “Otizm Farkındalık Ayı” olan Nisan ayı boyunca dünya genelinde otizmin sorunlarını ve çözümleri konuşuluyor, araştırmaların teşvik edilmesi ve erken teşhisle tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.
OTİZM, doğuştan gelişen, genetik altyapıya dayanan, karmaşık nörolojik-biyolojik tabanlı bir gelişim bozukluğu. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyerek bireyin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm, genellikle 3 yaştan önce ortaya çıkarak çocukların sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz olarak etkiliyor. 
Amerikan Sağlık Bakanlığı verilerine göre bugün dünya genelinde okul çağındaki her 88 çocuktan biri otizm teşhisi alıyor. 
Otizm erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3-4 kat daha fazla görülüyor, her 54 erkek çocuktan biri günümüzde otizm riski taşıyor. 
Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS dahil olmak üzere bir çok hastalıktan daha fazla sayıda otizm teşhisi alınıyor. 
Ülkemizde sağlıklı istatistikler olmaması nedeniyle, tahmini olarak 550.000 otizmli birey ile 0-14 yaş grubunda 150.000 civarında otizmli çocuk bulunduğunu varsayıyoruz. Otizmli bireylerin ebeveynleri, kardeşleri, yakın akraba ve çevreleri de hesaba katıldığı zaman, Türkiye’de her ile yayılmış durumda otizmden etkilenen 2 milyondan fazla vatandaşımızdan bahsedebiliriz. 
Otizmin kapısını açmak için ilk önemli adım, erken teşhis. Otizm, yaklaşık bir yaş civarında ilk belirtilerini gösteriyor. Annenin sesi ve gülümsemesi gibi sosyal uyaranlara bebeğin tepkisiz kalması veya tepkilerinde yavaşlık olması, göz teması kurmada zorluklar, motor gelişmede ve taklit becerilerinde gecikme, uyku ve yemek düzeninde sorunlar ilk belirtiler arasında sayılabilir. Ve erken teşhis, otizmli çocuğun gerekli eğitim ve tedavileri alarak hayata katılması için ilk önemli adım. 
Otizmin tedavisi var mı? Otizm, beş bilinmeyenli bir denklem gibi: Nedenleri tam olarak saptanamadığı gibi tek bir kesin tedavisi de günümüzde “henüz” mevcut değil! Otizm, toplumsal fark, ırk, dil, din gözetmiyor, çocuk yetiştirme biçiminizle veya sosyo-ekonomik koşullarınızla da ilgilenmiyor. Genetik faktörlerin yanı sıra, çevresel koşulların – yanlış beslenme, çevre kirliliği, kimyasal maddeler, yanlış ilaç kullanımı, ağır metaller, aşılarda bulunan bazı koruyucu maddeler vb.- otizmi tetiklediği düşünülüyor. 

Otizmde biyolojik tedaviler ile ilgili çalışmalar devam ederken, bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracı, erken yaşta verilmeye başlanan yoğun bireysel özel eğitim. Doğal gelişim gösteren her çocuğun kendiliğinden öğrendiği her şeyi, otizmli bir çocuğa özel eğitim yardımı ile öğretmek zorundasınız. Bu durum bazen iğneyle kuyu kazmaya benzese bile, her otizmli çocuk kendine göre bir öğrenme biçimine sahip. Önemli olan, kapıyı açacak doğru anahtarı bulmak. 
Bilimsel olarak erken yaştaki çocuk için kanıtlanmış yoğun eğitim süresi haftada bireysel ve grup eğitimi olarak 40 saat. Oysa ülkemizde sosyal güvenlik kapsamında “otizm özel eğitim raporlu” çocuklar için aylık 6- 12 saat olan özel eğitim süreci, dünya genelinin oldukça gerisinde kalıyor. 
Otizmli çocukların mutlaka eğitim sistemi içinde yer almaları gerekiyor. Çünkü eğitim, otizmli birey için her şeyden önce “tedavi” anlamına geliyor. Otizmi diğer engel gruplarından ayıran en önemli fark;  erken tanı ve erken bireysel/kaynaştırma eğitimiyle otizmli çocukların sorunlarının büyük bir kısmını aşmaları. 

Oysa yaşamsal gerçekler çok farklı. Otizmli/Aspergerli çocuk, genellikle bilgi eksikliğinden kaynaklanan dirençleri nedeniyle, okul yönetimleri, öğretmenler ve diğer veliler tarafından okulda “istenmeyen çocuk” ilan ediliyor. Kaynaştırma raporlarına rağmen, okul idareleri otizmli kaynaştırma öğrencisinin kaydını almak istemiyorlar. Oysa okul yaşamı esnasında yaşanan sorunların büyük bir kısmını hoşgörü, anlayış ve bilgi yetersizliğinin giderilmesi ile çözebiliriz, yeter ki toplum tarafından yaşamın her anında farklı gelişim gösteren bireylere dayatılan en büyük “engel” olan ayrımcılığı yok edelim! 
Otizmin oldukça karmaşık yapısı, otizmli bireyle birlikte ailesi başta olmak üzere yakın çevresindeki herkesi hayatın tüm evrelerinde etkiliyor. Otizmli bir çocuğun ilerlemesinde en büyük sorumluluk ailelerde, en ağır yük de annelerin omzunda! Otizmden etkilenen bireyin ve ailesinin her şeyden önce yalnız ve ötelenmiş bir hayata mahkum edilmemesi için, özellikle doğal gelişim gösteren çocuk ebeveynlerinin toplumsal yaşamı paylaşmayı öğrenmeleri gerekiyor. 

Otizm Dostları Derneği ODDER, Türkiye’de ilk defa otizmli çocuk sahibi aileler ile doğal gelişim gösteren çocuk ailelerinin bir arada üretip, çalıştığı bir sivil toplum örgütü. Bütünleşik bir sosyal hayatı birlikte paylaşarak, ayrımcılıktan uzak yaşamak isteyen, dolayısıyla sadece kendi başına gelenlerle değil, sosyal yaşam içinde var olan haksızlıklarla da ilgilenen üyeleri ve gönüllü destekçileri ile ODDER, tüm çocukların birbirlerindeki farklılıklardan öğrenerek, anlayışla ve sevgiyle büyümesini sağlamak için çalışacak. İstiyoruz ki, çocuklarımızı büyütürken karşılaştığımız sorunları paylaşarak, birbirimizden öğrenerek ve zorluklarda destek olarak ayrımcılığı engellemek için hep birlikte çalışalım. 

Lütfen, gündelik hayatın içinde karşılaştığınız ağlayan bir çocuğu yargılayıp, annesine laf etmeden önce bir an düşünün. Çocuğunuzun sınıfında otizmli bir çocuğun da olmasının, farklılıkları yaşayarak öğrenecek kendi çocuğunuza da faydası olacağını lütfen unutmayın.

Eğer siz de “bir küçücük merhaba’nın derin dostluk etkisini bilen yüreklere sahip çocuklar büyütmek istiyorum” diyorsanız,  otizmli çocukların ve anne-babalarının seslerine kulak verin, sesimize ses katın, otizmin bilinirliği ve sorunların çözümü için gönüllü destek verin ki, çocuklarımız hep beraber büyüsün (   Çünkü her çocuk farklılıkları ile yaşamda yer almayı hak eder! 

Nisan Dünya Otizm Farkındalık Ayı’nda yaşamı paylaşalım, çocuklarımızın geleceğini aydınlatalım! 

OTİZM DOSTLARI DERNEĞİ -ODDER
E-posta: otizmdostlari@gmail.com
Facebook: www.facebook.com/groups/otizmdostlaridernegi/
Twitter: @OtizmDostlari
IG: @otizmdostlarıODDER
www.otizmdostlaridernegi.org
#otizmifarketyasamipaylas