anneayca etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anneayca etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Şubat 2014 Pazartesi

Gel / Git

         
                       
   

   Bir süredir yazmıyorum / yazamıyorum. Kelimelerim tükendiğinden değil , gönül yorgunluğundan bu susuş..

   Hayat çok büyük karmaşa ve herkes kendi karmaşasını çözme derdinde. Her birimiz hem figuranı hem de çok büyük birer gözlemcisiyiz hayatın .Hem bize verilen rolleri oynuyor , hem de diğer rolleri gözlemliyoruz yaşantımız boyunca. Bazı rolleri yerine layıkıyla getirirken bazılarında çuvallıyoruz, sonra ders alıyoruz sonra bir daha çuvallıyoruz...

    Bu aralar çuvalladığım rollere oldukça kafayı takmış durumdayım. Sürekli gezen , eğlenen bir insan imajı veriyor olsam da, makyajın altında, ağlayan bir palyaço olabiliyor zaman zaman..

  Bir ara çekip gideyim buralardan , oğlumla kendime yepyeni bir hayat kurayım dedim.Olmadı. Sosyal medya beni çok yoruyor kapatayım ne kadar hesabım varsa ben olsam ne olur , olmasam ne olur bak uzunca bir süredir yazmıyorum blogu da kapatayım dedim, elim gitmedi. Bir geldim bir gittim öyle sürüklendim durdum. Her türlü işleyişe karşı bir tepki oluştu bende ! Bir dağ başı olsa da gitsek dedim.En büyük aksesuar olarak görünmez hunimi de taktım fayda etmedi. Değiştiremediğim onca şeye isyanım vardı ,ki tüm gücümü onlar için yas tutmaya harcadım son zamanlarda. Sonuç : hiç !  Sonra bir gün dedim ki koskoca bir hayatı , evreni, sistemi , kaderi ben değiştiremem ki. Bunlara üzülmeyi ; geçmişin , geleceğin yasını bugün tutmayı bırak da bir kendine gel ! İnsan , gözlemleme sürecinde bir kez daha anlıyor ki en yakından en uzağa tanıdığı hiç kimse kişinin kendine ettiği yardımı edemiyor. Hayatımın son 9 yılı hem bir kabus hem bir mucize ile dopdolu ! Nasıl olabiliyor aklı almıyor insanın ! Hayatımı tepetaklak eden her şeyin başlangıcının hamileliğime denk gelmesi ne ironi !! Hastalık , mücadele, depresyon , doğum , lohusalik depresyonu, maddi manevi çöküş , en çok güvendiğin insanların birden en çok canını yakanlara dönüşmesi,aldatılma , şiddet ,boşanma, borçlarla uğraşma , kabus taşınmalar , yalancı sevgiler ,zor durumunu kullanmaya kalkan maddi manevi durum fırsatçılarıyla uğraşma , çekemeyenler , hazımsızlar ; bu ekstaların yanında sağlıklı (!) bir annenin karşılaşabileceği tüm zorluklarla tek başına uğraşmaya çalışma... Yanında , doktorların yok doğuramazsın dediği çocuğu sapa sağlam doğurmak mucizesi...Bunların hepsi bir tek mucize için mi çekildi yoksa ben tüm hayat şanslarımı Tarkan'ı doğururken mi tükettim bilmiyorum.Zaten cevap beklenmeyen sorulardan biri de bu hayatımda! Ve cevabı hangisi olursa olsun sonuç : şükür hayattayız...

  Tek başıma çocuk büyütmenin yükü kat be kat artıyor. Tarko 8 yaşını doldurdu. Gün geçtikçe her şeyi sorgular hale geldi daha bugün bile dedi ki " okul sütü içmeme neden sen karar veriyorsun?  benim hayatım, içmek istiyorsam içerim! " bu cümle , ilerideki  sorgulamaların da bir habercisi. Hazır mıyım ? Bilmiyorum. Baba kişisi benim kadar endişeli mi? Sanmıyorum. 

 Garip anlar yaşıyorum ; çoğu insanın çok doğal karşıladığı " babası oğlanı kursa götürdü ben de evi toparlıyorum" sözü karşısında afallıyorum. Oysa kursa da ben götürürüm evi de ben toplarım. Geçenlerde bir arkadaş grubumla alışveriş merkezine gittiğimizde çok rahat bir şekilde " çocukları babalarına atalım biz rahat rahat gezelim" diyebilen arkadaşıma "ama benim oğlumun babası yok burada" demiş sonra da boğazımda kocaman bir yumruyla gezmiştim tüm gün .Daha önceden olmuyor muydu bunlar ? Elbette oluyordu da pek takılmıyordum. Yaş ilerledikçe "neden ben?" sorusunu daha çok soruyor insan, cevabı olmadığını bilerek...

 Annelik zor zanaat, tek başına çocuk büyütmek daha da zor zanaat , istediğim ama değiştiremediğım çok şey var evet , ama değiştirebileceklerim de az değil. Bunun da farkındayım son günlerde. Ilk önce , en ufaktan, minik adımlarla başladım değişmeye. Her inişin bir çıkışı var ya işte o çıkışa hazırlıyorum kendimi , yavaş yavaş ve yine kendi başıma..

İmza : Gel gitlerde bir anne, AnneAyça

6 Kasım 2013 Çarşamba

Sil baştan başlamak gerek bazen...


       Bugün benim doğum günüm...

   Her yeni yaşımda, kendime bir hediye alıyorum son 5 yıldır. Geçtiğimiz yıl en akıllısından bir telefon aldım mesela.

     Son bir haftadır düşünüyorum "doğum günümde ne alsam mutlu olurum acaba  ? " diye.Bir türlü bulamadım cevabını. İstediğim yığınla şey var elbet ama , soruyu mutlulukla ilişkilendirince cevap vermek hayli güç. Para verilerek alınan, maddi değeri yüksek şeyler hiç bir zaman uzun vadede mutlu etmemiştir zaten beni.Alana kadardır hepsinin ışıltısı , eve getirince sönüp giden.

      35 yaşı dolduruyorum ben bu yıl. Baksan kısacık ; ağızda , dolu dolu "otuzbeş" koca yıl.   Tükettiklerimin elimde kalanlardan fazla olduğu 35 yıllık bir hayat. Elimde bir ben , geriye kalan ve ne kadar olduğu belli olmayan bir ömür ve yetiştirilmesi , büyütülmesi gereken bir çocuk var. Şimdi  , şairinde dediği gibi Dante gibi ortasında isem ömrün , ya da MFÖ 'nün dediği gibi tam ortasında isem koşunun , bir durup düşünmem gerekir dedim. Elimdekiler , yanımdakiler , gönlümdekiler benimle gelmeye ,yola devam etmeye hazır mı / var mı ? Diye sordum kendime. Baktım ki kimilerini çoktan geride bırakmışım bile farkında olmadan.Kimileri de beni bırakmış yarı yolda imzasız  , yazısız sözleşmemize ihanet ederek.Kiminin  adı , kimininse sadece soyadı kalmış benimle. Kimileri için çok uğraşmışım , anlatamamışım kendimi. Kimilerini tam buldum derken kaybetmişim.Kimilerini de uçurumun kıyısında tutamamışım. Bazen ben düşmüşüm o uçurumdan tutunamamışım , bazen de onlar düşmüş tutamamışım. Hayatta en güzel anlara ya geç kalmış ya da ucundan yakalamışım. Hayatta zor anlarım uzun , mutlu anlarım kısa olmuş.Hep tırnaklarımla kazımışım hayatı. Alnıma yazılanı değil, kendi istediğimi yaşarım demişim kadere inat. Yaşadıklarımın sahibi olmadığımı anladığımda ise ,  "anlamak  çözmeye yetmez  " demişim Ortaçgil misali . Nereden baktığımın hayatı nasıl değiştirdiğini , hayatıma yukarıdan baktığımda anlamışım.  Bazen suçlu aramanın yersiz olduğunu ; kendimi ve etrafımı kontrol etmeyi bıraktığımda ,  her şeyin sorumluluğunu tek başıma alamayacağımı anladığımda öğrenmişim. 35 yaşa mal oldu belki ama , hayatta hep yalnız olduğumu ben yaşayarak öğrenmişim. 

 Gidenler ilk başlarda benden çok şey götürdüler diye düşünsem de, isyan etsem de,   keşkelerle ah vah etsem de,zaman geçince  , herkesin ve her şeyin beni ben yapmak için gerekli olduğunu anladım . Her yokuşta öleceğim sanırken güçlendim. Her çelmede düşeceğim sanırken yükseldim. Her kaybı bir kazanca çeviremedim belki ama kaybettiklerimle beraber kendimi de kabullenmeyi öğrendim. 

  Şimdi elimde bir 35 daha var mı bilmiyorum.  Ama biliyorum ki şu  "an" benim , ben şimdi şu andayım.Eğer  anımı geçmişe ah edip , geleceğe endişelenerek geçirirsem  kaybedeceğim. Yok  "an " ı yaşarsam hayatı kazanacağım Elimdekilere de yanımdakilere de gönlümdekilere ve yoluma çıkacaklara da böyle katkı sağlayacağım.


  Bu doğum günümde kendime koskoca mutlu bir "an " hediye ediyorum. Dün benimle olup bugün geride bıraktığım herkese ve her şeye  de teşekkür ediyorum. İnsanı öldürmeyen şey güçlendirirmiş ya , ben de sayenizde güçleniyorum.

   Bana sil baştan başlama fırsatını veren enerjiye de sonsuz teşekkür ediyorum...
  

    Hoşgeldin 35 yaş ! Sil baştan başlamaya var mısın ?

         İmza :  35 yaş Ayça 'sı..
    
  

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Beni Çılgın Beni


  Genç bir kızken yaşıtlarım çeşitli sanatçılara hayranlık duyup posterlerini duvarlara asarken benim hiç böyle bir tutkum olmadı. Ünlü birine aşık olup onunla ilgili hayaller kurmadım ergen ergen :) Evet Kenan Doğulu ' yu severdim ama "hastası " değildim tabiri caizse...Tarkan ya da Mustafa Sandal konserlerinde kendi paralayan, çığlık çığlığa bağıran tiplerden de değildim. 

Gençlik dizileri de izlerdim elbet ama çoğunluk gibi dizinin popüler çocuğuyla gelecek planları da kurmadım :) 

Genç bir kızken ünlü birine hayranlık duymak belki çok normal ama  yaş 30 civarına geldiğinde durum trajikomik bir hal alabiliyor :) 


  "Menekşe ile Halil" dizisiyle tanıdım  onu.O zamanlar yeniydi, tecrübesizdi ama ben çok sevmiştim "Halil"i :) Ardından "Gümüş" başladı orada da "Mehmet" oldu, ama kendini yetiştirdiği belliydi. Arkasından "Aşk-ı Memnu "da Behlül oldu "hey bu çocuk oyuncu oldu artık " dedirtti bana... En son       " Kuzey ve Güney " de beni benden aldı.  O ne oyunculuk, kendini aşmışlık , yetenektir arkadaş. Araya bir de "Kelebeğin Rüyası" girdi ve bence oyunculukta tavan yaptı.  Kim mi ? Kıvanç Tatlıtuğ !

Tamam itiraf ediyorum ben bir Kıvanç Tatlıtuğ hayranıyım.  Hangi dizideyse ben orada, hangi filmdeyse koşa koşa sinemaya:) İşte 35 inde bir ergenus hallerdeyim.Ama abartıp 17 yaşlardaki gibi pembe hayaller kurmuyorum. Azıcık ayaklarım yerde :)

Sadece ben mi böyleyim sanıyorsunuz ?İnternet Annelerinin büyük bir kısmı böyle! İnanmayan çarşamba akşamı twitter a gelsin :)



Kuzey-Güney başladığı anda herkes elinde telefon tablet artık Allah ne verdiyse alıp televizyonun karşısına kilitlenir.Hem izler hem yazar bu anneler :) Hep beraber kimi zaman Kuzey ' e vurulur, kimi zaman Güney'e söver, kimi güler ,kimi ağlar öyle geçiririz saatleri biz  #kuzeyguneyannelertimi :)

Bir süre sonra "haydi hep birlikte izleyelim" dendi ve ilk kez Ayça Oğuş 'un stüdyosunda toplandı bu anneler çarşamba akşamı "Kuzey Güney " izlemek için. Bu ilkti ama belli ki son olmayacaktı.  :) Ertesi hafta yeniden toplanan ekip sosyal medyada yer etmeye başlayınca , dizi ahalisi buna kayıtsız kalamadı ;) Ve sevgili Zerrin Tekindor bu toplantılara katılmak istedi. Zaten bu toplantılara katılmak için fırsat kollayan ben bunu da duyunca hemen planı yaptım. Çarşamba öğleden sonra düştüm İstanbul yoluna ! Ne yani , sadece bir dizi izlemek için 5 saat gidiş 5 saat dönüş olmak üzere toplam 10 saati yollarda geçiremez miyim ? Azıcık deliyim ne de olsa Balkes'liyim :)  Karadeniz kanı da var! Eee kim tutar beni :)




İyi ki gitmişim! Çok güzel bir gece geçirdim . Sevgili Nihan Kayalıoğlu'nun güzel  evinde Zerrin Tekindor gibi zarif bir kadınla tanışmak ,sohbet etmek harikaydı.

Evet internet anneleri bana "Çılgın " dediler.  E haksız da sayılmazlar :) O kadar yolu sırf bir dizi izlemek için gitmiş olabilirim. Hayatımın rutininden arada kaçmayı ve bunun için fırsat yaratmayı seviyorum. 


Ben böyleyim :)

İmza: Çılgın internet annesi Anne Ayça :)

27 Şubat 2013 Çarşamba

İyi ki yazmışım...







        Bundan tam bir yıl önce blog dünyasına "MERHABA" dedim. İyi ki de demişim! Hayatta yaptığım, yapmaktan pişman olmadığım ve hep yapacağım ender şeylerden biri blog yazmak.iyi ki yazmışım..


     Bir yıl nasıl da cabuk geçmiş 65 post yayınlamışım, hepsini okudum az önce...Yeniden gittim yazdığım günlere...Yaşantıları kayıt altına almak ve dönüp okuduğunda yeniden yaşamak çok güzel bir duygu...İyi ki yazmışım...

   Blog yazmak sadece yaşantıyı kayıt altına almak değil ,farklı yazıları okumak,düşünmek,yorumlamak ,yeni şeyler öğrenmek ve kaliteli bir anne olmak adına bana çok şey kattı.En güzeli de yeni arkadaşlar edindim ve hepsini çok sevdim.Onlara kendi tabirimce "annedaşım "dedim..İyi ki yazmışım...

   Yazılarımı sadece kendi bloğumda değil Blogum Dergisi nde de yayınlama fırsatı buldum.İyi ki yazmışım...

   Annelik bir kadının alacağı en güzel en yüce sıfat!Oğlumu engellere rağmen dünyaya getirip bu sıfatı alabilmek AnneAyça olabilmek için çok çaba sarfettim.İyi ki sabretmişim..İyi ki doğurmuşum...İyi ki yazmışım..


  İMZA : BİR OĞLAN ANASI ,BİR BLOG YAZARI, YAZMAKTAN USANMAYASICA
ANNEAYÇA :)

    

1 Şubat 2013 Cuma

Bugün Bizim Doğum Günümüz


 

    02.02.2006 Miladımdır!
   Perşembe sabah saat 09:50'de anne oldum ben!
  Bir kadının hayatta sahip olacağı en güzel sıfata sahip oldum!
  AnneAyça oldum, olamazsın diyenlere inat!

 Tam 7 yıl önce bugün Destan Tarkan ile birlikte bir de anne doğdu! O günden beri doğum günüm oğlumun kollarıma geldiği gündür!


         


Canım yavrum seninle mücadeleyle, emekle bir yılı daha geride bırakıyoruz! Sen benim bu hayatta tutunacak en güçlü dalımsın! Gururumsun...Tüm çabam seni mutlu edebilmek için. ..her şartta her durumda küçük mutluluklara sarıl diye...onlar olmadan büyüklerin kıymeti bilinmez diye...
Her gece uyumadan birbirimize söylediğimiz o güzel sözlerle geçsin hep ömrün! Hep huzur ve mutluluk seninle olsun...

Canım, cansuyum, dünyam, yaşam kaynağım, iyi ki geldin hayatıma meleğim... Ya seni bulamasaydım...


İmza: oğlunun doğumuyla yeniden doğmuş bir kadın:anneayça...



28 Ocak 2013 Pazartesi

Yüzünü Dökme Küçük Kız

   


       İçimde büyütemediğim bir kız çocuğu var benim...pervasız,uçarı ,laf anlamaz ,ikna olmaz...zor çocuktur,kırılgadır,naiftir,canı tezdir..



     Bir kez  incinirse susar, konuşmaz, eksilirim...Onu beslemezsem, kendimi yitiririm...Umudumu kaybettiğim bir anda ,bazen öyle bir bağırır ki kendime getirir beni...şarkı olur,şiir olur,resim olur,renk olur...bazen başka bir çocuk olur mutlaka duyurur bana sesini...ben yaşadıkça yaşar, yaşayacak o küçük kız...


    Bu aralar küçük kız çığlık çığlığa bir şekilde sesini duyurmya çalışıyor bana..."unutma" diyor "ben buradayım büyüyüp kirlenmedim,büyümeyeceğim... ben var oldukça umudun da olacak..." dün gece küçük kız bir resimle geldi, ben de en sevdiğim Ortaçgil şarkılarından birini söyledim ona !

 "yüzünü dökme küçük kız"


 
 
 
sonra sarılıp uyuduk...
 
 
 
İMZA:eski resimlere bakıp çocukluğunu özlemiş bir anne :AYÇA
 

18 Ocak 2013 Cuma

"DeliAnnem ve Ben" yazım ve "blogger"a geri dönüş :)

delianne

 
 
    Henüz blog yazmaya başlamadığım dönemde annelik ile ilgili blogları takip ederken buldum onu... İçten , doğal , yalın ve pozitif haliyle çok etkilemiştir beni...hatta blog yazmada feyz aldığım bloggerlardan biridir...
 
 
      Zaman geçti blog yazmaya başladım bir yazımı da onun yazdığı bir yazıdan etkilenerek yazdım. http://anneayca.wordpress.com/2012/06/30/sifir-uzerine-karalamalar/... Yazı yazmak tamamen bir yetenek işi ve o fazlasıyla yetenekli ! Kim mi?? tabi ki DeliAnne :)
Blog dünyasına adım attığım günden beri bir çok anne arkadaş edindim ki ben onlara annedaşım dedim, hepsini çok sevdim...DeliAnne de meşhur blogger annedaşlarımdan biri...Blogum Dergisi aile editörlüğüne başladığımda onunla bir röportaj yapmak istediğimi belirtmiştim ancak araya bazı aksilikler girdi, ya ben ya o müsait olamadık, ama sonunda yeniyıl sayımıza röportajımı yetiştirdik :)
DeliAnneme buradan da teşekkür ederim benim gibi deneyimsiz bir editörün ilk röportaj deneyimine ortak olduğu için :)
 
Okumak isteyenler için Blogum Dergisi yeniyıl sayısı 32.sayfadayız :
 
 
İmza: Tarko'nun acemi blogger editör annesi Anne Ayça :)
 
 
İşte bu yazı ile wordpress hayatıma son verdim! Ben yapamadım, vallahi de alışamadım...çok sevdiğim yazı yazmaktan bile soğudum yeminle :S sonunda düşündüm taşındım ve ilk gözağrıma geri döndüm; anneayca.com oluncaya kadar da buradayım :) peki ne zaman olacak o iş derseniz  her gün yazı yayınlayacak ve zaman ayıracak gücüm olduğunda :))
 
imza: Tarkonun çokfena kararsız azcık da beceriksiz annesi anneayca :)