26 Kasım 2013 Salı

Daha iyi bir eğitim için düşünüyorum / düşlüyorum.



       Eğitimle ilgili olarak gün geçmiyor ki yeni bir sistem ortaya atılmasın , yeni bir gelişme yaşanmasın.

     Geçtiğimiz yıl eğitim sistemi değiştirilerek zorunlu eğitim yılı 4+4+4=12 olarak belirlenmişti. Bu sisteme olan güvensizliğimi ve endişelerimi 4+4+4 = her zaman 12 etmez diyerek belirtmiştim. Nitekim sorunlar yaşandı ve 66 ay zorunlulukta geri adım atıldı. Olan 66 aylık okula başlayan gruba oldu. Sistem şimdi ne halde : iyi /kötü işliyor ki yapacak bir şey yok.


  Zorunlu eğitimle ilgili bu durum devam ederken liselere geçişte yepyeni bir sistem ortaya koydu bakanlık.  Yine hazırlıksız , yine tepeden inme. 2 aşamalı bir sınav sistemiyle Ortaöğretime Geçiş Sınavı uygulanacak . Kasım ayının 28 / 29 'unda iki güne yayılacak olan sınav hem öğrencileri , hem velileri hem de biz öğretmenleri endişelendiriyor. Her yıl SBS 'yi kaldıracağız diye konuşan bakanlık sınavın adını değiştirerek karmaşıklaştırmaktan öteye gidemiyor. Yine kafamızda bir yığın soru işareti var ve yine sistemin esas uygulayıcısı olan biz öğretmenler  konudan en son haberdar ediliyoruz. Oysa ki veli ve öğrenci ile birebir muhatap olan biziz ! Ne yazık ki üyesi olduğumuz kurum bizi bir kez daha dış kapının mandalı haline getirdi.Öğrencime sınavla ilgili bilgi verebilmek için kendim bilmem gerek , ancak 15 dakika bile sürmeyen ve sadece sınavın işleyişi ile ilgili bilgi verilen kısacık bir toplantıdan başka  bir bilgilendirilme yapılmadı ne yazık ki ! Kendi çabam ile öğrencilerimi sınava hazırladım. Uzun bir zamandan sonra ilk kez ciddi sınav kaygısı yaşadım. Konuları yetiştiremezsem diye endişelendim. Salt okul müfredatının işlenmesinin yeterli olacağını açıklayan  bakanlık , maalesef bir öğretmen olarak beni tatmin etmedi. Konuları yetiştirmek için değil pekiştirmek için yetersiz olan ders saatleri belimizi büktü. Biraz daha konu özeti , tablolar vererek öğrenmeyi kolaylaştırmaya  , elimizden geldiğince test çözmeye çalıştık ancak sınava endeksli olan ortaokul son sınıfların kitaplarının hiç de sınava uygun olmadığını gördük. Maalesef bu konuda özel okullardan oldukça gerideydik. Biz öğretmenler olarak donanımlıydık da imkanlar kısıtlı kaldı , her zamanki gibi.

  Sınav sistemi ve öğretimin içerik olarak yetersizliği ortadayken öğrencilerin açıklarını kapatmak için yerler aramaları da kaçınılmaz elbette. Kimisi özel ders alıyor , kimisinin eğitim koçu var , kimisi de dershanelere gidiyor elbet. Herkes kendi fikri ve maddi durumu neye uygunsa onu yapıyor. Dershanelerin kapatılmasının gündeme geldiği şu günlerde bakanlık yukarıda yaşadığımız sıkıntıların farkında mı acaba ? Bir sınav sistemi ve o sistemden kopuk bir eğitim sistemi olabilir mi ? Ben öğretmen olarak verilen müfredatı mı yetiştireceğim yoksa sınava mı hazırlayacağım öğrenciyi şaşırdım. Dershane,  ben şahsi olarak çocuğumu göndermeyi asla düşünmesem de ,pek çok veli için çocuğunu sınava hazırlamada tek yol. Bakanlık dershaneyi kaldırırken yerine ne düşünüyor gerçekten bilmek istiyorum. Bir kaç seçenek var : ya sınav kalkacak
( imkansız ! Neden ? Öğrenci sayısının bu kadar fazla olduğu bir ülkede , sınavsız çaycı bile olunamıyorken sınavın kalkması imkansızdır ) , ya bakanlık  okul müfredatını sınava göre değiştirecek      ( okulu salt öğretim kurumu haline getirir ki bu eğitim kısmında sorunları beraberinde getirebilir )  
Bakanlık eğitimle ilgili daha radikal kararlar almaya hazırlanıyor. Dershaneleri kapatırken aslında eğitimde özelleştirmeye doğru bir gidişat söz konusu. Bir kaç yıldır kulaktan kulağa duyduğumuz şeyler gerçek oluyor.  Dershanelerin özel okula dönüştürüleceği yönündeki haberler de bunu doğruluyor. Tabi yine de ne olacak , önümüzdeki günlerde göreceğiz. 

      Eğitimde sistemsel pek çok hata var ve bakanlığa bağlı bir yapı olan dershanelerin kapatılması çözüm değildir.  Bir veliye neden çocuğunuzu dershaneye yolluyorsunuz ? Diye sorsak çok farklı cevaplar alabiliriz. Ders tekrarı , eksiklerin kapatılması , sınavlara hazırlık , daha çok test uygulamasının olması , öğrenci takibinin daha iyi yapılması gibi. Dershaneler bu konuda çocuklara yardımcı olmaya çalışıyor ancak temelde sorun yaşayan bir öğrenciye yardımcı olamıyor. Zaten iyi olan öğrenci dershaneye gitse de gitmese de  başarılı oluyor. Örneğin geçtiğimiz yıl dershaneye gitmediği halde Çok iyi bir puanla Anadolu Lisesini kazanan öğrencim var benim. Dershanelerin kapatılıp , kapatılmaması siyasi bir alacak verecek durumu haline getiriledursun ,eğitim gibi temeli sağlam atılması gereken toplumun en önemli yapıtaşında durmadan sistem değişikliği yapıladursun bilinçli anne  ,baba  , öğretmen bambaşka çözümler bulmaya çalışıyor.

     Eğitim sistemimiz sınava hazırlıyor ama hayata hazırlamıyor ! Sürekli yarış halinde çocuklar.  Ben bir öğretmen ve anne olarak diyorum ki böyle okul olacağına hiç olmasın. Ne zaman çocuk olacak çocuklarımız ? Etraf 50 sinden sonra doğayı tanımaya , kendini bulmaya , yaşamaya çalışan çocukluğunda yaşayamadığı çocukluğu arayan insanlarla dolu. Her ders ezbere dayalı , yaşayarak öğrenme yok , akıl yürütme , anlama ve algılama , mantık yürütmeye teşvik etmek yok , varsa yoksa müfredat , yetiştirilmesi gereken konu ve sınavlar. Benim bu sistemi eleştirmem de maalesef sistemin bir parçası olmamı değiştirmiyor. Tek başıma değilim ve biliyorum ki benim gibi düşünen öğretmen arkadaşlarım da az değil.



    Yepyeni sistemle kurulmuş okulların haberleri geliyor her gün.  Mesela Montessori sistemi ile eğitim veren anaokulları , mesela yaşayarak öğrenmeyi hedef edinmiş , velilerin bir araya gelerek kurduğu BBOM (Başka Bir Okul Mümkün ) okulları. Eğitimde yepyeni bir yaklaşım olarak benim de destek verdiğim ve öğretimin kişiye has yapılması gerektiğini savunan Homeschooling "evde eğitim " modeli. Uzaktan Eğitim sistemlerine örnek olarak da Khan Academy Türkçe . Khan Academy ile yeni tanıştım. Siteyi incelediğimde Milli Egitim Bakanlığı'nın da destek verdiğini gördüm ve şaşırdım Bakanlık "EBA (Eğitim Bilişim Ağı )"sistemi ile yakın zamanda uzaktan eğitimle ilgili somut bir adım atmıştı. Khan Academy ve "eba"nın birlikte hareket etmesi beni umutlandırdı. Umarım hayal kırıklığı yaşamam.


   Bir öğretmen anne olarak ben özellikle veli olduktan sonra eğitim ile ilgili olarak daha çok şeye "böyle gitmez" demeye başladım. Bir şeyler yapmak istiyorum. Sadece sınıfta bir kaç öğrencinin değil sistemin değişmesi için ne yapabilirim ? Bunu sorar oldum son zamanlarda. Karşıma çıkan fırsatları değerlendirip bir eğitimci olarak kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Bunlardan bir tanesi Garanti Bankası tarafından kurulan ÖRAV (Öğretmen Akademisi Vakfı ) 'ın  Öğrenen Lider Öğretmen semineri idi. Bir eğitimci olarak kendimi geliştirmek için her fırsatı değerlendiriyorum. Bir gün biliyorum ki çocuklar mutlu olacakları şekilde eğitim ve öğretim görecekler.


 Umudum , inancım ve benim gibi düşünen insanlara güvenim sonsuz...


  İmza : Öğretmen Anne Ayça



    

25 Kasım 2013 Pazartesi

Her Türlü Şiddete Son !

               
                   
     

                   
       Dünyaya hangi cinste geleceğini seçebilen var mı ?  


        Sadece bir erkek tarafından dünyaya getirilmiş bir erkek var mı ?

      Bu soruların cevapları her koşulda aynıyken cinsiyetçi bir ayrımcılıkla kadını yok sayanlar , yok saymakla kalmayıp yok etmeye çalışanlar nasıl bir zihniyet ile hareket ediyorlar anlayamıyorum !
       
               
     

 
       En son okuduğum kitap tam da bu noktaya parmak basıyor."Bin Muhteşem Güneş"  Bir İslam ülkesinde,  Afganistan'da , kadın olmayı anlatıyor.  Afganistan'da yaşanan savaş ve rejim değişikliklerini kadın kimliklerin yaşantılarından yola çıkarak sunuyor yazar Khaled Hosseini . Din adı altında "yaradılanı yaradandan ötürü sevdiğini " söyleyen bir erkek egemen toplumun fırsatını bulduğunda kadını nasıl yok saydığına tanıklık ediyorsunuz okurken. Mevcut yönetimden rahatsızken , yepyeni bir yönetim ile daha iyi şartlara kavuşacağını hayal ederken daha beter bir yaşantı ile karşı karşıya kalıyor kadın. Okula giderken , çalışırken , alışverişe dahi çıkamayan bir ev paryasına dönüştürülüyor. Kendisi ile ilgili kararları asla alamayan , çocukları üzerinde hakkı bulunmayan kadın adeta erkekler tarafından sadece ayaklı bir cinsel obje olarak değerlendiriliyor .
    

    Oysa o yok sayılan kadın değil midir  kendisini ezen  erkeği doğuran ? Neden bu üstünlük kaygısı ? Yoksa Tanrı'nın yaratma gücünü kadının vücudunda gerçekleştirmiş olmasını mı kıskanıyorlar ?! Doğuştan getirilen üstelik de seçilmeyen cinsiyeti yüzünden kaç kadın eziyet çekti , çekmeye devam ediyor ?!


      Dünyada kadına yönelik şiddetin bitmesi için , kadınların eğitilmesinin şart olduğunu düşünüyorum.  Kadın okuyacak , araştıracak bilecek , soracak , sorgulayacak ! Daha çok kadın ,haklarının peşinden gidecek daha çok hesap soracak ki yarın kız evladı erkek evladı kadar haklara sahip olabilsin.

    Dün İstanbul'da Kadınlar Sokaktaydı. Kadınların daha iyi şartlarda yaşamasını isteyen erkeklerle beraber . Gelecekte kızlı erkekli daha demokratik , birbirlerinin haklarına saygı duyan  bireylerin olduğu bir toplum oluşturabilmek için.  Kadın cinayetlerinin , tecavüzlerin , psikolojik şiddetin  , ekonomik şiddetin önüne geçebilmek , sesini duyurabilmek için. 


   İnsan kardeşim , cinsiyeti bir kenara bırak ve kendin için istediğin her şeyin bir başka insanın da hakkı olduğunun farkına var ! Bir gün bu bilince ulaşırsa insanlık o zaman gerçek mutluluğa , toplumsal huzura , cennet bir dünyaya kavuşuruz diyorum. Çok şey mi istiyorum ?!

        Herkese Karşı , Her Türlü Şiddete Son !



   

       

24 Kasım 2013 Pazar

Öğretmen Kimdir ?


       


   Bugün Öğretmenler günü . Bu yıl çok fazla sorgular oldum "öğretmen" kavramını. 12 yıllık öğretmenlik hayatımın son 2 yılını aktif bir veli olarak geçiriyor olmam sebeptir belki de bu sorgulamaya.


       Öğretmen kimdir? Sorusunun cevabını "her şeyi bilendir" olarak verdiğim zaman henüz ilkokuldaydım. İlkokul öğretmenim benim için "mükemmel " bir varlıktı. Yanlış yapmayan , her şeyin en iyisini bilendi o. Çok büyük sevgi ve saygı duyardım kendisine  , hala da sevgi, saygım sonsuzdur. Şimdi dönüp ilkokul yıllarıma baktığımda ne kadar şanslı olduğumu bir kez daha görüyorum , anlıyorum. Beni hep yüceltti ve destekledi öğretmenim. Özgüveni yüksek bir birey olmamda etkisi sonsuzdur. Çok başarılı bir öğrenci değildim belki ama hep iyi yönlerimi övdü , geliştirilmesi gerekenleri destekledi öğretmenim.Sosyal yönümün gelişmesine katkıları çoktur.  Sadece bana değil , tüm arkadaşlarıma aynıydı. Şimdi Ona dair aklımda kalan gülen bir yüz ve sırtımdaki elleridir. O eller hem sevdi hem de destekledi beni. Sadece öğretmenler gününde değil mesleğimin ve yaşantımın her anında onu saygıyla anıyorum. İyi ki onun öğrencisi olmuşum. Ellerinden öpüyorum.


   Öğretmenlik çok isteyerek seçtiğim bir meslek değildi benim.Farklı ideallerim vardı fakat sınav sistemi malum, hayallerimi bir tek soruyla yıktı. Eğitim Fakültesi yıllarım hep isteksiz okuyarak geçti. Mezun olduğumda öğrendiğim tek şey öğretmenliğin gerçekten bu okullarda öğretilemediği idi. Atandığımda ise bir mesleğim vardı , para kazanıyordum ama hala bence öğretmen değildim. Biraz sevilen bir öğretmen isem bunu kesinlikle aldığım eğitime değil vicdanıma borçluydum. Acemilik yıllarını atlatınca sorgular oldum. Ben kimim ? Ne yapıyorum ? Bir süre sonra kendimi yukarıdan iplerle oynatılan adına da öğretmen denen bir kuklaya benzetmeye başladım. Neden mi ?Tepeden inme, durmadan değişen , sistem. Zaman kaybı uygulamalar , yapılmış olsun diye yapılan evrak işleri , temelde sadece sevgi ile halledilebilecek pek çok sorunun gereksiz prosedürlerle bir türlü çözümlenememesine şahit olmak. Eğitim ve öğretimin esas uygulayıcısı olduğu halde  , sorun ortaya koyma ve çözüm üretmede hiçbir rolü olmayan bir maşa olduğunu bilmek ! Eğitimin siyasete  alet edilmesi ise  sorunların temel sebebi.

  İlkokulda "öğretmen nedir ?" sorusuna verdiğim cevap , öğretmen olunca   " her şeyi bilen değil , bildiğini doğru şekilde öğretebilendir " oldu. Peki nasıldı "doğru" şekil ? Aldığım eğitim sadece bir kaç teknik isim veriyordu öğretim teknikleri adı altında ama bunu uygulayacak olanlarda bulunacak özelliklerden bahsedilmiyordu. Doğru bulmadığım bir sistemde bilgiyi doğru şekilde nasıl öğretebilirdim ki ?  Her birey birbirinden farklıyken, onları tek bir modele göre eğitip ,bir şeyler öğretmeye çalışmak ne kadar doğruydu ki ? Bu düşüncelerimi bir meslektaşımla paylaştığımda ise çoğunlukla ciddi bir kabullenişlik görüyordum. Büyük bir kesim yukarıda bahsettiğim kukla rolünü çok iyi yerine getirdiği için "iyi öğretmen " olarak kabul görüyor. Sınıfından çıt çıkmayan öğretmenler bunlar. Çok hırslılar ! Amaçları sürekli 100 alan öğrenciler yetiştirmek.  "Mutluluk sadece sorulan soruları doğru cevaplamaktır" diyen, bir kez bir çocuk başı okşamamış. Sürekli parmağı kendince "kötü,  yaramaz, tembel " olanları gösteren öğretmenler. Sınıflarında soruları sadece onlar sorar ve cevapları "doğru" verenler başarılıdır.


   Zaman geçti , zamanla birlikte ben de değişmeye başladım. Öğretmen kimdir ? Sorusuna verdiğim cevap da değişti. Şimdilerde ben kendimi sadece "yol gösterici" olarak görüyorum."Öğretmen sorduğun sorulara doğru cevap veren değil , soru sormayı öğretendir "Soru sormayı bilen cevaba ulaşır çünkü.Merak eden soru sorar,öyleyse öğretmen "merak uyandırandır" Sınıfların kalabalık , metaryelin az , hazırbulunuşluğun zayıf , karınların aç , morallerin bozuk , havanın soğuk , temel ihtiyaçların bile karşılanamadığı hallerde , öğretimi arkaya atıp eksik olan ne ise  onu tamamlamaya çalışandır öğretmen. Bir öğrenciye kendi  kendisini tanıma fırsatı verendir.

     Bir öğretmen , bir anne ve bir veli olarak görüyorum ki sistem ne kadar kötü olursa olsun , imkanlar ne kadar az olursa  olsun sevgi pek çok sorunu çözüyor. Biraz destek , biraz ilgi ile çok büyük adımlar atılıyor eğitim ve öğretimde. Ne kadar çok metod uygularsa uygulasın çocukları sevmeyen öğretmen ancak geçici başarılar elde ediyor.  Onlardan geriye öğrencilerinin beyninde ve hatıralarında sadece kötü sıfatlar kalıyor. Sonra vicdansız doktorlar , merhametsiz hemşireler , adaletsiz hakimler , yalancı avukatlar , malzemeden çalan müteahhitler , insanların duygularını sömüren siyasetçiler, ve daha bir sürü "insanlık"tan uzak insanlar yetişiyor topluma.

    Öğretmenlik anlayışımın zaman içinde böyle bir değişime uğramasındaki en temel sebeplerden biridir anne olmam. Bir çocuğu "öğrenci " olarak değil de birinin "evladı" olarak görmeye başlamak ancak çocuk sahibi olduktan sonra mümkün oluyor. Bir öğretmen ne kadar anne , ne kadar baba olabiliyorsa o kadar sevgi dolu geçiyor dersler.

  Yüreğindeki insanca duyguları kaybetmemiş , insani hırslara yenilmemiş, farklılıkları kabullenebilen , öğrencilerine birbirleriyle değil kendi kendileriyle yarışmayı öğreten , her bireyin mutlaka bir adım ileri taşınabileceğine inanan , Cumhuriyeti yaşatan ,  Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk'ün yolundan giden , demokrasi ve insan haklarına saygılı bireyler yetiştirmeyi amaç edinmiş öğretmenlerimizin artması dileğiyle , tüm öğretmenlerimin ve öğretmen arkadaşlarımın öğretmenler gününü kutluyorum.


 İmza :  Ayça Öğretmen
   



11 Kasım 2013 Pazartesi

Seni seviyorum Diren oğlum

   
     Tarih : 08.11.2013

      Sabah  her zamanki gibi  06:00 'da uyandım. Biraz başım ağrıyor. Tarko'nun gece dişi ağrıdı uyuyamadım fazla. Sersem gibi kalktım, odanın kapısını açtım. Diren kapıda bekliyor her sabahki gibi. Miyavlayarak bacaklarıma dolandı. Biraz oynaşıyoruz ama  yetmiyor Diren'e ."Gitmem gerek tatlım gelince çok oynayacağım seninle söz "diyerek mamasını ve suyunu verdim. Aceleyle hazırlanıp çıktım.

        Okul çok yoğun geçti o gün. Bir yandan nöbet , diğer yandan 10 Kasım hazırlıkları var. "Çıkışta biraz kalmam gerekecek işleri yetiştirmek için. Öğleden sonra kuaföre gideceğim. Akşama kızlarla buluşacağız,  ne giysem acaba ? " diye düşünürken telefonum çalıyor.  Arayan annem " Çabuk gel , Diren balkondan düştü " diyor. 

       Telefonu kapatıp fırtına gibi okuldan çıkıp ilk taksinin önüne kendimi atan benim. Tekrar arıyorum annemi " Geliyorum anne öldü mü? Lütfen ölmedi de " diyorum. "Sanırım bacağı kırık "diyor annem. Hayatımda uzun zamandır kimse için bu kadar endişelenmediğimi düşünüyorum. Ağlıyorum.Taksici bir şeyler soruyor saçma cevaplar veriyorum.  Ne ile karşılaşacağım bilmiyorum. Saate bakıyorum annemin beni aramasından 8 dakika sonra apartmanın önündeyim. Taksiciye beklemesini söylüyorum. Yaralı bir kedi taşıyacağını duydu ya "bekleyemem " diyor. Onu vicdanıyla baş başa bırakıp bahçeye koşuyorum. O andan sonra yaşadıklarımı anlatabilirim belki ama duygularımı anlatmaya hiçbir kelime yetmeyecek biliyorum. 

  Duvarın dibinde kanlar içinde ürkmüş , korkmuş titriyor Diren. Yan taraftaki okuldan bizim bahçeye sigara içmeye kaçan lise öğrencileri var başında. Usulca gidiyorum  " Canım oğlum Diren ne oldu sana böyle? Geçecek annecim "diyorum. Sesimi duyar duymaz ağlamaya başlıyor. Hem de gözümün içine baka baka . 1 dakikalık bir olay bu anlattığım.  Çaresizlikten delirebilirdim o an. Sonrasını sanki birisi yaşıyor ben izliyorum. Bugün için bambaşka planlarım vardı benim oysa. Direni alıyorum taksi çağırıyorum , bir yandan veterinerimizi arıyorum. Daha  çağırdığım taksi gelmeden yakındaki taksi durağına koşuyorum. Çok canı yanıyor biliyorum usulca seviyorum onu.Diren oğlum az kaldı diyorum.Yalnızca  4.5 aydır bizimle olan ve beni annesi gibi gören bu çaresiz canlıya bu kadar alısabilmiş olmama hayret ediyorum. Kulaklarımda çınlayan sesimi tanıyamıyorum "Diren oğlum ! N'olur ölme!" Yol bitmek bilmiyor. Ellerim kan içinde. Ne kadar acizsin diyorum kendime! Veterinere girdiğimde şoktayım biliyorum.  Kendimi kontrol edemiyorum. Beni dışarı çıkarıyorlar.  Yalvarırım ölüme terk etmeyin oğlumu diyorum ! Evet oğlum o benim. Oyun oynayacağız eve dönünce , söz verdim. Yapılabilecek her şeyi yapıyorlar. Çene kemiği çatlamış , iç organlar travmaya bağlı zarar görmüş.  "Bekleyeceğiz" diyor veterinerimiz.  O an yanımda olmasını istediğim herkese ya mesaj atıyorum ya arıyorum. Tek başıma kaldıramayacağım ben bunu diye düşünüyorum.  Az sonra yine Diren oğlumun yanındayım. Seviyorum, usulca okşuyorum.Çok sever okşanmayı Biliyorum acısı dinmiyor ama biraz rahatlıyor.

    24 saat bekleyeceğiz.  Atlatırsa bizimle kalacak, atlatamazsa bedenini kaybedecegiz ama o hep bizimle kalacak. Eve gelince ise acı çektiğini gördükçe ölsün artık buna ne biz katlanabiliriz ne de o katlanabilir diye düşünüyorum. Dayanılacak gibi değil. Bir canlı ilk kez son zamanlarını  gözümün önünde geçiriyor. Hem de bu hayatta en çok değer verdiğim canlılardan biri.  Anneme diyorum  ki " Yaşayan bazı insanların Diren kadar değeri yok " ağlıyor ve dua ediyoruz. Tarkan hep yanımda , evdeki sürece dahil oldu maalesef. Onun içinde çok büyük bir tecrübe.  Kötü birşeyler olduğunun farkında ama ismini koyamıyor , biz de söyleyemiyoruz. Derken kardeşim geliyor. Diren onun için çok değerli.  Geceleri yanında uyutur onu. Evimizin küçük oğlu Diren , bize bir sürprizle geldi yine bir sürprizle mi gidecek ? Göz göze geliyoruz kardeşimle , Diren ellerinde son nefesini verirken göz yaşlarımızı tutamıyoruz. Biz onu çok seviyoruz. Usulca ikimiz onu yerine yatırırken uyandırmaya kıyamadığımız bir bebek gibi  davranıyoruz. Ebedi uykusuna ellerimizle yatırıyoruz canımız oğlumuzu...

   Diren oğlum, canım oğlum çok az kaldın bizimle ama bir canlıyı sevebilmek için ille aynı türden olmamak gerektiğini öğrettin bize. Bu kadar seveceğimi , bağlanacağımı , yokluğunun bu kadar acı vereceğini bilseydim ,yine de alır mıydım seni ?

    Biliyoruz ki sen 6 aylık ömründe bize bir misafir olarak geldin.İyi ki geldin.Tarkan'a kardeş oldun. Ona paylaşma ve sorumluluğu öğrettin. Ders verdin kimi zaman da. Demek bu kadarmış birlikteliğimiz. Fiziksel olarak bizden ayrılsan da sonsuza dek bizimlesin.

    Tarkan'a ilk etapta anlatamıyorum. Kendim kabullenemiyorum ki ona anlatayım. Ertesi gün "Diren ışık oldu Tarkan'cığım ,  artık bizimle beraber değil gökyüzünde , cennette " diyorum. "Ama o daha 6 aylık bebek anne ölmeyi haketmiyor "diyerek ağlıyor. Bir şey diyemiyorum, sarılıp beraber ağlıyoruz.Direni uğurluyoruz...

     Düşünüyorum da aslında Diren'i bilerek değil elbet , ama biz öldürdük. İnsanoğlu çok katlı binalar yaparak doğal yaşamı bozdu. Yetmedi ,  hayvanları da o çok katlı binalarda beslemeye başladı. Doğasında atlamak,saldırmak , kuş peşinde koşmak olan bir hayvanı evde tutmaya çalışmak ne denli doğru olabilir ki ? Günlerdir farkında olmadığım bu gerçekle yüzleşiyorum. Diren 'in aslında özgür olması gerekiyordu biz onu hapsettik. İnsanoğlu hapsetti. Gözü hep dışarıda hep kuşlardaydı. Korkuyorduk ya atlarsa diye , korktuğumuz başımıza geldi. Böyle bir sonu hak etmiyordu canım yavrum.

                       
   

 Şimdi doldurmaya çalışmayacağım bir boşluk var içimde , evimde. Eşyaları , oyuncakları bıraktığı gibi duruyor.Biraz mama ,biraz su var tabaklarında...

   
       Alışmak  zor....


 Duygularıma daha fazla kelime bulamıyorum.

 Seni seviyorum Diren oğlum.


  

6 Kasım 2013 Çarşamba

Sil baştan başlamak gerek bazen...


       Bugün benim doğum günüm...

   Her yeni yaşımda, kendime bir hediye alıyorum son 5 yıldır. Geçtiğimiz yıl en akıllısından bir telefon aldım mesela.

     Son bir haftadır düşünüyorum "doğum günümde ne alsam mutlu olurum acaba  ? " diye.Bir türlü bulamadım cevabını. İstediğim yığınla şey var elbet ama , soruyu mutlulukla ilişkilendirince cevap vermek hayli güç. Para verilerek alınan, maddi değeri yüksek şeyler hiç bir zaman uzun vadede mutlu etmemiştir zaten beni.Alana kadardır hepsinin ışıltısı , eve getirince sönüp giden.

      35 yaşı dolduruyorum ben bu yıl. Baksan kısacık ; ağızda , dolu dolu "otuzbeş" koca yıl.   Tükettiklerimin elimde kalanlardan fazla olduğu 35 yıllık bir hayat. Elimde bir ben , geriye kalan ve ne kadar olduğu belli olmayan bir ömür ve yetiştirilmesi , büyütülmesi gereken bir çocuk var. Şimdi  , şairinde dediği gibi Dante gibi ortasında isem ömrün , ya da MFÖ 'nün dediği gibi tam ortasında isem koşunun , bir durup düşünmem gerekir dedim. Elimdekiler , yanımdakiler , gönlümdekiler benimle gelmeye ,yola devam etmeye hazır mı / var mı ? Diye sordum kendime. Baktım ki kimilerini çoktan geride bırakmışım bile farkında olmadan.Kimileri de beni bırakmış yarı yolda imzasız  , yazısız sözleşmemize ihanet ederek.Kiminin  adı , kimininse sadece soyadı kalmış benimle. Kimileri için çok uğraşmışım , anlatamamışım kendimi. Kimilerini tam buldum derken kaybetmişim.Kimilerini de uçurumun kıyısında tutamamışım. Bazen ben düşmüşüm o uçurumdan tutunamamışım , bazen de onlar düşmüş tutamamışım. Hayatta en güzel anlara ya geç kalmış ya da ucundan yakalamışım. Hayatta zor anlarım uzun , mutlu anlarım kısa olmuş.Hep tırnaklarımla kazımışım hayatı. Alnıma yazılanı değil, kendi istediğimi yaşarım demişim kadere inat. Yaşadıklarımın sahibi olmadığımı anladığımda ise ,  "anlamak  çözmeye yetmez  " demişim Ortaçgil misali . Nereden baktığımın hayatı nasıl değiştirdiğini , hayatıma yukarıdan baktığımda anlamışım.  Bazen suçlu aramanın yersiz olduğunu ; kendimi ve etrafımı kontrol etmeyi bıraktığımda ,  her şeyin sorumluluğunu tek başıma alamayacağımı anladığımda öğrenmişim. 35 yaşa mal oldu belki ama , hayatta hep yalnız olduğumu ben yaşayarak öğrenmişim. 

 Gidenler ilk başlarda benden çok şey götürdüler diye düşünsem de, isyan etsem de,   keşkelerle ah vah etsem de,zaman geçince  , herkesin ve her şeyin beni ben yapmak için gerekli olduğunu anladım . Her yokuşta öleceğim sanırken güçlendim. Her çelmede düşeceğim sanırken yükseldim. Her kaybı bir kazanca çeviremedim belki ama kaybettiklerimle beraber kendimi de kabullenmeyi öğrendim. 

  Şimdi elimde bir 35 daha var mı bilmiyorum.  Ama biliyorum ki şu  "an" benim , ben şimdi şu andayım.Eğer  anımı geçmişe ah edip , geleceğe endişelenerek geçirirsem  kaybedeceğim. Yok  "an " ı yaşarsam hayatı kazanacağım Elimdekilere de yanımdakilere de gönlümdekilere ve yoluma çıkacaklara da böyle katkı sağlayacağım.


  Bu doğum günümde kendime koskoca mutlu bir "an " hediye ediyorum. Dün benimle olup bugün geride bıraktığım herkese ve her şeye  de teşekkür ediyorum. İnsanı öldürmeyen şey güçlendirirmiş ya , ben de sayenizde güçleniyorum.

   Bana sil baştan başlama fırsatını veren enerjiye de sonsuz teşekkür ediyorum...
  

    Hoşgeldin 35 yaş ! Sil baştan başlamaya var mısın ?

         İmza :  35 yaş Ayça 'sı..
    
  

5 Kasım 2013 Salı

Tarko Halleri


  Uzun bir aradan sonra yine karşınızdayım sayın seyirciler. Yazmayı çok seviyorum , çok da istiyorum her gün bir şeyler yazayım ama zaman  yetmiyor /kalmıyor.

  Bizim evde de ülkede de gündem çok hızlı ilerliyor.Tam bir konu hakkında yazacağım hop gündem değişiyor. Benim konu demode kalıyor ya da birileri zaten yazmış oluyor. Benim yazma işi de başlamadan hevesimle beraber bitiveriyor.

    Ülkeyi de kendimi de geçtim ,benim bu blogu yazma amacım oğluma bir anı defteri bırakmakti.Bari bu amacıma hizmet edeyim de yazayım dedim.

    2.Sınıfa hızla giriş yapan Tarko'nun okulu gayet iyi gidiyor. Her şey yolunda. Okulu bu sene tam gün oldu sabah 9.00 öğlen 14.20 arası okulda Tarko. Yemek ve servis krizlerimiz oldu ilk günlerde maalesef. Bu beni üzdü oğlumu yordu. Öğlen sıcak yemek yesin diye kendim okuldan çıkınca koşturarak onun okuluna gidiyor lojman gazinosunda yemek yedirip tekrar okula bırakıyordum.Çok yoruluyordum ama yediği yemekler buna değerdi. Tam düzeni kurduk derken valilik kararıyla okulların öğle araları kısaltıldı.20 dakikada yemeğe  gidip gelmenin imkanı olmadığından "beslenme çantası" uygulamamıza geri döndük. Yanına meyve , çerez, kek , börek gibi atıştırmalık koyuyorum. Öğle yemeğini okuldan erken geldiği için  evde yemeye başladı. Daha iyi oldu bence.Tam bunu hallettik derken servis arıza çıkardı. 9.00 da derse giren Tarko 8.00 da servise binecek yoksa servisimiz okula yetişemeyecekmiş.Her şeyi geçtim  lise servisi yaparken Tarkan'ı da aldığını üstelik de ön koltuğa oturttuğunu öğrenince delirdim. Derhal servisi bıraktım başka bir servis bulamadığımdan taksi ile anlaştım. Evet servise verdiğimin iki katı bir ücret veriyorum ama içim rahat.Yemek ve ulaşım sorunumuz böylelikle hallettik.
  
  Okulsal bir sorunumuz yok.Bu yıl daha bir istekli Tarko , bu da beni mutlu ediyor Cumhuriyet Bayramı ile ilgili ödev hazırlıyordu geçen haftalarda. Bana dedi ki " İremnaz şiirleri annesi ile beraber yazıyormuş.Biz de kendimiz yazalım Cumhuriyet Şiiri öğretmen bana da aferin desin " "Haydaaa bu nereden çıktı şimdi yavrum evladım internetten buluruz bir şiir işte " desem de kandıramadım. İçimde uyuyan şairi dürttüm. Sağolsun iki dörtlük yazabildik :D Tarko da okulda okumuş şiiri aferini kapmış mutlu geldi ertesi gün :) Bir başka gün ,(yine ödev yapıyoruz !) çalışma kitabı etkinliği : Atatürk ile benzer özelliklerinizi yazınız  Tarko : " Atatürk küçükken asker olmak istiyordu , ben de istiyorum. Atatürk çok planlı ve çalışkandı , ben de olmaya çalışıyorum Atatürk sarı saçlı ,mavi gözlüydü   ben değilim ama olsun .Bu çocuklar bir alem :) Bir gün de sordu " Amin alayı nedir annee?" Ben şokta ( meğer kitabında yazıyormuş ) ben cevap verene kadar o bana dedi ki "Koskoca öğretmen olmuşsun bilmiyorsun , ben senden daha iyi biliyorum geçmişi , Osmanlıda okula başlama töreni" demez mi ? Çocuk haklı gençler , dağılın :D Gelelim matematiğe , ritmik saymaya kadar her şey yolundaydı azıcık takıldı ama sonra, hemen toparladı. Anne olaya el koydu tabi ki sonuç :Başarılı :)






     Sadece dersler değil , ders dışı faaliyetler de iyi gidiyor. Ritm dersine tam gaz devam . Bu yıl bateriye geçti ve çok keyif alıyor.Bateri derslerini iple çekiyor.  Beceriyor da kerata :) Mutlu ve gururluyum. Geçen hafta kendi isteğiyle okulun halk oyunları grubuna yazılmış. İlk dersi gayet iyi geçti. Biraz yeteneklerini benden almış çocuğum , çok şükür  :P ( babanın hakkını yemeyelim dans konusunda yeteneklidir ) Yüzme dersimiz havuzun problemi ( ne havuz problemiymiş yahu :/ )   çözülemediğinden başlayamadı. Hangi faaliyeti yaparsa yapsın ben sadece ona rehberlik yapıyorum kendisi seçiyor. Kendini tanıyan , yeteneklerinin farkında olan bir çocuk Tarko doğru seçimler yapıyor.










   Okuma alışkanlığı da çok gelişti bu yıl .Her gece mutlaka kitap okuyarak uyuyor.Her pazar kitapçıda bie saat geçiriyoruz beraber ve bundan buyuk keyif alıyor.Kendi kitabını kendisi seçiyor bu nedenle de okumaktan sıkılmıyor. Bu da beni mutlu ediyor.

       

   Bütün bunlar olurken doğru yaptığı bir şeyi yanlış yaptığını farkettim. Düşen dolgularını yeniletmek için diş hekimine gitmiştik. Diş hekimimiz  dişlerini doğru fırçalamadığını söyledi. Meğer Tarko sadece fırçayı gezdiriyormuş. Çözüm olarak elektrikli fırça önerdi.Şimdi hem doğru fırçalıyor hem de bembeyaz gülümsüyor.
       
           




  Tarko'nun Diren ile maceraları bir harika. İyi ki Diren var , kardeş yerine geçti resmen. Kimi zaman kavga ediyorlar kimi zaman oyun oynuyorlar. Çok mutlulular. Tarko bazen Diren'i kıskansa da onsuz yapamıyor. Kardeşler de böyle değil midir ? Direnli maceraları ayrı   bir yazıda devam etmek üzere kapatıyorum . Evimizin neşe kaynağı Diren kedişimizin maceralarını bekleyin anacım :)
                     
                 


   Tarko'nun yazın başlayan "korku" problemi   şiddetini kaybetse de hala devam ediyor. Bununla ilgili kitaplar , yazılar , makaleler okuyorum. Değişik taktikler uyguluyorum. Onları da paylaşacağım.


 Bu aralar  blog yazamasam da instagram'da bolca paylaşım yapıyorum. Instagram çok samimi geliyor bana , en sevdiğim sosyal ağ :) Tarko maceraları da fotoğraflı ve videolu olarak #tarkohalleri tagi ile instagramda .

Takip etmek isterseniz  : @anneayca  @dtarko


İmza : Hallerden hallere geçen Tarko'nun içgüveysinden hallice hallerdeki annesi AnneAyça :)