Sürekli "nasıl olacak ?" sorulari dönüyordu bir süredir kafamda. Hem de bir değil pek çok konuyla ilgili. Okul düzeni ne olacak ? Annemin ameliyati nasil geçecek ? Tarko 'nun okul düzeni ne olacak ? Evi su basacak mi yine ? Evi istediğim düzene ne zaman sokacağım ? Tarçin haftalarca biz olmadan o terasta ne yapacak ? Para yetistirebilecek miyim ? Ameliyattan dönüşte annemin bakımını yapabilecek miyim ? Seçim sonuçları ne olacak , aydınlığa cikabilecek miyiz? Ve daha bir çok soru dönüyordu kafamda aylardır. Üstüne güvenimi bir kez daha sarsan insanlar, yari yolda birakip gidenler...
Bu soru ve sorunlarla uğraşırken, kendimi , hayata bakışımı kaybettiğimi farkettim birden. Dalgalandim , dellendim , isyan ettim. Niye ben ? Hep mi ben ? Diye sora sora dellendim. Sağlam dellenme sebeplerim var dedim. Oysa "Olacak olan olur" derdim ben hep bir süre önce , birilerine , birşeylere yetismeye calisirken kaybediyormuş insan kendini. Kendini kaybedince kaybediyormuş esas herseyini. Söylemek yetmiyormuş uygulamada akışta kalmak gerekiyormuş. Planlar , kontrol etme çabası daha bir yoruyormuş insani .
Herşey geçiciyken bu kadar dünya derdi için kendimi kaybetmeye değer miydi bilmiyorum. Hayat insanin en iyi öğretmeni , kaybedecek ,dağilacak , parçalanacak, dellenecek , sonra zaman geçecek kendi kendinin ellerinden tutup ayağa kaldirmayi öğreneceksin işte.
Herşey istediğimiz gibi olmuyor ,ama bir sekilde sonuçlanıyor. Elbet en çok sonucsuzluk yoruyor insani. Yorgundum hem de çok. Ama bir akşam , annemi teyzeme emanet etmiş , Tarçin kızı veterinere götürmüş , evimi düzene sokmuş , Tarko'nun babasindan gelmesini beklerken elimde cay fincaniyla terastan görünen ağaçların sakinliğini içimde hissettim. Kendi sakinliğimi farkettim. Kabullendiğim herseyin beni sakinlestirdiğini anladim. Güven buydu, bu hayata güvendi.
Sorular , sorunlar bitmeyecek elbet. Bazilari soru olarak kalacak , bazilari çözülmeye baslayacak , ve yeni soru ve sorunlar gelmeye devam edecek. Aslolan bu değil de bunlara olan yaklaşımmiş aslinda. Tavir değişince hayat da degisiyormuş. Sakin kalabilmek insanin benliğini koruyormuş.
Şimdi ,tam da şu anda , Tarko'yu okula bırakmış , Tarçın kızı gezdirmiş, evimde cam kenarindaki masamdan parkin sakin agaclarina bakarken , ictiğim duble Türk kahvesinin kokusu eve yayılmışken , sakinliği çekiyorum içime.
Herkesin bir normali var. Bir şeyler olur, geçer, biter. İnsan kendini en çok kendi normalinde güvende hisseder.
Ayça , sakinliği seçmiş anne kişi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder