22 Aralık 2013 Pazar

Çocuk İstismarı

    
                     
    
 Hayatta en değerli varlığımız evlatlarımız . Onların sağlıklı , mutlu , huzurlu bir ortamda büyümeleri en çok istediğimiz şey. Küçük bir bebekken bulunduğu ortamı kontrol etmek ve onları tehlikelerden korumak çok daha kolayken , büyüdüklerinde kontrol etmek  zorlaşıyor.

      Çağımızın en büyük sorunlarından biri çocuk istismarı ve özellikle de cocukların zaman zaman farkında olmadan istismara uğramaları. Bizler anne baba olarak çocuklarımızı hayata hazılarken kendilerini kötülüklerden nasıl koruyacaklarını da öğretmeliyiz.Kendi benliklerini, bedenlerini ve  kişiliklerini nasıl koruyacağını bilen , kendine güvenen bireylerin oluşturduğu toplumlarda çocuk istismarı da dahil olmak üzere pek çok sorun temelden çözülebilecektir.

      Geçtiğimiz haftalarda her zaman alışveriş yaptiğımız büfeye gittik Tarko ile. Ben büfe sahibinden pek hoşlanmam , haddinden fazla konuşan bir adamdır. Genelde kısa keser ne alacaksam alır çıkarım. Bazen de çenesini çekecek halim olmaz yakındaki markete giderim bir ekmek için. Biz ne zaman Tarko ile gitsek onunla yakınen ilgilenir , sever. İlk başlarda çok rahatsız etmedi beni bu sözle sakalaşmalar. En son gitmemizde ise ben arka raflardan süt alıp geldiğimde Tarkoyu yanına almış öpüyorken buldum. Bu hayatta en sinir olduğum şey! Çocuğumun bir yabancı tarafından şap şup öpülmesi. Görünce delirdim.Tarkan'ı hemen yanıma aldım. "Çocuğumu sevebilirsiniz , şakalaşabilirsiniz ama asla dokunamaz öpemezsiniz ne cüret !" Diyerek çıkıştım . Verdiği cevabı bile dinlemeden oradan hemen ayrıldım.  Eve giderken Tarko çok şaşkındı tabi ve ona bir açıklama yapmam gerekiyordu. "Yabancı insanların bizi öpmelerine izin veremeyiz belki de bulaşıcı hastalıkları vardır bilemeyiz.  Kendinizi korumamız gerekir " dedim. Esas anlatmak istediklerim elbetteki başkaydı ancak doğru kelimeleri kullanmak istiyordum.Bir yanlışlık yapmamak için biraz araştırıp daha sonra Tarko ile konuşmaya karar verdim. 

    Ben böyle düşünürken yakınen takip ettiğim Online Anne Çocuk blogu  bununla ilgili ilaç gibi bir kitapçık yayınladı. Ben  hem bir anne hem de bir eğitimci olarak içeriğini ve dilini çok güzel buldum. Tam paylaşmaya karar vermiştim ki Online Anne Çocuk blogunun iki araştırmacı annesi bu konuyla ilgili bir ortak yayın yaparak çocuk istismarına dikkatleri çekmeye karar verdiler. Bugün pek çok anne çocuk blogunda ortak olarak yayınlanacak bir yazı hazırladılar. Kendilerine verdikleri emek ve sosyal destek için çok teşekkür ediyorum. 

  Ortak Yayın :

Çocuk İstismarını Önleme Konusunda Çocuk Güvenliği Aktivite Kitapçığı

Çocuk istismarı her ülkede önlemler alınmasını gerektiren bir sorun olarak karşımızda. Bu konuda çalışan uzmanlar fiziksel istismarın çok daha yoğun olduğunu, çocuklarımızın yarısının fiziksel istismar yaşayarak büyüdüğünü, istismarın yanısıra çok yaygın  bir ihmal konusunun olduğunu vurgulamaktalar. Her 3 kız çocuktan 1’inin cinsel istismara uğradığı ve bu verilere çocuk gelinlerin dahil edilmediği bir ülkemiz var. (http://www.radikal.com.tr/turkiye/turkiyede_her_bes_cocuktan_biri_cinsel_istismara_ugruyor-1161744).)
          
           


Buna karşılık Türkiye’de çocuk istismarının önlenmesine ilişkin sesler her geçen gün biraz daha artıyor. Bu sadece Türkiye’nin sorunu değil; yurtdışında da bu konuda farkındalığın artmasına yönelik çalışan pek çok organizasyon var. Bundan bir süre önce yurtdışında yaşayan iki Türk anne, çocuklarının devam ettiği devlet okulunun yönlendirmesi ile,  çocuklarının ve kendilerinin çocuk istismarını önleme konusunda bilgilendirilmesini içeren bir programa dahil oldular. Bu programın (www.thechildcenter.org) çok yararlı olduğunu düşündükleri için bu süreci detaylı olarak bloglarına (www.onlineanne.com) taşıdılar. Ailelerin ve çocukların istismar konusunda bilmesi gerekenler konusunda çok aydınlatıcı buldukları bu programın gelir seviyesinden bağımsız Türkiye’deki her çocuğun da hakkı olduğunu düşünüyorlar. 



Türkiye’de böyle bir programın, en azından bahsedilen çocuk aktivitelerinin yararlı olacağını düşünen öğretmenlerden, annelerden, hatta kurumlardan kaynaklara ulaşmak isteyen mailler aldılar. Bahsettikleri programdaki tüm bilgiler İngilizce ve Almanca olduğu için de bu bilgileri ellerinden geldiği kadar Türkçe bir içerik altında toplamaya çalıştılar. Böylece çocuklar ve ebeveynler için çocuk istismarı hakkında çocuklarımıza öğretmemiz gerekenleri içeren Türkçe bilgilendirici aktivite kitabını herkesin kullanımına açtılar. 



Bu kitapçığın amacı, Türkiye’de büyük eksikliği bulunan bir alanda, bütçesi olan, geniş kapsamlı, devlet destekli, kurumsal bir proje ile somut adımlar atılana kadar, ebeveynlerin kendi çocukları için kullanabilecekleri bilgilendirici bir Türkçe konuşma malzemesi yaratmak. Kullandıkları referanslar kitapçığın en arkasında yer almakta. Bu kitapçığı buradan (http://www.onlineanne.com/2013/12/09/ola-ile-onbes-dakika-cocuk-istismari-guvenlik-aktiviteleri/) indirebilirsiniz."Bu kitap nereden çıktı" konulu yazıların linklerini de aşağıda bulabilirsiniz. 



Bu iki anne ulaşabildikleri herkesten “Bu kitapçığı beğenirseniz yayın”, “Beğenmezseniz bize neden beğenmediğinizi bildirin” ricasında bulunuyorlar. Ayrıca benzer bir projeyi daha küçük bir yaş grubu için uygulamaya koyan Kırmızı Biber Derneği’ni de (http://www.kirmizibiberdernegi.org/ketenhelvaprojesi.htm) destekleme çağrısı yapmaktalar.



Bu kitapçığı  çocuğunuzun algısına, yaşına, ihtiyaçlarına uygun olarak, zamanı geldiğini düşündüğünüzde, ister tek tek sayfalar halinde; isterseniz bir seferde bir 15 dakikanızı ayırarak kullanabilirsiniz. Bu konuyu sadece cinsel taciz boyutunda değil, çocukların kendi haklarını ve hakları ellerinden alınırsa yapabileceklerini öğrenmesi olarak düşünmek mümkün. Ve bunu aileler de, öğretmenler de çocuklara öğretebilir. Elde olan bu kaynağı  kendi filtrelerinden geçirerek çocuklarının gelişim düzeyine ve ihtiyacına göre kullanmak ailelerin insiyatifine kalmış. Ulaşabildiğiniz aileleri de bu kaynaktan haberdar etme kararı da sizlere…

Yararlı görürseniz paylaşmanız, ama yararlı görmezseniz de “beğenmedik çünkü…” diye bir ses vermeniz dileğiyle…

Bu konudaki yazılar:

Çocuk İstismarı Konusunda Çocuklara Öğretilmesi Gerekenler (http://www.onlineanne.com/2012/11/18/cocuk-istismari-konusunda-cocuklara-ogretilmesi-gerekenler/)

Çocuk İstismarını Önleme Konusunda Yapabileceklerimiz (http://www.onlineanne.com/2013/12/09/cocuk-istismarini-onleme-konusunda-yapabileceklerimiz/)

OLA ile Onbeş Dakika: Çocuk İstismarı Güvenlik Aktiviteleri  (http://www.onlineanne.com/2013/12/09/ola-ile-onbes-dakika-cocuk-istismari-guvenlik-aktiviteleri/)

Çocuk Güvenliği Aktivite Kitabı hakkında sık sorulan sorular (http://www.onlineanne.com/2013/12/12/cocuk-guvenligi-aktivite-kitabi-hakkinda-sik-sorulan-sorular/)



13 Aralık 2013 Cuma

Maceraperest Anne Halleri

                   
     

     Uzun zamandır İstanbul'a gitmiyordum.  Bir bahane olsa da gitsem  canım "annedaşlarım"ı bir görsem , hasret gidersem dediğim zamanda geldi Mom-Z 2013 davetiyem.
     
       Kimdir bu  Mom-Z ?  Teknolojiyi çok iyi kullanan , elinden tableti, akıllı telefonu düşmeyen , anneliğini geliştirmek adına blog yazan , okuyan , bilgilerini  ,tecrübelerini paylaşan çocuğu 2000 ve sonrasında doğmuş anneler,  Z kuşağı anneleri. Bu anneleri bir araya getiren oluşumun adı : Mom-Z

   
     Tarko 2006 doğumlu. Ben hamile kaldığım dönemde hayatımda ilk kez bir dizüstü bir bilgisayara sahip oldum. Teknolojiye oldukça meraklı olan ben ,hemen internet  dünyasına adım attım. Hamile olduğum için de hemen anne / bebek / hamilelik konularını "gogullamaya" başladım ;). Karşıma şimdiye kıyasla çok az bilgi çıktı.  Ulaştığım ve takip ettiğim  en etkili isim Pınar Reyhan ' dı. Her postunu keyifle okuduğum , lohusalık dönemi sıkıntılarımda postlarını okuyarak nefes aldığım, tanıdığım bildiğim en eski blogger. Postlarını hep "Pınar ben , Emre Berent'in annesi " diye bitirirdi. Kendisi ile barışık , bir çok engeli kendi gücüyle aşabilmiş olması beni en çok etkileyen yönüydü. Anneydi , yetenekliydi , güçlüydü. O dönemde  doğum hikayelerini de yayınlıyordu Pınar,  ben de yazmaya başlamıştım ama yazmak tekrar yaşamak gibiydi ve  bu beni çok yorduğu için ,ve kelimeleri bir türlü toparlayamadığım için vazgeçip silmiştim yazdıklarımı.

      Yıllar geçti Pınar'ı takip etmeye devam ettim ben. O kendine yeni bir hayat kurup iki tane daha güzellik katarken dünyasına, ben de yepyeni bir hayata adım attım. Evliliğim biterken zaten yalnız büyüttüğüm oğlumu resmen yalnız büyütmeye  başladım.  Yaşadığım onca sıkıntı , anneliğin ağır yükü , Tarko ve kendimle ilgili yaşadıklarımı kayıt altına alma isteği ile blog yazmaya başladım. Amacım sadece yazmak , yazıp rahatlamaktı. Fakat bu yazma isteği bana yepyeni bir dünyanın kapılarını açtı. Annelik ortak paydasında buluştuğum , sanal dünyada yazışıp dertleştiğim onlarca arkadaşım oldu. Blog yazmanın en büyük kazancı bu bence ! İyi ki yazmışım .


    Zaman geçti İzmir'de , İstanbul'da , Ankara'da anneler toplanmaya yüz yüze tanışmaya başladılar. Ben bu şehirlerden hiç birinde değilim ne yani gelemeyecek miyim? Dedim bir gün sevgili Aylin'e ( Aylin Anne) ve benim blog sebebiyle yol maceram böyle başladı. Üst üste günü birlik bile olsa bu toplantılara katılmaya başladım. Adım "çılgın anne" ye çıktı.  Çıksın varsın.  Bana bu toplantıların verdiği rahatlamayı belki de hiç bir terapi veremez. Çok mutluyum çok :)

    En son maceramı kar , kış demeden
Mom -Z ' ye katılarak gerçekleştirdim. Bu bir rekordur :İstanbul içinden dahi insanların zorlukla katıldıkları bir organizasyona tam  vaktinde Balıkesir' den yetişebildim :) madalyamı da güler yüzlü canım arkadaşlarımın sıcacık sohbetleri , sarılmalarıyla aldım. Gittin de ne kazandın diye soranlara cevap olsun bu yazdıklarm. Kahraman benim ;)

 



  Organizasyon çok kapsamlı ve emek verilmiş bir organizasyondu. Emeği geçen herkesi tekrar tebrik ediyorum. Markaların sunumları çok güzel ve eğlenceliydi. Paneller keyifliydi. Keşke blogları maymuna benzeten tabir kullanılmasaydı. Blogların marka tanıtımlarındaki yeri tabi ki yadsınamaz ama bunu " maymuna fıstık atarsan gelir " diyerek aşağılayıcı bir tabirle o ortamda  dillendirmek hiç etik olmadı maalesef. Bunun dışında her şey yolunda giderken esas beklediğim ve canım arkadaşlarımdan sevgili İrem Afşin'in konuşma yapacağı salon hava şartlarının katılımı olumsuz etkilemesi nedeniyle iptal edildi. Bu duruma çok üzüldüm,  çünkü gelme sebeplerimden biri de sevgili İrem ile görüşmekti.

   



    Yaklaşık 7 saat Kadir Has Üniversitesi'nde yapılan bu etkinlikte aktif bir dinleyici olarak yer aldım. Üniversite'ye de hayran kaldığımı da belirtmek isterim. " Okul budur" diyebildiğim ender yerlerden biri. Bir gün benim oğluma da nasip olur okumak inşallah dedim durdum tüm gün. Sevgili Pınar ile de sonunda yüz yüze tanıştım.Yazılarından aldığım pozitif enerjiyi yüz yüze de almış olmak çok güzel.  Yıllardır görmediğim bir dostu görmüş gibi oldum. Ne güzel sarıldık , çok mutlu oldum çok :) Bu arada beraber bir tanecik fotoğraf  çektirmedik ya , ben heyecandan unuttum ya  , ona yanarım :(

   Gün böyle bitmedi. Aslında planım hemen geri dönmekti fakat sevgili İrem'in ısrarına dayanamayıp doğruca ona geçtim.  Maceralı bir taksi , metro , yürüyüş parkurundan sonra İrem'in sıcacık evine ulaştım. Yaklaşık 2 saat kucağımda Leo ( yeni sevgilim İrem'in kedisi)  , elimde kahve fincanım, karşımda  İrem ve hoş sohbetiyle geçti. Hayatımın böyle güzel insanlarla kesişmesi ne güzel , şükürler olsun ...
 
   


      Günün sonunda ben, maceraperest deli anne , suratımda kocaman bir gülümseme ile ayrıldım İstanbul'dan.Kar yağarken dışarıda ve hava buz gibiyken, içim sıcacık döndüm eve.


   Bir başka yol hikayesinde görüşmek üzere .

İmza : Arada maceraperest anne hallerine girmek iyidir diyen dişi insan kişisi :
Anne Ayça


Not : Mom-Z 2013 çerçevesinde planlanan fakat hava şartları nedeniyle yapılamayan paneller Ocak ayı içerisinde yapılacak. Ben buna gider miyim ? Tabi ki giderim :)





  

4 Aralık 2013 Çarşamba

Adam...

   

     Bir adam vardı.

     Az kaldı.
   
     Çok sevdi.

   
   
     Sonra...

   
     Sonsuza dek sevmek için.
 
     Sonsuza dek gitti...



     
   

3 Aralık 2013 Salı

Tek yer : Bozcaada

   
       Hayatımda bir kez gittim yalnızca. Henüz 15 yaşındaydım. Çanakkale İntepe 'de izci kampındaydık. Dediler ki "Yarın Bozcaada'ya gidiyoruz"

      Hayatımda bu kadar sakin , güzel bir yer görmedim. İnsan bir adaya aşık olur mu ? Ben oldum. Bu hayatta vazgeçemeyeceğim aşklardan Bozcaada.

     35 yaşındayım. 20 yıldır hiç görmediğim bir yere aşığım evet. Her plan yapışımda bir engel çıktı ve ben gidemedim. Belki de gitmem gereken zaman çok özel bir zamandır , henüz zamanı gelmemiştir de ondan gidememişimdir. Şimdi şu anda bedenime ,ruhuma , kalbime iyi gelecek tek yer Bozcaada. Olmak istediğim yer, hatta yaşamak istediğim tek yer orası.

      Ayazma'da güneş ışığı ile denizin dibindeki çakılların buluşmasını tekrar görmek için vermeyeceğim şey yok! Doğru zamanda geleceğim bekle beni Bozcaada ! 



      Hayallerim ve ben bir gün Bozcaada'da buluşacağız biliyorum. O günü hasretle , aşkla bekliyorum.







       

2 Aralık 2013 Pazartesi

"Eksik Öldüm Sadece... "

 
     Bugün elimde çok uzun zamandır okumadığım tarzda bir kitap var. Kahraman Tazeoğlu  "Bukre " 

          Fark ettim ki  "Aşk" temalı kitap okumayalı çok olmuş . Sevdim mi ? Cevap vermek için erken . Fazlaca kelime oyunu var , ancak bir cümle beni oldukça düşündürdü : "Eksik öldüm sadece..." Bir cümlenin devamında söylenmişti elbette. Ancak  " eksik ölmek " ne demekti ? Tamam ölünür müydü ?
    
        Kimse ölmeye hazır değildir.  Kaç yaşında olursa olsun ölmek kimseye yakışmaz. Ancak yine de hayatın kaçınılmaz en büyük gerçeği ölüm. Sonsuz yok oluş mu ? Yoksa sonsuzluğa doğuş mu ? Hiç bir zaman bilemeyeceğiz. Ölümü nasıl degerlendirirsek değerlendirelim ölenden çok geride kalanları etkiler aslında ölüm. O nedenle de " sıralı ölüm olsun " deriz. Genç ölümler yorar ve daha fazla üzer bizi. İşte bence eksik ölenler asıl bu gençler , daha yapacak işi olanlar, evladı olanlar , kendisine muhtaç olunanlardır ...

     Elbet bir gün öleceğim ama tek dileğim oğlumun güzel günlerini , kendi kendine yeten bir genç adam olduğu günleri görmek. Kendim için tek dileğim bu. O zaman eksik ölmeyeceğim.


     Teoman'ın dediği gibi "şimdi ölmek istemem" daha çok işim var benim tamamlanacak...




         


1 Aralık 2013 Pazar

Annelikte Uf Puf Halleri Vol . Bilmemkaç / Okul sorunsalı

 

     Bu başlık altında pek çok yazı yazmışlığım var. Ancak gün geçmiyor ki sorunlarımıza yenisi eklenmesin.

     Sorunlu anne kişisi mi sorun çıkarıyor ,yoksa gerçekten sorunumuz mu var ? Önce onu bir anlamak lazım. Bu bir annenin iç hesaplaşma yazısı haline dönüşebilir. Uyarmadı demeyin.

   Her zaman dediğim gibi çocuk büyütmek zor, Tarko büyütmek daha zor zanaat. Son 3 haftadır daha da bir zorlaştı.  Sebebini arıyorum.  Okul hallerimiz çok şukela değil maalesef. 1. Bazı ödevleri not almayı unutuyor , ya da atlıyor ( Son zamanlarda ortaya çıktı ) 2. Teneffüste sınıf arkadaşları ile değil büyük sınıflarla oynuyor.(bir anlasam) 3. İlk kez bir öğretmenine sesini yükseltti ( imdaaaattt) 4. Matematik testlerini evde çok iyi yaparken sınavlarda yapamaması ( genetik olabilir :/ )  5.İlk defa öğretmeni "annen beni arasın" demiş ( Kırmızı alarm ! )

    Geçen haftalarda yapılan veli toplantısından matematikle arasının okulda (!) iyi olnadığını öğrenmiştim İlk kez bir sınavdan 79 almış Tarko ! Öğretmen isyanlarda !Nasıl alabilirmiş? Neden alamasın ? Makine mi benim çocuğum ? Dedim içimden.  Evet biliyorum ki öğretmeni hep daha iyi olmasını istiyor ancak benim mükemmel çocuk yetiştirmek gibi bir kaygım yok, mutlu çocuk yetiştirmek istiyorum ben. 79 da alabilir hatta 30 da alabilir , alsın , ben aldım bir şey olmuyor ;)  Biz yanlışlarını kontrol edip düzeltiyor , anlamadığı yerleri tekrar ediyoruz evde.  Evde yaptığım sınavlarda en fazla 2 yanlış çıkarırken okulda neden yapamıyor? Bunu çözmeye çalışıyorum bu ara.

   Ders başarısı bir yana en çok son haftalarda meydana gelen davranış değişikliği  düşündürüyor beni. Neden arkadaşları ile oynamıyor da kendinden büyükleri tercih ediyor?  Daha fazla dikkat çekmek için mi hareketleniyor sınıfta ? Öğretmen neden sınıftan çıkaracak kadar rahatsız oluyor davranışlarından ? Okul sorunsalı ,  neden yemek yemiyor?  sorunsalını döver." Bebek olsa da tek derdim uykusu, yemeği olsa " der oldum işin içinden cıkamadıkça :(

   Geçtiğimiz cuma günü teneffüste arkadaşları ile tartışmış ve sinirden ağlamış  ( anası kılıklı !) ingilizce öğretmeni de "Neyin var Tarkan neden ağlıyorsun ?" Demiş.  Bizimki de " yok bişey "diye bağırmış( vay erken ergene bak) Bunların hepsini "öğretmenim , onu aramanı istedi anne " dedikten sonra , benim " bir şey olmuş sanırım önce senden duymak isterim" dememle kendisi anlattı.  Önce samimi olarak anlattığı için çok teşekkür ettim. Büyüklerine bağıracak kadar onu sinirlendiren sorunun ne olabileceğini konuştuk. Evet tahmin ettiğim gibi büyük çocuklar bizimkini biraz tartaklamış , kollarından tutmuşlar hatta. Tarkan da adım zaten yaramaza çıktı hep beni suçlayacaklar diye düşünüp öğretmenine söylememiş . Kendi kendine de çözememiş. Sinirden ağlamış ve tepkisini öğretmenine vermiş. Sonuç olarak saygısızca bir davranış ,ancak sonuca değil de sebebe bakmak gerek  . Ben bir öğretmen olarak benzer durumlarla çok karsılaşıyorum. Öğrenciyi tanımak çok önemli.Tarkan'a bir öğrencime yaklaşımımı anlattım. Benzer bir olayın benim de başıma geldiğini ve öğrencilerin her ne sebeple olursa olsun öğretmenlerine bağırmaması gerektiğini , onun yerine problemini söyleyip öğretmeninden yardım istemesinin çok doğru olacağını anlattım. "Anladım sen çok sinirli ve kızgındın ancak öğretmenine bağırman sorununu çözmedi daha da büyüttü değil mi ? " dedim. " Evet anne böyle olmasını istememiştim ve senin de bana kızacağından çok korktum" dedi ."Eminim öğretmenin de çok üzülmüştür " dedim. Yanlışını anladı öğretmeninden özür dileyeceğine söz verdi.

      Öğretmeni ile telefonda konuştum ve ilk olarak olayı Tarkan'dan dinlediğimi ve Tarkan'ın ne zamandır büyük çocuklarla oynadığını bilmediğimi söyledim. O çocuklarla oynamasını istemiyormuş. Elbette ben de istemiyorum. Ancak bazı sorulara da cevap vermek gerek bir öğretmen olarak. 1. Tarkan sınıfta bir problem mi yaşıyor da başka arkadaşlar seçiyor ? 2. Öğretmen eğer bir sorun yaşamasaydı bana bunu söyleyecek miydi ? Çocuğumu okulda kontrol edemem elbet ancak ben onunla gerekli konuşmayı yaptım lütfen siz de okul da kontrol edin dedim. Bu arada Diren'in ölümü Tarkan'ı çok etkiledi. Her akşam  bir sebeple Diren'i anıp ağlıyor. Babasıyla ayrılmamıza dahi böyle tepki göstermedi.  Ben son haftalardaki davranış değişikliğini buna bağlıyor ve geçici olacağını düşünüyorum.  Biz bile nasıl etkilendik , Tarko da fazlasıyla etkilendi. Öğretmeni ile de bu düşüncemi paylaştım ve biraz anlayış rica ettim. Sağolsun daha yumuşak yaklaşacağını söyledi. Şimdi bekleyip göreceğiz.

     Tarko büyüyor işte ! Ben bir an önce büyüsün diyordum ya , vazgeçtim. Büyümesin ! Eskilerin dediği gibi   "büyüdükçe dertleri de büyüyor "


 İMZA: Arkası gelmez dertlerinden bıkmış anne, AnneAyça (  fonda Erkin Koray ) :) 

      

26 Kasım 2013 Salı

Daha iyi bir eğitim için düşünüyorum / düşlüyorum.



       Eğitimle ilgili olarak gün geçmiyor ki yeni bir sistem ortaya atılmasın , yeni bir gelişme yaşanmasın.

     Geçtiğimiz yıl eğitim sistemi değiştirilerek zorunlu eğitim yılı 4+4+4=12 olarak belirlenmişti. Bu sisteme olan güvensizliğimi ve endişelerimi 4+4+4 = her zaman 12 etmez diyerek belirtmiştim. Nitekim sorunlar yaşandı ve 66 ay zorunlulukta geri adım atıldı. Olan 66 aylık okula başlayan gruba oldu. Sistem şimdi ne halde : iyi /kötü işliyor ki yapacak bir şey yok.


  Zorunlu eğitimle ilgili bu durum devam ederken liselere geçişte yepyeni bir sistem ortaya koydu bakanlık.  Yine hazırlıksız , yine tepeden inme. 2 aşamalı bir sınav sistemiyle Ortaöğretime Geçiş Sınavı uygulanacak . Kasım ayının 28 / 29 'unda iki güne yayılacak olan sınav hem öğrencileri , hem velileri hem de biz öğretmenleri endişelendiriyor. Her yıl SBS 'yi kaldıracağız diye konuşan bakanlık sınavın adını değiştirerek karmaşıklaştırmaktan öteye gidemiyor. Yine kafamızda bir yığın soru işareti var ve yine sistemin esas uygulayıcısı olan biz öğretmenler  konudan en son haberdar ediliyoruz. Oysa ki veli ve öğrenci ile birebir muhatap olan biziz ! Ne yazık ki üyesi olduğumuz kurum bizi bir kez daha dış kapının mandalı haline getirdi.Öğrencime sınavla ilgili bilgi verebilmek için kendim bilmem gerek , ancak 15 dakika bile sürmeyen ve sadece sınavın işleyişi ile ilgili bilgi verilen kısacık bir toplantıdan başka  bir bilgilendirilme yapılmadı ne yazık ki ! Kendi çabam ile öğrencilerimi sınava hazırladım. Uzun bir zamandan sonra ilk kez ciddi sınav kaygısı yaşadım. Konuları yetiştiremezsem diye endişelendim. Salt okul müfredatının işlenmesinin yeterli olacağını açıklayan  bakanlık , maalesef bir öğretmen olarak beni tatmin etmedi. Konuları yetiştirmek için değil pekiştirmek için yetersiz olan ders saatleri belimizi büktü. Biraz daha konu özeti , tablolar vererek öğrenmeyi kolaylaştırmaya  , elimizden geldiğince test çözmeye çalıştık ancak sınava endeksli olan ortaokul son sınıfların kitaplarının hiç de sınava uygun olmadığını gördük. Maalesef bu konuda özel okullardan oldukça gerideydik. Biz öğretmenler olarak donanımlıydık da imkanlar kısıtlı kaldı , her zamanki gibi.

  Sınav sistemi ve öğretimin içerik olarak yetersizliği ortadayken öğrencilerin açıklarını kapatmak için yerler aramaları da kaçınılmaz elbette. Kimisi özel ders alıyor , kimisinin eğitim koçu var , kimisi de dershanelere gidiyor elbet. Herkes kendi fikri ve maddi durumu neye uygunsa onu yapıyor. Dershanelerin kapatılmasının gündeme geldiği şu günlerde bakanlık yukarıda yaşadığımız sıkıntıların farkında mı acaba ? Bir sınav sistemi ve o sistemden kopuk bir eğitim sistemi olabilir mi ? Ben öğretmen olarak verilen müfredatı mı yetiştireceğim yoksa sınava mı hazırlayacağım öğrenciyi şaşırdım. Dershane,  ben şahsi olarak çocuğumu göndermeyi asla düşünmesem de ,pek çok veli için çocuğunu sınava hazırlamada tek yol. Bakanlık dershaneyi kaldırırken yerine ne düşünüyor gerçekten bilmek istiyorum. Bir kaç seçenek var : ya sınav kalkacak
( imkansız ! Neden ? Öğrenci sayısının bu kadar fazla olduğu bir ülkede , sınavsız çaycı bile olunamıyorken sınavın kalkması imkansızdır ) , ya bakanlık  okul müfredatını sınava göre değiştirecek      ( okulu salt öğretim kurumu haline getirir ki bu eğitim kısmında sorunları beraberinde getirebilir )  
Bakanlık eğitimle ilgili daha radikal kararlar almaya hazırlanıyor. Dershaneleri kapatırken aslında eğitimde özelleştirmeye doğru bir gidişat söz konusu. Bir kaç yıldır kulaktan kulağa duyduğumuz şeyler gerçek oluyor.  Dershanelerin özel okula dönüştürüleceği yönündeki haberler de bunu doğruluyor. Tabi yine de ne olacak , önümüzdeki günlerde göreceğiz. 

      Eğitimde sistemsel pek çok hata var ve bakanlığa bağlı bir yapı olan dershanelerin kapatılması çözüm değildir.  Bir veliye neden çocuğunuzu dershaneye yolluyorsunuz ? Diye sorsak çok farklı cevaplar alabiliriz. Ders tekrarı , eksiklerin kapatılması , sınavlara hazırlık , daha çok test uygulamasının olması , öğrenci takibinin daha iyi yapılması gibi. Dershaneler bu konuda çocuklara yardımcı olmaya çalışıyor ancak temelde sorun yaşayan bir öğrenciye yardımcı olamıyor. Zaten iyi olan öğrenci dershaneye gitse de gitmese de  başarılı oluyor. Örneğin geçtiğimiz yıl dershaneye gitmediği halde Çok iyi bir puanla Anadolu Lisesini kazanan öğrencim var benim. Dershanelerin kapatılıp , kapatılmaması siyasi bir alacak verecek durumu haline getiriledursun ,eğitim gibi temeli sağlam atılması gereken toplumun en önemli yapıtaşında durmadan sistem değişikliği yapıladursun bilinçli anne  ,baba  , öğretmen bambaşka çözümler bulmaya çalışıyor.

     Eğitim sistemimiz sınava hazırlıyor ama hayata hazırlamıyor ! Sürekli yarış halinde çocuklar.  Ben bir öğretmen ve anne olarak diyorum ki böyle okul olacağına hiç olmasın. Ne zaman çocuk olacak çocuklarımız ? Etraf 50 sinden sonra doğayı tanımaya , kendini bulmaya , yaşamaya çalışan çocukluğunda yaşayamadığı çocukluğu arayan insanlarla dolu. Her ders ezbere dayalı , yaşayarak öğrenme yok , akıl yürütme , anlama ve algılama , mantık yürütmeye teşvik etmek yok , varsa yoksa müfredat , yetiştirilmesi gereken konu ve sınavlar. Benim bu sistemi eleştirmem de maalesef sistemin bir parçası olmamı değiştirmiyor. Tek başıma değilim ve biliyorum ki benim gibi düşünen öğretmen arkadaşlarım da az değil.



    Yepyeni sistemle kurulmuş okulların haberleri geliyor her gün.  Mesela Montessori sistemi ile eğitim veren anaokulları , mesela yaşayarak öğrenmeyi hedef edinmiş , velilerin bir araya gelerek kurduğu BBOM (Başka Bir Okul Mümkün ) okulları. Eğitimde yepyeni bir yaklaşım olarak benim de destek verdiğim ve öğretimin kişiye has yapılması gerektiğini savunan Homeschooling "evde eğitim " modeli. Uzaktan Eğitim sistemlerine örnek olarak da Khan Academy Türkçe . Khan Academy ile yeni tanıştım. Siteyi incelediğimde Milli Egitim Bakanlığı'nın da destek verdiğini gördüm ve şaşırdım Bakanlık "EBA (Eğitim Bilişim Ağı )"sistemi ile yakın zamanda uzaktan eğitimle ilgili somut bir adım atmıştı. Khan Academy ve "eba"nın birlikte hareket etmesi beni umutlandırdı. Umarım hayal kırıklığı yaşamam.


   Bir öğretmen anne olarak ben özellikle veli olduktan sonra eğitim ile ilgili olarak daha çok şeye "böyle gitmez" demeye başladım. Bir şeyler yapmak istiyorum. Sadece sınıfta bir kaç öğrencinin değil sistemin değişmesi için ne yapabilirim ? Bunu sorar oldum son zamanlarda. Karşıma çıkan fırsatları değerlendirip bir eğitimci olarak kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Bunlardan bir tanesi Garanti Bankası tarafından kurulan ÖRAV (Öğretmen Akademisi Vakfı ) 'ın  Öğrenen Lider Öğretmen semineri idi. Bir eğitimci olarak kendimi geliştirmek için her fırsatı değerlendiriyorum. Bir gün biliyorum ki çocuklar mutlu olacakları şekilde eğitim ve öğretim görecekler.


 Umudum , inancım ve benim gibi düşünen insanlara güvenim sonsuz...


  İmza : Öğretmen Anne Ayça



    

25 Kasım 2013 Pazartesi

Her Türlü Şiddete Son !

               
                   
     

                   
       Dünyaya hangi cinste geleceğini seçebilen var mı ?  


        Sadece bir erkek tarafından dünyaya getirilmiş bir erkek var mı ?

      Bu soruların cevapları her koşulda aynıyken cinsiyetçi bir ayrımcılıkla kadını yok sayanlar , yok saymakla kalmayıp yok etmeye çalışanlar nasıl bir zihniyet ile hareket ediyorlar anlayamıyorum !
       
               
     

 
       En son okuduğum kitap tam da bu noktaya parmak basıyor."Bin Muhteşem Güneş"  Bir İslam ülkesinde,  Afganistan'da , kadın olmayı anlatıyor.  Afganistan'da yaşanan savaş ve rejim değişikliklerini kadın kimliklerin yaşantılarından yola çıkarak sunuyor yazar Khaled Hosseini . Din adı altında "yaradılanı yaradandan ötürü sevdiğini " söyleyen bir erkek egemen toplumun fırsatını bulduğunda kadını nasıl yok saydığına tanıklık ediyorsunuz okurken. Mevcut yönetimden rahatsızken , yepyeni bir yönetim ile daha iyi şartlara kavuşacağını hayal ederken daha beter bir yaşantı ile karşı karşıya kalıyor kadın. Okula giderken , çalışırken , alışverişe dahi çıkamayan bir ev paryasına dönüştürülüyor. Kendisi ile ilgili kararları asla alamayan , çocukları üzerinde hakkı bulunmayan kadın adeta erkekler tarafından sadece ayaklı bir cinsel obje olarak değerlendiriliyor .
    

    Oysa o yok sayılan kadın değil midir  kendisini ezen  erkeği doğuran ? Neden bu üstünlük kaygısı ? Yoksa Tanrı'nın yaratma gücünü kadının vücudunda gerçekleştirmiş olmasını mı kıskanıyorlar ?! Doğuştan getirilen üstelik de seçilmeyen cinsiyeti yüzünden kaç kadın eziyet çekti , çekmeye devam ediyor ?!


      Dünyada kadına yönelik şiddetin bitmesi için , kadınların eğitilmesinin şart olduğunu düşünüyorum.  Kadın okuyacak , araştıracak bilecek , soracak , sorgulayacak ! Daha çok kadın ,haklarının peşinden gidecek daha çok hesap soracak ki yarın kız evladı erkek evladı kadar haklara sahip olabilsin.

    Dün İstanbul'da Kadınlar Sokaktaydı. Kadınların daha iyi şartlarda yaşamasını isteyen erkeklerle beraber . Gelecekte kızlı erkekli daha demokratik , birbirlerinin haklarına saygı duyan  bireylerin olduğu bir toplum oluşturabilmek için.  Kadın cinayetlerinin , tecavüzlerin , psikolojik şiddetin  , ekonomik şiddetin önüne geçebilmek , sesini duyurabilmek için. 


   İnsan kardeşim , cinsiyeti bir kenara bırak ve kendin için istediğin her şeyin bir başka insanın da hakkı olduğunun farkına var ! Bir gün bu bilince ulaşırsa insanlık o zaman gerçek mutluluğa , toplumsal huzura , cennet bir dünyaya kavuşuruz diyorum. Çok şey mi istiyorum ?!

        Herkese Karşı , Her Türlü Şiddete Son !



   

       

24 Kasım 2013 Pazar

Öğretmen Kimdir ?


       


   Bugün Öğretmenler günü . Bu yıl çok fazla sorgular oldum "öğretmen" kavramını. 12 yıllık öğretmenlik hayatımın son 2 yılını aktif bir veli olarak geçiriyor olmam sebeptir belki de bu sorgulamaya.


       Öğretmen kimdir? Sorusunun cevabını "her şeyi bilendir" olarak verdiğim zaman henüz ilkokuldaydım. İlkokul öğretmenim benim için "mükemmel " bir varlıktı. Yanlış yapmayan , her şeyin en iyisini bilendi o. Çok büyük sevgi ve saygı duyardım kendisine  , hala da sevgi, saygım sonsuzdur. Şimdi dönüp ilkokul yıllarıma baktığımda ne kadar şanslı olduğumu bir kez daha görüyorum , anlıyorum. Beni hep yüceltti ve destekledi öğretmenim. Özgüveni yüksek bir birey olmamda etkisi sonsuzdur. Çok başarılı bir öğrenci değildim belki ama hep iyi yönlerimi övdü , geliştirilmesi gerekenleri destekledi öğretmenim.Sosyal yönümün gelişmesine katkıları çoktur.  Sadece bana değil , tüm arkadaşlarıma aynıydı. Şimdi Ona dair aklımda kalan gülen bir yüz ve sırtımdaki elleridir. O eller hem sevdi hem de destekledi beni. Sadece öğretmenler gününde değil mesleğimin ve yaşantımın her anında onu saygıyla anıyorum. İyi ki onun öğrencisi olmuşum. Ellerinden öpüyorum.


   Öğretmenlik çok isteyerek seçtiğim bir meslek değildi benim.Farklı ideallerim vardı fakat sınav sistemi malum, hayallerimi bir tek soruyla yıktı. Eğitim Fakültesi yıllarım hep isteksiz okuyarak geçti. Mezun olduğumda öğrendiğim tek şey öğretmenliğin gerçekten bu okullarda öğretilemediği idi. Atandığımda ise bir mesleğim vardı , para kazanıyordum ama hala bence öğretmen değildim. Biraz sevilen bir öğretmen isem bunu kesinlikle aldığım eğitime değil vicdanıma borçluydum. Acemilik yıllarını atlatınca sorgular oldum. Ben kimim ? Ne yapıyorum ? Bir süre sonra kendimi yukarıdan iplerle oynatılan adına da öğretmen denen bir kuklaya benzetmeye başladım. Neden mi ?Tepeden inme, durmadan değişen , sistem. Zaman kaybı uygulamalar , yapılmış olsun diye yapılan evrak işleri , temelde sadece sevgi ile halledilebilecek pek çok sorunun gereksiz prosedürlerle bir türlü çözümlenememesine şahit olmak. Eğitim ve öğretimin esas uygulayıcısı olduğu halde  , sorun ortaya koyma ve çözüm üretmede hiçbir rolü olmayan bir maşa olduğunu bilmek ! Eğitimin siyasete  alet edilmesi ise  sorunların temel sebebi.

  İlkokulda "öğretmen nedir ?" sorusuna verdiğim cevap , öğretmen olunca   " her şeyi bilen değil , bildiğini doğru şekilde öğretebilendir " oldu. Peki nasıldı "doğru" şekil ? Aldığım eğitim sadece bir kaç teknik isim veriyordu öğretim teknikleri adı altında ama bunu uygulayacak olanlarda bulunacak özelliklerden bahsedilmiyordu. Doğru bulmadığım bir sistemde bilgiyi doğru şekilde nasıl öğretebilirdim ki ?  Her birey birbirinden farklıyken, onları tek bir modele göre eğitip ,bir şeyler öğretmeye çalışmak ne kadar doğruydu ki ? Bu düşüncelerimi bir meslektaşımla paylaştığımda ise çoğunlukla ciddi bir kabullenişlik görüyordum. Büyük bir kesim yukarıda bahsettiğim kukla rolünü çok iyi yerine getirdiği için "iyi öğretmen " olarak kabul görüyor. Sınıfından çıt çıkmayan öğretmenler bunlar. Çok hırslılar ! Amaçları sürekli 100 alan öğrenciler yetiştirmek.  "Mutluluk sadece sorulan soruları doğru cevaplamaktır" diyen, bir kez bir çocuk başı okşamamış. Sürekli parmağı kendince "kötü,  yaramaz, tembel " olanları gösteren öğretmenler. Sınıflarında soruları sadece onlar sorar ve cevapları "doğru" verenler başarılıdır.


   Zaman geçti , zamanla birlikte ben de değişmeye başladım. Öğretmen kimdir ? Sorusuna verdiğim cevap da değişti. Şimdilerde ben kendimi sadece "yol gösterici" olarak görüyorum."Öğretmen sorduğun sorulara doğru cevap veren değil , soru sormayı öğretendir "Soru sormayı bilen cevaba ulaşır çünkü.Merak eden soru sorar,öyleyse öğretmen "merak uyandırandır" Sınıfların kalabalık , metaryelin az , hazırbulunuşluğun zayıf , karınların aç , morallerin bozuk , havanın soğuk , temel ihtiyaçların bile karşılanamadığı hallerde , öğretimi arkaya atıp eksik olan ne ise  onu tamamlamaya çalışandır öğretmen. Bir öğrenciye kendi  kendisini tanıma fırsatı verendir.

     Bir öğretmen , bir anne ve bir veli olarak görüyorum ki sistem ne kadar kötü olursa olsun , imkanlar ne kadar az olursa  olsun sevgi pek çok sorunu çözüyor. Biraz destek , biraz ilgi ile çok büyük adımlar atılıyor eğitim ve öğretimde. Ne kadar çok metod uygularsa uygulasın çocukları sevmeyen öğretmen ancak geçici başarılar elde ediyor.  Onlardan geriye öğrencilerinin beyninde ve hatıralarında sadece kötü sıfatlar kalıyor. Sonra vicdansız doktorlar , merhametsiz hemşireler , adaletsiz hakimler , yalancı avukatlar , malzemeden çalan müteahhitler , insanların duygularını sömüren siyasetçiler, ve daha bir sürü "insanlık"tan uzak insanlar yetişiyor topluma.

    Öğretmenlik anlayışımın zaman içinde böyle bir değişime uğramasındaki en temel sebeplerden biridir anne olmam. Bir çocuğu "öğrenci " olarak değil de birinin "evladı" olarak görmeye başlamak ancak çocuk sahibi olduktan sonra mümkün oluyor. Bir öğretmen ne kadar anne , ne kadar baba olabiliyorsa o kadar sevgi dolu geçiyor dersler.

  Yüreğindeki insanca duyguları kaybetmemiş , insani hırslara yenilmemiş, farklılıkları kabullenebilen , öğrencilerine birbirleriyle değil kendi kendileriyle yarışmayı öğreten , her bireyin mutlaka bir adım ileri taşınabileceğine inanan , Cumhuriyeti yaşatan ,  Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk'ün yolundan giden , demokrasi ve insan haklarına saygılı bireyler yetiştirmeyi amaç edinmiş öğretmenlerimizin artması dileğiyle , tüm öğretmenlerimin ve öğretmen arkadaşlarımın öğretmenler gününü kutluyorum.


 İmza :  Ayça Öğretmen
   



11 Kasım 2013 Pazartesi

Seni seviyorum Diren oğlum

   
     Tarih : 08.11.2013

      Sabah  her zamanki gibi  06:00 'da uyandım. Biraz başım ağrıyor. Tarko'nun gece dişi ağrıdı uyuyamadım fazla. Sersem gibi kalktım, odanın kapısını açtım. Diren kapıda bekliyor her sabahki gibi. Miyavlayarak bacaklarıma dolandı. Biraz oynaşıyoruz ama  yetmiyor Diren'e ."Gitmem gerek tatlım gelince çok oynayacağım seninle söz "diyerek mamasını ve suyunu verdim. Aceleyle hazırlanıp çıktım.

        Okul çok yoğun geçti o gün. Bir yandan nöbet , diğer yandan 10 Kasım hazırlıkları var. "Çıkışta biraz kalmam gerekecek işleri yetiştirmek için. Öğleden sonra kuaföre gideceğim. Akşama kızlarla buluşacağız,  ne giysem acaba ? " diye düşünürken telefonum çalıyor.  Arayan annem " Çabuk gel , Diren balkondan düştü " diyor. 

       Telefonu kapatıp fırtına gibi okuldan çıkıp ilk taksinin önüne kendimi atan benim. Tekrar arıyorum annemi " Geliyorum anne öldü mü? Lütfen ölmedi de " diyorum. "Sanırım bacağı kırık "diyor annem. Hayatımda uzun zamandır kimse için bu kadar endişelenmediğimi düşünüyorum. Ağlıyorum.Taksici bir şeyler soruyor saçma cevaplar veriyorum.  Ne ile karşılaşacağım bilmiyorum. Saate bakıyorum annemin beni aramasından 8 dakika sonra apartmanın önündeyim. Taksiciye beklemesini söylüyorum. Yaralı bir kedi taşıyacağını duydu ya "bekleyemem " diyor. Onu vicdanıyla baş başa bırakıp bahçeye koşuyorum. O andan sonra yaşadıklarımı anlatabilirim belki ama duygularımı anlatmaya hiçbir kelime yetmeyecek biliyorum. 

  Duvarın dibinde kanlar içinde ürkmüş , korkmuş titriyor Diren. Yan taraftaki okuldan bizim bahçeye sigara içmeye kaçan lise öğrencileri var başında. Usulca gidiyorum  " Canım oğlum Diren ne oldu sana böyle? Geçecek annecim "diyorum. Sesimi duyar duymaz ağlamaya başlıyor. Hem de gözümün içine baka baka . 1 dakikalık bir olay bu anlattığım.  Çaresizlikten delirebilirdim o an. Sonrasını sanki birisi yaşıyor ben izliyorum. Bugün için bambaşka planlarım vardı benim oysa. Direni alıyorum taksi çağırıyorum , bir yandan veterinerimizi arıyorum. Daha  çağırdığım taksi gelmeden yakındaki taksi durağına koşuyorum. Çok canı yanıyor biliyorum usulca seviyorum onu.Diren oğlum az kaldı diyorum.Yalnızca  4.5 aydır bizimle olan ve beni annesi gibi gören bu çaresiz canlıya bu kadar alısabilmiş olmama hayret ediyorum. Kulaklarımda çınlayan sesimi tanıyamıyorum "Diren oğlum ! N'olur ölme!" Yol bitmek bilmiyor. Ellerim kan içinde. Ne kadar acizsin diyorum kendime! Veterinere girdiğimde şoktayım biliyorum.  Kendimi kontrol edemiyorum. Beni dışarı çıkarıyorlar.  Yalvarırım ölüme terk etmeyin oğlumu diyorum ! Evet oğlum o benim. Oyun oynayacağız eve dönünce , söz verdim. Yapılabilecek her şeyi yapıyorlar. Çene kemiği çatlamış , iç organlar travmaya bağlı zarar görmüş.  "Bekleyeceğiz" diyor veterinerimiz.  O an yanımda olmasını istediğim herkese ya mesaj atıyorum ya arıyorum. Tek başıma kaldıramayacağım ben bunu diye düşünüyorum.  Az sonra yine Diren oğlumun yanındayım. Seviyorum, usulca okşuyorum.Çok sever okşanmayı Biliyorum acısı dinmiyor ama biraz rahatlıyor.

    24 saat bekleyeceğiz.  Atlatırsa bizimle kalacak, atlatamazsa bedenini kaybedecegiz ama o hep bizimle kalacak. Eve gelince ise acı çektiğini gördükçe ölsün artık buna ne biz katlanabiliriz ne de o katlanabilir diye düşünüyorum. Dayanılacak gibi değil. Bir canlı ilk kez son zamanlarını  gözümün önünde geçiriyor. Hem de bu hayatta en çok değer verdiğim canlılardan biri.  Anneme diyorum  ki " Yaşayan bazı insanların Diren kadar değeri yok " ağlıyor ve dua ediyoruz. Tarkan hep yanımda , evdeki sürece dahil oldu maalesef. Onun içinde çok büyük bir tecrübe.  Kötü birşeyler olduğunun farkında ama ismini koyamıyor , biz de söyleyemiyoruz. Derken kardeşim geliyor. Diren onun için çok değerli.  Geceleri yanında uyutur onu. Evimizin küçük oğlu Diren , bize bir sürprizle geldi yine bir sürprizle mi gidecek ? Göz göze geliyoruz kardeşimle , Diren ellerinde son nefesini verirken göz yaşlarımızı tutamıyoruz. Biz onu çok seviyoruz. Usulca ikimiz onu yerine yatırırken uyandırmaya kıyamadığımız bir bebek gibi  davranıyoruz. Ebedi uykusuna ellerimizle yatırıyoruz canımız oğlumuzu...

   Diren oğlum, canım oğlum çok az kaldın bizimle ama bir canlıyı sevebilmek için ille aynı türden olmamak gerektiğini öğrettin bize. Bu kadar seveceğimi , bağlanacağımı , yokluğunun bu kadar acı vereceğini bilseydim ,yine de alır mıydım seni ?

    Biliyoruz ki sen 6 aylık ömründe bize bir misafir olarak geldin.İyi ki geldin.Tarkan'a kardeş oldun. Ona paylaşma ve sorumluluğu öğrettin. Ders verdin kimi zaman da. Demek bu kadarmış birlikteliğimiz. Fiziksel olarak bizden ayrılsan da sonsuza dek bizimlesin.

    Tarkan'a ilk etapta anlatamıyorum. Kendim kabullenemiyorum ki ona anlatayım. Ertesi gün "Diren ışık oldu Tarkan'cığım ,  artık bizimle beraber değil gökyüzünde , cennette " diyorum. "Ama o daha 6 aylık bebek anne ölmeyi haketmiyor "diyerek ağlıyor. Bir şey diyemiyorum, sarılıp beraber ağlıyoruz.Direni uğurluyoruz...

     Düşünüyorum da aslında Diren'i bilerek değil elbet , ama biz öldürdük. İnsanoğlu çok katlı binalar yaparak doğal yaşamı bozdu. Yetmedi ,  hayvanları da o çok katlı binalarda beslemeye başladı. Doğasında atlamak,saldırmak , kuş peşinde koşmak olan bir hayvanı evde tutmaya çalışmak ne denli doğru olabilir ki ? Günlerdir farkında olmadığım bu gerçekle yüzleşiyorum. Diren 'in aslında özgür olması gerekiyordu biz onu hapsettik. İnsanoğlu hapsetti. Gözü hep dışarıda hep kuşlardaydı. Korkuyorduk ya atlarsa diye , korktuğumuz başımıza geldi. Böyle bir sonu hak etmiyordu canım yavrum.

                       
   

 Şimdi doldurmaya çalışmayacağım bir boşluk var içimde , evimde. Eşyaları , oyuncakları bıraktığı gibi duruyor.Biraz mama ,biraz su var tabaklarında...

   
       Alışmak  zor....


 Duygularıma daha fazla kelime bulamıyorum.

 Seni seviyorum Diren oğlum.


  

6 Kasım 2013 Çarşamba

Sil baştan başlamak gerek bazen...


       Bugün benim doğum günüm...

   Her yeni yaşımda, kendime bir hediye alıyorum son 5 yıldır. Geçtiğimiz yıl en akıllısından bir telefon aldım mesela.

     Son bir haftadır düşünüyorum "doğum günümde ne alsam mutlu olurum acaba  ? " diye.Bir türlü bulamadım cevabını. İstediğim yığınla şey var elbet ama , soruyu mutlulukla ilişkilendirince cevap vermek hayli güç. Para verilerek alınan, maddi değeri yüksek şeyler hiç bir zaman uzun vadede mutlu etmemiştir zaten beni.Alana kadardır hepsinin ışıltısı , eve getirince sönüp giden.

      35 yaşı dolduruyorum ben bu yıl. Baksan kısacık ; ağızda , dolu dolu "otuzbeş" koca yıl.   Tükettiklerimin elimde kalanlardan fazla olduğu 35 yıllık bir hayat. Elimde bir ben , geriye kalan ve ne kadar olduğu belli olmayan bir ömür ve yetiştirilmesi , büyütülmesi gereken bir çocuk var. Şimdi  , şairinde dediği gibi Dante gibi ortasında isem ömrün , ya da MFÖ 'nün dediği gibi tam ortasında isem koşunun , bir durup düşünmem gerekir dedim. Elimdekiler , yanımdakiler , gönlümdekiler benimle gelmeye ,yola devam etmeye hazır mı / var mı ? Diye sordum kendime. Baktım ki kimilerini çoktan geride bırakmışım bile farkında olmadan.Kimileri de beni bırakmış yarı yolda imzasız  , yazısız sözleşmemize ihanet ederek.Kiminin  adı , kimininse sadece soyadı kalmış benimle. Kimileri için çok uğraşmışım , anlatamamışım kendimi. Kimilerini tam buldum derken kaybetmişim.Kimilerini de uçurumun kıyısında tutamamışım. Bazen ben düşmüşüm o uçurumdan tutunamamışım , bazen de onlar düşmüş tutamamışım. Hayatta en güzel anlara ya geç kalmış ya da ucundan yakalamışım. Hayatta zor anlarım uzun , mutlu anlarım kısa olmuş.Hep tırnaklarımla kazımışım hayatı. Alnıma yazılanı değil, kendi istediğimi yaşarım demişim kadere inat. Yaşadıklarımın sahibi olmadığımı anladığımda ise ,  "anlamak  çözmeye yetmez  " demişim Ortaçgil misali . Nereden baktığımın hayatı nasıl değiştirdiğini , hayatıma yukarıdan baktığımda anlamışım.  Bazen suçlu aramanın yersiz olduğunu ; kendimi ve etrafımı kontrol etmeyi bıraktığımda ,  her şeyin sorumluluğunu tek başıma alamayacağımı anladığımda öğrenmişim. 35 yaşa mal oldu belki ama , hayatta hep yalnız olduğumu ben yaşayarak öğrenmişim. 

 Gidenler ilk başlarda benden çok şey götürdüler diye düşünsem de, isyan etsem de,   keşkelerle ah vah etsem de,zaman geçince  , herkesin ve her şeyin beni ben yapmak için gerekli olduğunu anladım . Her yokuşta öleceğim sanırken güçlendim. Her çelmede düşeceğim sanırken yükseldim. Her kaybı bir kazanca çeviremedim belki ama kaybettiklerimle beraber kendimi de kabullenmeyi öğrendim. 

  Şimdi elimde bir 35 daha var mı bilmiyorum.  Ama biliyorum ki şu  "an" benim , ben şimdi şu andayım.Eğer  anımı geçmişe ah edip , geleceğe endişelenerek geçirirsem  kaybedeceğim. Yok  "an " ı yaşarsam hayatı kazanacağım Elimdekilere de yanımdakilere de gönlümdekilere ve yoluma çıkacaklara da böyle katkı sağlayacağım.


  Bu doğum günümde kendime koskoca mutlu bir "an " hediye ediyorum. Dün benimle olup bugün geride bıraktığım herkese ve her şeye  de teşekkür ediyorum. İnsanı öldürmeyen şey güçlendirirmiş ya , ben de sayenizde güçleniyorum.

   Bana sil baştan başlama fırsatını veren enerjiye de sonsuz teşekkür ediyorum...
  

    Hoşgeldin 35 yaş ! Sil baştan başlamaya var mısın ?

         İmza :  35 yaş Ayça 'sı..
    
  

5 Kasım 2013 Salı

Tarko Halleri


  Uzun bir aradan sonra yine karşınızdayım sayın seyirciler. Yazmayı çok seviyorum , çok da istiyorum her gün bir şeyler yazayım ama zaman  yetmiyor /kalmıyor.

  Bizim evde de ülkede de gündem çok hızlı ilerliyor.Tam bir konu hakkında yazacağım hop gündem değişiyor. Benim konu demode kalıyor ya da birileri zaten yazmış oluyor. Benim yazma işi de başlamadan hevesimle beraber bitiveriyor.

    Ülkeyi de kendimi de geçtim ,benim bu blogu yazma amacım oğluma bir anı defteri bırakmakti.Bari bu amacıma hizmet edeyim de yazayım dedim.

    2.Sınıfa hızla giriş yapan Tarko'nun okulu gayet iyi gidiyor. Her şey yolunda. Okulu bu sene tam gün oldu sabah 9.00 öğlen 14.20 arası okulda Tarko. Yemek ve servis krizlerimiz oldu ilk günlerde maalesef. Bu beni üzdü oğlumu yordu. Öğlen sıcak yemek yesin diye kendim okuldan çıkınca koşturarak onun okuluna gidiyor lojman gazinosunda yemek yedirip tekrar okula bırakıyordum.Çok yoruluyordum ama yediği yemekler buna değerdi. Tam düzeni kurduk derken valilik kararıyla okulların öğle araları kısaltıldı.20 dakikada yemeğe  gidip gelmenin imkanı olmadığından "beslenme çantası" uygulamamıza geri döndük. Yanına meyve , çerez, kek , börek gibi atıştırmalık koyuyorum. Öğle yemeğini okuldan erken geldiği için  evde yemeye başladı. Daha iyi oldu bence.Tam bunu hallettik derken servis arıza çıkardı. 9.00 da derse giren Tarko 8.00 da servise binecek yoksa servisimiz okula yetişemeyecekmiş.Her şeyi geçtim  lise servisi yaparken Tarkan'ı da aldığını üstelik de ön koltuğa oturttuğunu öğrenince delirdim. Derhal servisi bıraktım başka bir servis bulamadığımdan taksi ile anlaştım. Evet servise verdiğimin iki katı bir ücret veriyorum ama içim rahat.Yemek ve ulaşım sorunumuz böylelikle hallettik.
  
  Okulsal bir sorunumuz yok.Bu yıl daha bir istekli Tarko , bu da beni mutlu ediyor Cumhuriyet Bayramı ile ilgili ödev hazırlıyordu geçen haftalarda. Bana dedi ki " İremnaz şiirleri annesi ile beraber yazıyormuş.Biz de kendimiz yazalım Cumhuriyet Şiiri öğretmen bana da aferin desin " "Haydaaa bu nereden çıktı şimdi yavrum evladım internetten buluruz bir şiir işte " desem de kandıramadım. İçimde uyuyan şairi dürttüm. Sağolsun iki dörtlük yazabildik :D Tarko da okulda okumuş şiiri aferini kapmış mutlu geldi ertesi gün :) Bir başka gün ,(yine ödev yapıyoruz !) çalışma kitabı etkinliği : Atatürk ile benzer özelliklerinizi yazınız  Tarko : " Atatürk küçükken asker olmak istiyordu , ben de istiyorum. Atatürk çok planlı ve çalışkandı , ben de olmaya çalışıyorum Atatürk sarı saçlı ,mavi gözlüydü   ben değilim ama olsun .Bu çocuklar bir alem :) Bir gün de sordu " Amin alayı nedir annee?" Ben şokta ( meğer kitabında yazıyormuş ) ben cevap verene kadar o bana dedi ki "Koskoca öğretmen olmuşsun bilmiyorsun , ben senden daha iyi biliyorum geçmişi , Osmanlıda okula başlama töreni" demez mi ? Çocuk haklı gençler , dağılın :D Gelelim matematiğe , ritmik saymaya kadar her şey yolundaydı azıcık takıldı ama sonra, hemen toparladı. Anne olaya el koydu tabi ki sonuç :Başarılı :)






     Sadece dersler değil , ders dışı faaliyetler de iyi gidiyor. Ritm dersine tam gaz devam . Bu yıl bateriye geçti ve çok keyif alıyor.Bateri derslerini iple çekiyor.  Beceriyor da kerata :) Mutlu ve gururluyum. Geçen hafta kendi isteğiyle okulun halk oyunları grubuna yazılmış. İlk dersi gayet iyi geçti. Biraz yeteneklerini benden almış çocuğum , çok şükür  :P ( babanın hakkını yemeyelim dans konusunda yeteneklidir ) Yüzme dersimiz havuzun problemi ( ne havuz problemiymiş yahu :/ )   çözülemediğinden başlayamadı. Hangi faaliyeti yaparsa yapsın ben sadece ona rehberlik yapıyorum kendisi seçiyor. Kendini tanıyan , yeteneklerinin farkında olan bir çocuk Tarko doğru seçimler yapıyor.










   Okuma alışkanlığı da çok gelişti bu yıl .Her gece mutlaka kitap okuyarak uyuyor.Her pazar kitapçıda bie saat geçiriyoruz beraber ve bundan buyuk keyif alıyor.Kendi kitabını kendisi seçiyor bu nedenle de okumaktan sıkılmıyor. Bu da beni mutlu ediyor.

       

   Bütün bunlar olurken doğru yaptığı bir şeyi yanlış yaptığını farkettim. Düşen dolgularını yeniletmek için diş hekimine gitmiştik. Diş hekimimiz  dişlerini doğru fırçalamadığını söyledi. Meğer Tarko sadece fırçayı gezdiriyormuş. Çözüm olarak elektrikli fırça önerdi.Şimdi hem doğru fırçalıyor hem de bembeyaz gülümsüyor.
       
           




  Tarko'nun Diren ile maceraları bir harika. İyi ki Diren var , kardeş yerine geçti resmen. Kimi zaman kavga ediyorlar kimi zaman oyun oynuyorlar. Çok mutlulular. Tarko bazen Diren'i kıskansa da onsuz yapamıyor. Kardeşler de böyle değil midir ? Direnli maceraları ayrı   bir yazıda devam etmek üzere kapatıyorum . Evimizin neşe kaynağı Diren kedişimizin maceralarını bekleyin anacım :)
                     
                 


   Tarko'nun yazın başlayan "korku" problemi   şiddetini kaybetse de hala devam ediyor. Bununla ilgili kitaplar , yazılar , makaleler okuyorum. Değişik taktikler uyguluyorum. Onları da paylaşacağım.


 Bu aralar  blog yazamasam da instagram'da bolca paylaşım yapıyorum. Instagram çok samimi geliyor bana , en sevdiğim sosyal ağ :) Tarko maceraları da fotoğraflı ve videolu olarak #tarkohalleri tagi ile instagramda .

Takip etmek isterseniz  : @anneayca  @dtarko


İmza : Hallerden hallere geçen Tarko'nun içgüveysinden hallice hallerdeki annesi AnneAyça :)


7 Ekim 2013 Pazartesi

Bu Aralar Ben

 
     Ben ortaokul yıllarındayken oldukça içine kapanık hatta a sosyal bir kız çocuğuydum.İlkokul yıllarım ise tam tersi harika , müthiş sosyal yıllardı.Peki neden ben ortaokul yıllarında böyle içime kapanmıştım ki ?

      İlkokul yıllarında ailem ve öğretmenimin birlikte fark etmesi ile işitme kaybımın olduğu anlaşıldı.  Ben bu durumun farkında değildim fakat annem diğer odadan seslendiğinde duyamıyormuşum meğer... 8 yaşlarında başladı işitme testleriyle olan ilişkim. Kulaklıklar ,elime verilen bir buton "ses duyunca bas Ayça " telkini... İlk başlarda oyun gibiydi ."Ses duy bas, aman ne kolay " diyordum.Kabinden çıktığımda telaşlı olanlar babam annem oluyordu. "Bir sorun var " hissi. "Neden basmıyorsun , kızım ?" 
" kulağımda hep bir ses var ama benim , kulaklıktan geleni engelliyor ki " diyorum. Kendimi bildim bileli kulaklarımda bir çınlama var ve o yaşta bunu hiç anlatamadım kimseye. Bir çok doktor , bir yığın test, arkasından sonuç : sağ % 60 sol% 40 işitme kaybı . Neden : Bilinmiyor ama geniz eti olabilir. Eee napıcaz ? Biraz büyüsün geniz eti küçülür, küçülmezse ameliyat. Bekleyelim , derken ilkokul bitti.  Öğretmenim  çok ilgiliydi hic hissettirmedi. Yeteneklerim vardı. Hep değerlendirdi. Halk oyunları ekibindeydim , masa tenisi takımındaydım.Müsamerelerde  görev aldım. Tiyatro oyununda oynadım.Gezilere gittim . Ne öğretmenim ne de arkadaşlarım hissettirdiler bana işitme kaybimi ! Aksine kendime güvenim oldukça gelişti bu dönemde. Bu dönemde dudak okumayı da öğrendiğimden işitme kaybım pek anlaşılmıyordu.Hala da böyle ;)

  Ortaokulda işler pek iyi gitmedi."Biri bir şey söyleyecek de ben duymayacağım fobisi" oluştu . Hatta daha orta 1. Sınıfta ( bugünkü 6.sınıf ) öğretmen deftere bir parça  yazdırırken ben söylediği bir kelimeyi yanlış duymuş ve öyle yazmıştım. Şakak yazacağıma şafak yazmışım .Sınıfın önünde hem yanlış yazdığım hem de anlamını bilmediğim için sağlam bir azar işitmiştim.Hala gözümü kapadığımda aynı sahneyi yaşarım. Bu olaydan sonra içime kapandım ve kendimi istenmeyen biri olarak hissettim.Oysa sadece duyamıyordum ve bu benim elimde olan birşey değildi. Aksi gibi arka sıraya oturtulmuştum ve bu sıkıntımı kimse bilmiyordu. O zaman farkında değildim ama şimdi düşündüğümde aynı okulda öğretmen olan babam neden anlatmamıştı ki durumu  öğretmenlerime , utanıyor muydu ki benden ? Hiç sormadım . Müziğe ,dansa ilgim vardı.Ritmle aram çok iyiydi , ama kimseye söyleyemedim bunu.8. Sınıfta 5 oktav Casio klavye aldı babam ! O kadar mutlu oldum ki ! Beste bile yapmışlığım var benim. Ortaokul işitme kaybımı kabullenme mücadelesi , kendimi tanıma ve bulmaya çalışmakla  geçti.   Orta dereceli bir öğrenci oldum hep , sınıfım çok başarılıydı ve öğretmenler hep en iyi öğrencilere hitap ediyordu. Özellikle matematik dersi bir kabustu. Eminim 2 kolay örnek yapılsa kavrayacaktım ama hep en çalışkanlara göre işliyordu sistem. Matematikten vazgeçtim . Olmayacaktı bu iş ve ben hep öğretmen kanaatiyle geçtim bu dersi. Türkçe dersim ise iyiydi. Çok kitap okurdum. Hızlı da okurdum ,en iyi meziyetim okumaktı. Kendime başka dünyalarda yer buluyordum böylelikle. O dünyada beni istemeyen yoktu.Duyamıyorum diye dalga geçen ya da dudak okuyup okumadığımı test eden de yoktu, duymuyorum diye "sağır mısın sen? " diye çıkışan da.Aradan yıllar geçti ama insanların tavırları değişmedi.Hala dudak okumama inanmayıp "test"ten geçirenler çıkıyor arada ama beni etkilemiyor artık . O zamanlar duymadığımda "anlamadım " diyordum şimdi "duyamıyorum biraz yüksek sesle söyler misiniz ?" Diyorum. Başkalarının ne düşündüğünü önemseyecek yaşı çoktan geçtim.


  Lise yıllarım ise orta okula göre çok daha güzeldi. Derslerim gayet iyiydi çünkü kendimi tanıyor , eksiğimi biliyor evde sıkı bir çalışmayla tamamlıyordum eksiklerimi.10 saat ders çalıştığımı biliyorum üniversiteye hazırlanırken. Matematiğim bile gayet iyileşti. Kendime güvenim gelmişti. Başarılıydım ve bu başarı işitme kaybımı kamufle ediyordu. Dudak okuma ustası olmuştum. Yeter ki herkesin yüzü bana dönük olsun , duymamakta neydi ?

   Üniversite yıllarında tekrar testler yaptırmaya karar verdim. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi KBB bölümünde testler yapıldı. Teşhis : bebekken muhtemelen yüksek ateş sebebi ile işitme sinirlerim yanmış ve geri dönüş , tedavi yok ! Sensorial işitme kaybı. Havadan gelen seslerde sorun var ! Titreşim algısı yüksek.  Bu müzik ve dansa olan ilgimi açıklıyor. Ya da "neden telefonun sürekli titreşimde ?" Diye soranlara cevap niteliğinde ! Çünkü ben titreşim ve ritm duyabiliyorum arkadaş ! Dokunma duyumun gelişme sebebidir bu ki sevdiklerimle dokunarak iletişim kurmayı severim.Bu duruma tek çare işitme cihazı, gel gelelim cihaz için kalip alınamıyor çünkü kulak içi küçük :( Kalıpsız cihaz aldık ama kullanamadım, kulağımı yara yaptı.


 Bugüne kadar dudak okuma ile idare ettim. Sınıfta öğrencilerim bile " fısıltiyla konuşuyorum duyuyorsunuz öğretmenim " diyorlar :) "Duymuyorum dudak okuyorum" demedim hiç, bu da benim sırrım olsun :)  Bu aralar kulaklarımdaki çınlama arttı. Denge sorunu ve baş dönmesine de neden oluyor. Sanırım işitme kaybım da artış var.Yine test yolları gözüktü bana. Teknolojinin bu kadar geliştiği ortamda artık bana göre bir cihaz yapılmıştır umarım. 

     Bu aralar biraz kendimle ilgileneyim ki daha iyi anne, daha iyi öğretmen daha mutlu ve huzurlu Ayça olabileyim.


 Bu aralar ben böyleyim ...





Not :Durumu acıtasyona! dönüştürmemek için  okul hayatım boyunca yaşadığım kötü anıları, döktüğüm gözyaşlarını yazmadım. Konuşmam da işitme kaybı nedeniyle çok az peltek benim. Nasıl duyarsak öyle konuşuyoruz ya malum .Ama bu durumun farkında olmayanlar , yaralayanlar , ezip geçenler çok oldu... Biraz empatik olabilse herkes , dünya herkes için daha yaşanılası bir yer olacak eminim.

 Bu bir iç dökme yazısıdır sadece okuyun  lütfen yorum yapmayın...

 AYÇA


       


5 Ekim 2013 Cumartesi

Bu işler zor işler...

       

    Tarko 8 yıldır benimle...Hayatım onunla birlikte bambaşka, hep söylüyorum ya o doğdu, ben bir kez daha doğdum. Laf olsun diye değil ,  gerçekten...

   Yaklaşık 3 buçuk yıldır yalnız başıma büyütüyorum onu.Bu çocuğu beraber dünyaya getirmeye karar verdiğim insanla beraber büyütmeye devam edemedik ne yazık ki...Bu konuda çok az yazdım, belki bir gün yazarım ayrıntılı , bilmiyorum.Tek başına bir çocuğa hem anne hem baba olmak zor...Bilen bilir bunu. Etrafındaki herkes konu mankenidir.  Eğer baba da tüm sorumluluğu anneye atmışsa , anne "normal "olamaz ki ben de öyleyim bence...

      Tarko büyüyor. Bu yıl 2.sınıfa başladı. Bebekken etrafımdakiler "büyüsün dertleri de büyüyecek "derken cok haklılarmış...Bebekken çok daha kolaymış her şey...Bir birey haline gelmeye başladıkça ilgileri , istekleri, tepkileri farklılaşıyor ve insan maddi manevi yetememekten korkar hale geliyor.Kendini bırakıp daha çocuk odaklı yaşamaya başlıyor. Bu bir şikayet yazısı değil , hayatımda yaptığım en doğru seçim oğlumu doğurmaktır ve diğer seçimlerimin hepsi şu an yaşadığım zorlukların  "anası"dır.Bir secim yaparsın ve bazen sonuçlarına bir ömür boyu katlanırsın.Bende de durum bu...





     Okul hayatımız bir başladı pir başladı, 3 haftayı devirdik bile...Bu süreç içerisinde hala düzen problemi yaşıyoruz ve umarım haftaya her şey yoluna girmiş olacak...Kendi yoğunluğumdan , ne kadar kontrol etsem de , Tarko'nun dersleriyle yeterince ilgilenememişim demek ki ritmik saymalarda problem yaşadık. 3'er ritmik sayma 4'er ritmik saymalarda takılmış.Öğretmeni de "yarın çalışıp gelmezsen seni sınıfıma almam "demiş .(Bu cümle ayrı bir tez konusu ) Ağlamaktan şişmiş gözlerle geldi eve. Kahroldum , ben de onun yaşındayken 3'er ritmik saymalarda takılıyordum.Tipi benziyor tamam bu yönü de mi benzeyecek yoksa? Olabilir matematik dehası olmasa da olur dedim içimden. Ama biliyorum ki çalışırsak yapar. Bunun üzerine önce biraz konuştuk .Kendisini tembel hissediyordu ve ben yapamam demeye başladı. Eyvah! Güven problemi bir oluşursa yandık ! Buna izin veremezdim. Kendisini bir başkasıyla kıyaslamaması gerektiğini geçmesi gerekenin yine kendisi olduğunu söyledim" Eğer yaptığın hataları düzeltirsek kendini geçersin , geçmek istiyor musun ?" Dedim .Hırsla ve ayağını yere vurarak "geçeceğim " dedi! Evet işte bu! Karşımdaki küçük adam benim oğlumdu ve aslında ritmik saymayla değil hayatla mücadeleyi öğreniyordu.Ona hiçbir vaadde bulunmadım. Kendisini aşmanın vereceği duygusal tatmin ona yetecekti. Bütün bir gün çalıştık. Ritm tuttuk , oyunlar oynadık ve Tarko mantığı kavradığı an işi bitirdi.Kendisini aşmıştı. Mutluluktan ve hırstan ağlayarak uyudu , doğru mu yaptım bilmiyorum ama, biraz hırs önemli bence. Ertesi gün okulda öğretmenine kendisi giderek, çalıştığını ve okumak istediğini söylemiş.Öğretmeni de kocaman bir öpücük ve aferinle cevap vermiş. Tarko kendisini aşmanın bir başkasını aşmaktan daha önemli olduğunu ritmik saymayla birlikte öğrenmiş oldu. Başkalarının başarısızlıklarını kendi başarısıyla kıyaslayan bir çocuk olsun istemiyorum.ya da tam tersi , kendi başarısızlığını bir başkasının başarısıyla kıyaslayan. Ayrıca bin bir vaadle ders çalışanlardan da olmamalı, kendisi için yapmalı. Ertesi gün okulda öğretmeninden aldığı aferin kendisine güvenini geri getirdi.Ona en büyük ödül oldu.





   Bu hafta Tarko açısından yoğun geçince ben de ona bir sürpriz yapmaya karar verdim. Kendisini aşmış ve planlı bir öğrenci olmak için çok ciddi adımlar atmıştı. Karşımdaki henüz 8 yaşında bir çocuk yani daha oyun çocuğu ve kaç yaşında olursa olsun herkesin oyuna ihtiyacı vardır.Bu düşünceyle, gece Tarko uyuyunca yine sarıldım toyzshop internet sitesine.Bu aralar kutu oyunları na  merak salan Tarko'ya çok istediği  Angry Birds  kutu oyununu sipariş ettim.Buna bayılacaktı.Hafta sonu arkadaşlarıyla bir araya gelecek ve bu oyun ile keyifli vakit gecirebilecekti. Hemen hediye paketi ve hediye notu ilave ettirdim.




  Toyzshop kargomuz dün geldi. Tarko çok sevindi.Dün akşam arkadaşlarıyla çok keyifli vakit geçirdiler.Bu oyun çok popüler ve çocuklar gerçekten çok eğlendiler.Yorucu geçen bir haftanın sonunda Tarko eğlenmeyi haketmişti. Tarko mutlu ben mutlu. Ve evet dünya benim için oğlumun etrafında dönüyor. Gerisi boş. 


   İmza : bazen hayat çok  "bu işler zor işler"    tadında diyen , Tarko'nun zor kadın  annesi AnneAyça


    

19 Eylül 2013 Perşembe

"Ocaam çok güzelsiniz beyaa"

   
        Yaz tatiline girmeden önce , bir çok şehirde çoktan düzenlenen ortaokul /ilkokul ayırma işlemi nihayet yapılmış , görev yaptığım okul ilkokul olunca, biz de kadro olarak yakındaki bir ortaokula geçmiştik. Öğrencilerin olmadığı seminer döneminde olduğu için bu geçiş , o zaman pek bir şey ifade etmemişti benim için. 

   

     Okullar açıldı. Yeni okula  ; yeni idare , yeni öğretmen arkadaşlar , yeni öğrenciler ve 29 saat dersle merhaba dedim. 8 yıldır bir  küçük lojman okulunda görev yapan bana bu kocaman 87 öğretmenlik okul çok büyük , karmaşık ve korkutucu geldi. Öğretmeniz , elbetteki her yerde görev yapacağız, ancak biz de robot değiliz ki birden bire alışalım bu değişikliğe ! 3 farklı ortamdan gelen öğrenci grupları , hepsinin ailesi, kültürü o kadar farklı ki...Bu kadar farklılığı bünyem hayretle karşılıyor. Asker çocukları , memur çocukları , esnaf çocukları, roman çocukları hepsi bir okulda ve belki de çoktan olması gereken oluyor. Biz sakin küçük olaysız okulumuzda o kadar alışmışız ki dinginliğe , bu hareket ve hararet yordu beni 4 günde. Fanusun içinde görev yapıyormuşuz meğer!  Toplum kendi kendisini ayrıştırmaya çok müsait maalesef ! Herkeste bir panik var ! Önyargı cümleleri havada uçuşuyor ! Bir müdür toplantı yapıp mahalle belirterek oradan gelen öğrenciler belalı, başınıza bela almak istemiyorsanız kendinize dikkat edin diyor, kin tutarlar dışarıda da devam ettirilir diyor...Korkuyorum... Sonra bizim fanus okuldaki öğrenciler için ukala diyor. Geçen yıl da orada okumuş olanlar için ise "kendi öğrencilerimiz " diyor. Bir kere hepimiz artık bu okulun öğretmeniyiz ya da bu öğrenciler hepimizin öğrencisi dediğini duymadım...Korkuyorum , ilk defa ürktüm, öğrenciden , sistemden , ders saatinden değil idarenin korkaklığından korktum...Çünkü korkaklar en ufak bir problemde yarı yolda bırakmaya çok müsaittir insanı... Oysa öğrencilere baktığımda çok da korkulacak bir şey yoktu bence... Neden bu önyargı  , ayrıştırma,  ötekileştirme ??!

  Bugün yeni okulda ilk nöbetimi tuttum. Öğrencilerle bizzat iç içe bir gün geçirmiş oldum. Nöbet tuttuğum koridorda , müdürün " aman haa dikkat edin , uzak durun  " dediği gruptan bir sınıf da vardı. 12 yıllık öğretmenlik hayatımın en şenlikli nöbetini tuttum diyebilirim. Bütün bir tenefüs boyunca 9/8 lik ritm dinledim :D hala beynimde " abe kaynana naptın bizeee " ve " mahallenin güzeli sezen " çalıyor. Gözümün önünde durmadan oynayan , iki adım bir göbek atan kızlar , oğlanlar var. Çok tatlılar , vallahi ben bayıldım onlara :) Sanırım onlar da bana bayıldı:) bir tanesi geldi dedi ki   "    ocaamm çokk güzelsiniz beyaa " :D  ben de dedim ki " sen daha güzelsin beyaa" nasıl hoşuna gitti anlatamam ! Çocuklar  sevgiyi anlıyor, onları oldukları gibi kabul ettiğimi anladılar. Sınıfın en haylazı Ahmet'i ( Aamet diyor kendine ) bağladım . Sen benim yardımcımsın bu sınıf senden sorulur dedim " oocaamm siz neycisiniz bizim derse siz giriversenize ben çok sevdim siz çok iyisiniz beya " demez mi ? :) " bizi eep eziyola istemiyola, siz benlen konusuyonuz adımı bile sordunuz " dedi içim eridi gitti. Adını sormam bir lükstü onun için.  Çok farklılar , çok güzeller , çok eğlenceliler :D her sıra bir darbuka onlar için ! Bir o kadar da yetenek abideleri bu veletler. Kazanmak gerek, bir yerden bu çocukları , kazanmak gerek diyordum hep içimden merdivenlerden inerken ,öfke dolu bir bakış ve yüksek sesle bağıran müdür muavininin sesiyle irkildim. Zor, çok zor böyle dedim...


  Yeni okul benim için yepyeni bir deneyim olacak. Alışamadım ama alışcağım elbet.  Bu şaşkın hallerim de geçecek herşey gibi... Zor da olsa bence değişiklik güzel şey...

 




 Ben cephesi böyleyken Tarko cephesinde işler yolunda ;) Geçen yıl ne kadar eziyet çekmişiz bir kez daha anladım. Bu yıl Tarko'nun okulu tam gün oldu yani 9:00 -15:00 .Bu zamanlama gerçekten de çocuklar için en iyisi. Her şey çok  düzenli oluyor.Sabah kalkıp kahvaltı ediyor 8.30 civarı servisle okula gidiyor. Okulda saat 10:00 -10:20 arası uzun teneffüs oluyor beslenme çantasına meyve ve çerez koyuyorum onları yiyor. Saat 12:30- 13:30 arası öğle yemeği saati. Saat 15:05'te de okul bitiyor 15:40'da evde oluyor. Yorgun argın eve gelen Tarko'yu Diren kapıda bekliyor oluyor :) Biraz boğuşuyor oynaşıyorlar ardından meyvesini yiyip biraz çizgi film izleyip saat 17:00 gibi derse oturuyor. Saat 19:00 da akşam yemeği yiyoruz. Yemekten sonra kalan dersi varsa yapıyor , biraz oyun oynuyor ve saat 21.30 da da kitabını okuyup uyuyor. Bu düzene ben bayıldım. Öğle yemeklerini çok sorun ediyordum.Her gün beslenme sorunsalı beni yoruyordu. Sonra lojman restaurantı çocuklar için tabldot çıkarmaya başladı.  Ben de zil takıp oynadım resmen. Sıcak yemek gibisi var mı ? Üstelik çok güvenilir , sürekli denetimde olan bir yerde yiyecek yemeğini oğlum. Her öğlen onu alıp lojmana götürmem gerekecek , ama olsun , nasıl olsa vaktim var.Annelik 7 /24 mesai , mezara kadar fedakarlık değil mi ?








 Okullar başlayınca kurs hayatımızda başlıyor normal olarak ;) Tarkan'ın yaz döneminde başladığı yüzme kursu kış döneminde de devam edecek.Tarko çok sevdi yüzmeyi, öğretmenleri de yetenekli gördüler umarım başarılı bir spor hayatı olur. Geçen yıl başladığı ritm eğitimi bu yıl da devam edecek.İlk dersi yaptı bile :) geçen yıl Darbuka ve Bongo'dan sonra bu yıl Bateri'ye geçti kuzum, bakalım bu tutku ne zamana kadar sürecek ? Umarım hiç bitmez, ben çok istiyorum bir enstrüman çalmasını ,kendisi de hevesli, gerisini zaman gösterecek.  Bunun dışında İngilizce kursuna yazdırdım ancak, pek çok ingilizce öğretmeni arkadaşım erken olduğunu söylüyor fakat okulda ingilizce dersi var ve özel okulların verdiği eğitimi düşününce kararsız kalıyorum . Şimdilik başlayacak ama zorlar ya da yorulursa bırakır , sonuçta  istemediği hiçbir kursa gitmiyor.

  2013/2014 eğitim öğretim yılı bizde böyle şenlikli başladı.  Umarım herkese mutluluk ve başarı getirir.


İmza : Tarko'nun 9/8 lik ritmle derse uğurlanan  öğretmen  annesi AnneAyça  :) ♥

1 Eylül 2013 Pazar

Barış İçin El Ele #barışiçinelele

         

     

   

  Savaş çanlarının çaldığı,  insanların bir kısmının savaş çanını çalanlarla bir olduğu şu günlerde , barış bir ütopya mı zihnimizde? 


    İnsanın olmadığı fakat diğer tüm canlıların olduğu bir dünya düşlüyorum. Doğa kanunu işliyor ve her canlı bu kanuna uyuyor yaratılış gereği. Her canlı birbiriyle uyum içinde , barış içinde yaşayıp gidiyor.  Bu dünyada barış diye bir kavrama gerek yok ! Çünkü savaş yok ! Bu kavramları ortaya koyacak, düşünerek kendini diğer canlılardan üstün tutan bir canlı, yani insan yok ! İnsan eğer kendisiyle, diğer insanlarla ve canlılarla yaşamayı beceremiyorsa ,olmaz olsun !


    Ama oldu ! İnsan diye bir canlı var ! Kendisiyle barışamadığı, dünyaya geliş amacını anlayamadığı için, kendi de dahil olmak üzere tüm canlıların yaşamlarını gasp etmeye başladı insan ! Daha çok para , daha çok güç , daha çok hakimiyet hırsı ile varlık sebebini unutup bambaşka bir varlığa dönüştü insan ! En yırtıcı , en vahşi hayvanın yapacaklarını bile solda sıfır bırakacak vahşetlerin faili oldu insan! İnsanın insana yaptığını başka hiçbir canlı yapmadı , yapmıyor !


   Peki neden bu hırs , bu öfke ? Mutluluk ve huzuru maddiyatta aramanın  sonucu bu ! İnsanın kendisini sevememesinin bir sonucu ,kendisiyle bir türlü barışamamasının bir sonucu.Hani bir söz var ya " Herkes kendi kapısının önünü temizlese tüm şehir temizlenir "diye, işte insan ilk önce kendinden başlasa , ilk önce kendisiyle barışsa , dünya da barış ve huzur içinde olacak. Peki ne zaman ?  İnsan , insan olmanın gereğini yapabildiği zaman , kendisiyle birlikte tüm canlıların yaşamlarına saygı duyabildiği zaman , devlet adı altında kurulmuş siyasi oluşumların insanlığı yok sayacak tutumlar içerisinde olmadığı zaman , herkesi gerçekten eşit tutabildiğimiz zaman , bir insan yavrusuyla hayvan yavrusunun yaşam hakkını eşit sayabildiğimiz zaman , düşüncelerimizi rahatça ifade edebildiğimiz zaman, gerçekten sevebildiğimiz zaman . Savaşı , hem içimizde hem dışımızdaki savaşı , sonlandırabildiğimiz zaman.


    Bu duygu ve düşünce içerisinde olan ya da geçmişte bu duygular içinde olmuş kişiler gibi , gelecek nesile bırakmak istemiyorum ben bu görevi ! Eğer gelecek nesil barış içinde olacaksa , bizim atacağımız adımlarla olacak! Şimdi,  hem şimdi hem gelecekte Barış için el ele olma vakti !

 Ver elini insan kardeşim hep birlikte barışı getirelim !

 İmza :Barış gününde ilk önce kendisiyle barışan anne , AnneAyça...