10 Kasım 2014 Pazartesi

Olmasaydın, olmazdık !


        
 Turkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Kurtuluş savaşının lideri,önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 76. yılı bugün. Her geçen yılda onun önderliğini, liderliğini, devlet adamlığını daha çok arar olduk.
  "Beni görmek yüzümü görmek değil "derken fikirlerinin benimsenip geleceğe aktarılmasının önemini vurgulayan mükemmel bir insandir o. Atatürk'ü tanimali anlamali ve fikirlerini özümsemeliyiz. Kimdir Atatürk? dendiğinde verdigimiz cevap artik "Ulu Önder" tabirinden uzaklaşmalı .Salt 10 Kasimlarda anacağımız 3 kelime isimden oluşan bir put değildir Atatürk ! O üç kelime icinde özgürlük,  adalet,bagimsizlik ama kosulsuz sartsiz bagimsizlik, eşitlik, vicdan, insan hakları,  cocuk haklari, kadina saygi , hakliyi haksizidan hangi sartlar altinda olursa olsun ayiracak bir adalet, vatan sevgisi, kararlilik, barış, insanlik saygisi, hayvan sevgisi, çocuk sevgisi, ağaç sevgisi ,insan yararina, doğa yararina dünya barışı yararina akliniza gelebilecek her türlü anlami barındırır. Mustafa Kemal Atatürk bunların hepsi demektir.

 Mustafa Kemal Atatürk'u anlamaya , tanimaya her gecen gün daha çok ihtiyacimiz var. Onun öğretmenleri olarak bizler "fikri hür , vicdanı hür nesiller" yetiştirmeye daha cok gayret etmeliyiz. Siz sevgili öğrenciler Mustafa Kemal'in Cumhuriyeti emanet ettiği gençlik sizsiniz! Onun ilke ve inkilaplarini en iyi şekilde öğrenmeli ve yasatmalisiniz ki Cumhuriyet de sonsuza dek yaşasın !

 Her 10 Kasımda Atatürk'ü anarken bir insanın aramizdan ayrilisina duydugumuz üzüntüden dolayi basimiz onumuzde egik degil , tam tersi böyle bir liderimiz olduğu ve onu anladigimiz icin gururla basimiz dik olmali! 
  Herkes bir kez daha tekrar anlamali ki bizler herseye ragmen onun sayesinde şu an özgür bir ulkede yaşiyoruz ! O yüzden bir kez daha diyoruz ki "Olmasaydin olmazdik"!
 Büyük insanların büyük sözlere ihtiyacı yoktur ! Yaptıkları onların buyukluklerini anlatmaya kafidir ! Mustafa Kemal Ataturk ! Büyük insan , gercek lider , seni şükran ve minnetle anıyor , özlemle arıyoruz! Ruhun şad olsun                                                 
                                

30 Ekim 2014 Perşembe

İsteyenin bir yüzü !

 
      Normal olanı istemek hep mi ütopyaydı bu ülkede?

    Yoksa normal olan anormaldi de bilmiyor muyduk ?

    Kardesim özgür olmak istiyorum ben ! Sokaklarinda can güvenliği olan bir ulkede yasama hakkimi istiyorum. 

 Dogusuyla batısı arasında sadece yerel saat  farkı olan bir ülke istiyorum.  Doğu kan ağlarken batinin gobek attığı bir ülke olmamali benim yaşadığım. Insanlar huzurlu olsun istiyorum . Mutlu olsun , ama gerçekten mutlu olsun. Ayristirilmasin , otekileştirilmesin , gerçekten yaşayabilsin istiyorum.  Yaşamak sadece nefes almak mı ? Eğer sadece o olacaksa da ülkemin heryerindeki insanların özgürlüğü solumalarını istiyorum. Kardeşliğin adı düşmanlik, uzlaşmanin adı savaş olmasın istiyorum.  Barış gerçekten kalplerde olsun istiyorum.  Kin ve nefreti insan belleklerinden hatta mümkünse genlerinden silmek istiyorum. Insanların kendi içindeki bencilliği , nefreti , kötüyü bilip onun yerine tam tersi olan iyiliği güzelliği secmelerini istiyorum.    Bunu herkes ama herkes için istiyorum.  

  Devletlerin olmadığı , siyasetin insani kullanmadiğı bir dünya istiyorum.  Her türlü sistemi kokuşmuş olan bir devlette şans eseri yasamak değil , yaşam hakkimin herşeyin üzerinde tutulduğu bir ülke istiyorum. Kendi cocugumun bir gün ekmek almak için evden çıktığında disarida her ne yaşanıyor olursa olsun sağ salim eve geleceğini bildiğim bir devlet istiyorum.  Haberlerde insanlarin ekmek derdine öldükleri bir ülkenin sadece korku filmlerinde izlenebileceğini bilmek ve bunun sadece senaryo olduğuna inanmak istiyorum.  İnsanların arkalarindan konuşmanin arkadan vurulmasi kadar olmayacak bir şey olmasini istiyorum. İnsanca yaşamanın ütopya olmadığı bir  hayat istiyorum. Sadece kendim icin değil tüm insanlik adina istiyorum. 

  Bir öğretmen olarak derste anlattiklarimla gerçek hayatta olanlarin celişmedigi bir demokraside yaşamak istiyorum.  

 Diyarbakır'da yaşayan arkadasimla telefonda konuşurken yaşadığı onca olumsuzluğu göz yaşları icinde bana anlatmasini değil , bak biz buradayken gel buralari da gör dediği konuşmalar yapmak istiyorum. Bu ülkede yaşanan olumsuzluklarin yine bu ülkede yaşamanın fitratinda olduğunu düsünen siyasilerin olmadığı bir ülkede yaşamak istiyorum. 

 İnsanlarin bencilliklerini, nefretlerini birbirlerinin yüzüne ahlaksizca dökebileceklerini sandiklari yerin ancak cehennem olabileceğini düşünmek istiyorum. 
  
 Çocuğum nasıl bir ülkeye büyüyor diye endişeyle yaşayan ebeveynlerin değil , geleceğe guvenle bakabilen olgun insanlarin yaşadığı bir ülke istiyorum.

Aşk,  sevgi, güven , sadakat, aile, mutluluk, huzur gibi  uzun zamandir içleri boş olan kelimelerin içinin en güzel değerlerle dolmasını istiyorum.  

 Sadece kendim için değil , insanlik için  istiyorum. 

İstemek yetmiyor biliyorum ama yine de ben bir gün iyilik, guzellik ve insanlik adina her istedigimizin  olabileceği bir dünya istiyorum.

Isteyenin bir yüzü !

Ayça,  isteyen yüzsüz dişi kişi !

6 Ekim 2014 Pazartesi

Akışta Kalmak İyileşmektir...


    Herkes gibi devam ediyorum yaşamaya.   

   Telaşlarım var, endişelerim , sevinçlerim , heyecanlarim, umutlarım,üzüntülerim, yüklerim , kaçışlarım , yok saydiklarim ,  
varettiklerim,mutluluklarım, yapabildiklerim, yapamadıklarım , içimde kalanlar , yoluma çıkanlar , yolumdan çıkanlar...

 Var da var...  ve iyi ki varlar,  ben de onlarla varım çünkü. Eskiden bunların hepsini birden kontrol etmek isterdim.  Kontrol ettiğim sürece mutlu olacaktım çünkü. Bunun ciddi bir bağımlılık olduğunu anlamam ise oldukça zamanimi aldi. Ne zaman kontrol etmeyi bıraktım , akışta kalmayı ögrendim, kaderimi sevdim ve kabullendim gerçekten özgür oldum ben.

 Neden ben yerine , olmasi gereken olur demeyi öğrendim.  Ben ne zaman mutlu olacağım yerine ben hep mutluyum , mutluluk koşullara bağlıysa mutluluk değildir demeyi öğrendim. Insanlarin sözlerini , düşüncelerini ve davranislarini degistirmeye calismanin bazen mümkün olmadığını onun yerine beğenmediğimi umursamamayi , dinlememeyi ve böylece insanları kendime yük etmemeyi öğrendim.  Laf olsun diye değil gerçekten bardağın dolu tarafına bakmayi ve onunla mutlu olmayi öğrendim. Yani kısacası kendini kabullenerek kaderini kabulleniyor insan.  Kendisini sevmeye başladığında evren de onu sevmeye başlıyor aslinda ve bir şekilde olumlama ile herşey pozitiflesmeye başlıyor. Ancak bu sihirli bir el değmiş gibi değil bizzat insanı acitarak, kanatarak, dipsiz kuyulara düşürerek isyan ettirerek oluyor. Ama oluyor. Ve oldu . Çok şükür ki oldu...

Dünya bu kadar bedbahtken , insanlar ölüyor öldürülüyorken , adaletsizlik had safhadayken , cocuklar ölüyorken , haklar sadece guclunun elindeyken ve ulke bir ampul tarafından bu denli karartiliyorken ben bu kadar optimist nasıl olabiliyorum ? Hiç mi isyan etmiyorum ? Klasik kaderci miyim ? Bu kadar acı cektirilen insan , hayvan ve ağaç varken mutluluğu seçecek kadar bencil ya da saf mıyım ? 

 Tabi ki hayır ! Ancak bu yaşananlar yeni değil ! Insan maalesef kötü!  Insan kendini gercekten degistirmek istemedikce de bu düzen değişmeyecek ! Değişim bir insanla baslayacak ve insanlik değişecek bence ! Bencilliginden, egosundan sıyrılabilecek kaç insan var ki ? Benim tanıdıklarım içinde öyle az ki ! Keskeleri sevmiyorum kendim için ama bu dünya icin keskelerim oldukça fazla ! Hiçbir canlinin hicbir sebeple ölmeyi haketmedigini dusunuyorken ve bununla ilgili kiminle konuşsam hep aynı şeyleri söylüyorken bu kadar insani katleden kim ? Devletler ve siyasetin olmadığı bir dünya istiyorum.  Insanlarin güvenliği için kurulmuş devlet adı verilen bu oluşumun artık misyonunu yerine getirmediği gün gibi ortada!  Bu kadar vahşetin kiyimin aciklamasini bana baska türlu yapabilcek olan varsa buyursun...

 Islam dünyası kendi içinde müthiş bir calkalanma ve katle sahne olurken kendi peygamberinin hicbir vasiyetini yerine getiremiyor olmasi ne ironidir böyle ! Bu kadar katle girişen sözüm ona muminler acaba veda hutbesini okumamislar midir ? Bu kadar çelişkili bir ortamda kendini gelistirememis cahil insanlarin dayatması altindaki dönüştürülmus bir seydir bugun din adi altinda dayatilan ! Ve ben o dayatilan dinden değilim ! Ben kan akitmayin, hak yemeyin, üstünlük taslamayin , sevgi dolu olun , ayristirmayin , herkesi kucaklayabilin , merhametli olun , haksizin yaninda olun , yaradilan hersey yaradanin bir parçasıdır her canli evrendir diyenin yanindayim. Adı ne olursa olsun bunun peşindeyim. Kan akitilarak ibadet olmayacağının dusuncesindeyim. Bunu seciyorum kendi irademle, kalbimle ve ruhumla . Bunun adi neyse ben ona inanıyorum.  Yaratanı ve onun bir parçası olan kendimi çok seviyorum. Tüm canlilari da ayni sebeple seviyorum.

 Insani duygulari seviyorum. Ama olumlu olanlari yaşamayı seciyorum. Umutlu olmayı,  mutluluğu , kahkaha atmayi , vicdanli olmayi, sevgi dolu olmayi, aşkı , sevmeyi, aşkla sevişmeyi, evlat aşkını , büyümeyi , deliliği...

  Akışta ve "an"da kalmanin mucizevi iyileştirici gücünü tattim, tadıyorum. Bu farkindaliga varmış insanlar cogaldikca dünya her canlı için daha yaşanilir bir yer olacak biliyor ve hissediyorum. Bir gün gerçek "insanlık" kazanacak ve dünya iyileşecek.

      

Imza : Akışta kalan,  gecmisi ve gelecegi bosvermis "şimdi" de mutlu insan kişisi ...

11 Eylül 2014 Perşembe

Biraz şans , bütün isteğim buydu...

 
      Bir süredir şu hayattaki en zor şeyin bir çocuk büyütmek olduğu fikrimi daha bir sahipleniyorum.
 
    Herkes yaşadığını bilir elbet ama benim yaşadıklarım da azımsanacak gibi değil. Hal böyleyken "ulen ne var alt tarafı çocuk büyür gider , ne kasıyon " diyecek kişiler de olacaktır.  Amma velakin ne kadar fikri zikri değişen bir insan olsam da bu konuda acayip sabitim. Bebekligi , ağlaması , hastalığı , emmesi , maması , kreşi ni dert ettiğim günler var ya , ondan istiyorum ben !  "Ayyy anneaaa bu benim veledi şahane hala çıngırağini sallaamiyooaaaa bouuuuu " diye yaptığım telefon ağlamalarina geri dönmek istiyorum. Çocuk büyüdükçe dert de büyüyor, en güzel günlerin bunlar kiymetini bil , büyümesin hiç diyen teyzelerrr nirdesinizz göğsünüze yaslanıp ağlamak istiyorum. 
 
    Bu kadar girizgahtan sonra gelelim mevzumuzun temeline.  Nedir beni bu kadar dellendiren ? Annelikte uff puff hallerinin nirvanasına taşıyan ? Tarko 'nun okul sorunsalı desem mesela anlarsiniz azıcık kanımca.  Öğretmen anneyim ve evet okullardan nefret ediyorum. Bunu açmam gerekecek biliyorum , bu konu ve sistemle ilgili pek çok yazi yazdım, yazarım, yazacağım. İnsanı sadece belli kalıplar içerisine sokmaya çalışan kişisel özelliklerine değer vermeyip kalıba girenlere "canım , cicim " diyip kalıp dışındakilere "tü kaka"diyen bir sistemden ve onun uygulama üssü olan okullardan nefret ediyorum.  Ülkemizde insanları sadece meslek sahibi yapmayı hedef edinmiş , sınavlarla insanlari mesgul ederek elestirel düşünme ve sorgulama mekanizmalarini gelistirmeyen ve sonuçta da kimse kusura bakmasın  meslekli unvanlı "koyunlar" topluluğu ortaya cikarmaktan öteye gidemeyen bir eğitim sistemi var. Maalesef ki ben de bu sistemin içinde carkin dişlisi olmamaya yemin etmiş çoğu kişi tarafindan sözüm ona "Milli Eğitimin yüz karasi " ögretmeniyim... Bir öğretmen olarak mevcut sistemle yıldızım bir türlü barışmazken , oğlum maalesef aynı sistemin yeminli uygulayıcısı olan bir öğretmenin öğrencisi oldu. Konuyu daha da açıp sinir sistemimi bozmak istemiyorum.  Yaşadığımız onca olayı sırf mevzu bahis öğretmenin şu an ona bayılan öğrencilerine duyduğum saygıdan ötürü anlatamıyorum.  Ama aynı saygıyı keske öğrenme güçlüğü çeken ögrencisinin velisine veli toplantisinda gosterebilseydi öğretmen hanım. Mesela biraz sevecen olsaydı azıcık sarilsaydı o çocuğa ne kaybederdi öğretmen ögretmenliğinden. Carpim tablosunu verilen sürede ezberleyemedi diye beden eğitimi dersine girmeme cezasi vermeseydi mesela başka bir öğrencisine.  8 yaşında bir çocuğu yaramaz sirasina oturtup da adam edeceği fikrinden vazgecseydi mesela hocaaanimmm ! Ya da kapı dışarı attığı her çocuk için kendi sinif hakimiyeti hanesine koca bir sıfır eklendiğinin farkinda olsaydi. Ama olamadı, olmayacak da ! Onu o sınıfta birakip oğlumu alip mutlu olacağına inandığım başka bir okula verdim. Ama aklım hala o sınıftaki kalip dışında olan diğer "değişik "çocuklarda !

Tarko için yepyeni bir okul süreci başlayacak ve umarım bu defa şans yanında olur. Çünkü bu kadar kokuşmuş bir sistemde her anlamda şansa ihtiyaci var tüm çocukların.  

 Herşey geçiyor, tüm sıkıntılar bir şekilde atlatılıyor da çocuk söz konusu olduğunda bir başka endişeleniyor insan , anneliği ifade edecek bir sözcük bulamıyorum çoğu zaman.

  Geçenlerde bir arkadaşıma dedim ki " annelik bana göre değil çok zorlanıyorum " Aslında annelik değil beni yoran , zorlayan. Şartlarımız. Yoksa elbette ki maddi manevi sıkıntılarımiz olmasa hepimiz mükemmel anneleriz.  

  Kimbilir daha neler göreceğiz , bırakalım en kötüsü bu olsun da güzellikleri karşılayalim biz.  Dünü dünde bıraktım yarın için umutlu olmayi seçiyorum.

 Ve yarin için kendim dahil herkese şans diliyorum. Keza bu ülkede en çok ona ihtiyaç var. 

 Tüm ögrencilere, öğretmen arkadaşlarıma ve velilere  şans dolu bir eğitim yılı dilerim.  Öğretim nasıl olsa olacak ;) 

 İmza: Ayça şans dileyen bedevi örtmenanne...
 
   

29 Ağustos 2014 Cuma

Hayat Kısa..






      Dün bütün gün evde yattım. Hava elektrikliydi ve böyle havalarda depresif ve migrene yatkın oluyorum.  Ben de mümkün olduğunca az insanla görüşüp atlamaya çalışıyorum böyle zamanlari , kendimle kalıyorum yani anlayacağınız.

     Bu sabah ise düne göre daha enerjik uyandım. Bazen moralim bozuk olsa bile seçimimi pozitiflikten yana kullanıyorum bir süredir. Dün gece moralimi bozacak pek çok sebebim olmasına rağmen, hayatımın en kötü günlerini , hastaneden hicbir zaman cikamayacagimi sandığım çaresiz zamanlarımı düşünerek, şimdi yasadigim derdime şükrettim. Böylece kafama taktigim dertler de dert olmaktan çıktı.  Çünkü o caresiz zamanlarda şöyle düşündüğümü hatirliyorum. Keşke sokakta tek başıma yürüyecek gücüm olsa da cebimde beş kuruş olmasa. Hayat insanı eğiten, büyüten koskoca bir okul aslinda. Kendi hayatimizdan kendimize pay çıkarmayı öğrenmeye başladiğımizda büyüyoruz, farkindaligimiz artiyor ve eski biz olmaktan çıkıyoruz.  Işte,  ben de her geçen gün hayat okulunda büyüyorum, herkes gibi. .

  Yukaridaki görseli bugün öğle saatlerinde paylaştım instagramda. " Dün dünde kalsın , bugün secimlerinle varsın " yazdım altina da. Güzel,  mutlu bir günü seçmiştim. Ne olursa olsun an 'da kalacaktım ama sadece bizim seçmemiz bazen yetmiyormuş onu da anladım.Aldığım bir haber seçimimi zora soktu. Kara haber tez gelir ya kuzenimin henüz lise cağındaki kızı intihar etmiş.Şoktayım. Son iki yıldır gorusmesek de elime doğmuştu çok üzgünüm. Şu an yoğun bakımda, neden mutluluğu seçmedi diye düşündüm . 13 /14 yaşlarındaki bir çocuğu bu noktaya ne getirebilir ?! İnsanlarin yasadiklarindan , hastaliklarindan , başlarina gelenlerden kendime şükür cikaranlardan değilim.  Hayat kısa belki klişe olacak ama hicbir sey  dert edecek kadar büyük değil , insan hayatından daha da önemli birşey yok. Dua ediyorum şu an Allah ailesine bağışlasin diye. Empati kurmak öyle zor ki kuzenimin yerine koyamadim kendimi. Evlat acısı göstermesin yaradan kimseye.

    Hayat sürekli bir mesaj veriyor bize ve diyor ki degerlisiniz , sizden önemli bir sey de yok. Başımiza gelen her olumsuzlukta kendimize bunu hatirlatmaliyiz. Yoksa kayiplar yerine getirilemez değerde olabiliyor.


 İmza : Ayça , hayatın kısalığının  farkında,  kuşların peşinde dişi insan kişisi...


             

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Sil Baştan

   Nerden başlasam , nasıl anlatsam...

 Bir gittim, pir gittim sonra yeniden sil baştan geldim ben.

  Uzaklaşmak, bazen uzaktan izlemek , kendine bile uzak kalmak istiyor insan . Tam da bu haldeyken, ben neyim ,kimim, napıyorum, yaptığım şeyler gercekten ben mi ? Diye sorgularken bir gece vakti , bağımlılığım var mı ? Olmazsa olmaz dediğim , gerçek olmayan şeyleri hayatimdan çıkarıp sadece kendim olarak kalabilecek miyim?  Diye sorgularken kendimi ,yaklaşık 5 dakika içinde tüm sosyal medya hesaplarımı, blog dahil , kapatıp çekip gitmiş buldum bu sanal dünyadan. Amacım kendimi denemekti denedim .Uzaklaşmaktı uzaklaştım. Az ötede istediğimi yapmaktı yaptım. Kapitalist düzenin dayatmasına uymuş blog dünyasından sıyrılmaktı sıyrıldım. 

İzledim , okudum , dinledim , seyrettim , sorguladım , anlamaya çalıştım ve sonunda yapmak istediğim şeyi yapmak için yeniden buradayım.O istediğim tek şey : YAZMAK ! Süslü püslü ,  bol çekilişli  ,reklamlı, takipcili bir blog değil derdim; hoş eskiden de değildi ama blog dünyası firmalarin yeni gözdesi olduğundan beri, takipcin kadar konuş anlayışı yerleştiğinden beri , daha bir bu amaca sahip çikmak istiyorum.  Çünkü burası benim dünyam ve özgür olmak istiyorum.  Canım ne isterse onu yazmak. Kimseye hesap vermemek ,canımın istediği kadar yazmak istiyorum. Beğenmeyen dinlemesin istiyorum. 

  2012 de bu blogu açarken yazdığım "merhaba" yazısı ile en son yazdığım yazıya kadar aradaki yaklaşık 2 yıllık süreçte ne kadar büyüdüğümü , değiştiğimi farkettim. Başka bir yerden bakıyorum artik hem kendime hem dünyaya . Geldiğim noktayı seviyorum. Olduğum beni seviyorum.  Beni şimdiki ben yapan herşeyi seviyorum. Hayatimda iz bırakan , bir yerden dokunmuş, dokunmakta olan herkesi ve herşeyi seviyorum. Kısacası kaderimi seviyorum ( amorfati) .

Yazacak  , kelimelerim yettikçe anlatacak çok şeyim var. Yazıya dökülen yaşanmisliklarim silinmesin diye geri yükledim onları eski blogumdan, fakat hiç bir düzenleme yapmadim, yapmayacağim. 

Çok özlemişim be !

Bir gecede gittim , bir gecede kendim icin sadecik bir bloga , kendimle geri geldim. 

Sil Baştan ama en baştan değil...

İmza: Ayça , hiç olma yolunda..




29 Nisan 2014 Salı

Yoruyorsun İnsanlık Beni...


         6 yaşındaki Gizem'in işkence edilerek öldürüldüğü haberi ile yine sarsıldım. Dün gece kayıp haberi geziyordu sosyal medyada.

         Üzgün ve öfkeliyim! Sadece bu haber için değil son 1 senede duyduğum her kötü haber yüzünden ! Çocuk , kadın , erkek , genc, yaşlı demeden suçsuz yere öldürülen , işkence edilen insanlar yüzünden !Neyin bedelini ödetiyor ki insanlar bir başka insana ?! Yaradanin verdiği canı hangi insan hangi sebeple alma hakkına sahip olabilir ki ? Annelik yanım bir yana sadece insan olmak vicdanli ve duyarlı olmaya yeterli olmalı oysa... İnsan nasıl bir varliksin ki sen? Bencil ve canisin. Tarih boyunca insanoğlunun bir birine yaptığı ve halen yapmakta olduğu vahşeti bir başka canlı yapmadı. Herşey bir ütopya ! İyilik yok , iyi olmaya çalışan insanlar var , mutluluk yok mutlu olmaya çalışan insanlar var , huzur yok huzurlu olmaya çalışan insanlar var. Kapital değerler duygusal degerlerin kat kat üstünde tutuluyor.  Para huzurun da , mutluluğun da , sağlığın da , barışın da tek anahtarı olarak öyle bir kazınmış ki beynimize başka bir yol bulamıyoruz bunlar için ! Ne kadar zavallıyız! 

   Her gün kötü haberler , kötüye giden bir yaşantı , bitmek tükenmek bilmeyen hırslar, bitmek bilmeyen maddi istekler , bunların sonuçlarında meydana gelen psikolojik ve sosyolojik sorunlar kaldiramayacagimiz yükler olarak biniyor sırtımıza ! Şahsen benim öyle ! Son zamanlarda duyduğum , yaşadığım , şahit olduğum herşey daha bir sogutuyor beni insanlardan. Hayat ve dünya değil bu insanlık  yoruyor beni ! En kısa zamanda en az iletisimin olduğu bir uzağa gitme isteğim depreşti yine!   

Oysa yaklaşık  1 saat önce instagram paylaşımım umut doluydu:

   


    Çocuğum sağlıklı , başarılı , etrafimda insanlar var , yeni yeni başlangıçlar ,yürek kıpırtılari var , evim var , çiçeklerim var , sağlığım yerinde diye sevinmem gerekirdi belki bencilce...

   Bencillik bir gitse içimizden hepimiz mutlu olabiliriz bence... Fakat bu da bir hayal bu insanlıkla! En yakindan en uzağa herkes ispatladı bana bunu yıllarca...

   Yani uzun lafın kısası :

Yoruyorsunuz insanlar beni !
     
        

İmza : Daha güzel daha adil bir dünya için bu dünya değil yaşayan insanlık batsın diyen dişi kişi :Ayça

24 Nisan 2014 Perşembe

Dostun adı Aylin...

   
                  
   
  Bir süredir yazmak isteyip de yazamadığım birikmiş onca yaşanmışlık , duygu,hatıra  var. Kardeşimin düğününden , Tarko'nun okul sorunsalına; yaptığım diyet ve verdiğim 10 kilodan okuduğum kitaplara, izlediğim filmlere,  dinlediğim müziklere , yaşadığım duygusal değişimlere kadar yazmak istediğim onca konu ve her biri ayrı bir yazı olacak şekilde. Fakat bunlardan hiçbirini yazmayacağım bugün...

     Hayat biz başka planlarlar yaparken başımızdan geçenler ya da başımıza gelenler derler ya aslında tam da böyle bir hayatım var. Akışına bırakmış olsam da herşeyi, yine de insanız hayal kurup plan yapmadan duramıyoruz Candan Erçetin'in şarkısında dediği gibi... Mesela evlenirken sonsuza kadar ayni adamla kalacağımı onun da beni asla bırakmayacağını düşünüp müthiş bir aşk evliliği yapmış 5 yıl birliktelik 8 yıllik evlikiğin sonunda boşanmıştım. Hamile kalmayı planladığımda 4 yıllık evliydim maddi manevi herşeyi yoluna koydum artık bu eve bir çocuk gelsin dedim hamileliğimin ilk ayinda kocamın işleri bozuldu hamileliğim ise sağlık problemleri ve ölüm kalım mücadelesiyle gecti. Sonunda güzel yavruma sağlıkla kavuşsam da yaşadıklarım bambaşka bir insan yaptı beni. Hayatta asla bana bir şey yapmaz dediğim insanlardan en büyük darbeyi yedim. Asla yanimdan ayrilmaz dediklerim gemiyi ilk önce terketti. Planlar tutmadı hiç hayatımda. Çoğumuzun hayatı aslında böyle ama kimi daha fazla kimi daha az yaşıyor.  Hayat işte böyle geçip gidiyor.

   Geçtiğimiz hafta aldığım bir haber aslında bu yazıyı yazmaya ve hayatı yeniden sorgulamaya itti beni.  Hayatımın son 7 senesinde iyi günde kötü günde hep yanımda olan , birbirimizi maddi manevi desteklediğimiz , tanıdığım en güçlü kadınlardan biri , bana bir kızkardeş abla yakınlığında olan , atışsak tartişsak bile tek ihtiyacım anında bir telefon uzaklığında olduğunu bildiğim can dostum Aylin'imin göğüs kanseri olduğu haberini aldığımdan beri ben bende değilim.  Yaşananların yükü agirlaştıkca kaldıramıyor insanlarr ve bir yerden patlıyor.  Aylinim için de durum farklı değil...

  Bugün ameliyat oldu Aylinim , henüz konuşamadım. Biliyorum ki düzelecek çünkü o gercekten güçlü ve nasıl güçlü kalınacağini da bilen hayatla dalga geçebilen bir kadın.  Mücadelenin ne demek olduğunu bilen ben, hastanelerde bil fiil 7 ay hayat mücadelesi veren ben bikiyorum ki hayatın kontrolünü eline almış korkusuz , güçlü insanlar hayatta kalıyor.Aylinim de hayatın kontrolünü eline alacak ve biz mü Aylinimizi yanımıza alıp bu defa kutlama yapacağız en kısa zamanda...

     Hayatta herşey biz insanlar için , herşeye hazırlıklı olmak lazım ama yine de yaradan hicbirimizi sevdiklerimizle sınamasın. Sağlık , dostluk , mutluluk bizimle olsun... 

Gerisi kolay...

imza : Ayça , üzgün ama umutlu dost kişisi...
   

7 Nisan 2014 Pazartesi

İMZA :BEN


      
   

 Hayatımın en güzel mutluluklarından birini yaşıyorum son günlerde. Hayal ettiğim ama gerçekleşmesini pek de ummadığım bir şey gerçek oldu. Kelimelerim gerçek bir kitabın sayfasında , o en sevdiğim kokuyla buluştu.  Bu hayalimin gerçekleşmesinde en büyük pay sevgili Banu Özkan Tozluyurt'a ait. Kendisine bu fırsatı verdiği için çok teşekkür ederim. 
   
 Blog yazılarımı bitirirken hep imza : AnneAyça derim ya bu defa kitapta İmza:Ben diyen 154 kadından biri oldum.


    


KOLEKTİF KADIN MEKTUPLARI SERİSİ NOKTAYI KOYUYOR:

“İMZA: BEN”

Kadınlara son bir söz söyleme fırsatı sunulursa…


İkiydik, üç olduk.

Onduk, yüz olduk.

Katlanarak çoğaldık, kocaman bir güç olduk. Birlikten kuvvet doğar atasözünün canlı kanıtı, biz yüzün üstünde kadın, duygularımızı damıtıp her birimiz birer mektup olduk. Her mektupla şifalandık, şifalandırdık.
Minnetimizi dillendirirken ya da kuytumuzda biriken acıları akıtmaya çalışırken başka yaralara da merhem olalım dedik; kitapların gelirini bizden daha az şanslı olanlara hediye ettik.

İmza: Kızın’da “ilk erkeğe” seslendik. Teşekkür ettik ya da “Neredeydin?” dedik. Erkenden göçüp gidenlerin arkasından gözyaşı dökerken, gölgesini bile hissedemediğimize “Kulağıma küpe olacak bir sözünüz bile gelmiyor” diye hesap sorduk.

İmza: Karın’da sözümüz “o adama”ydı. “Ruh eşim” deyip aşkla dolu olandan “Mezarına gelip bu mektubu okuyacağım” deyip nefretini kusana kadar geniş bir yelpazede yazıp, söyledik.


Şimdi noktayı İmza: Ben diye imzalayarak koyuyoruz. Kime, ne diyeceğimiz varsa onu diyerek. Bu kitapta sevgi bulacaksınız. Bu kitapta öfke bulacaksınız. Bu kitapta çok yakından tanıdığınız kişilere farklı bir açıdan bakacaksınız. Bu kitapta şükür, azim, korku bulacaksınız. Bu kitapta hayatın ta kendisini bulacaksınız. Bir de bir kez daha kadının gücünü bulacaksınız.


Önsözünü Prof. Dr. Yankı Yazgan’ın yazdığı, yazarlarının en saklı hayallerini okuyacağınız kitabın geliri, serinin diğer iki kitabı gibi yine çok güzel bir amaca hizmet için ayrılıyor.  “İmza: Ben” kitabının telif geliri, görmeyenlerin dünyasında da minik de olsa bir ışık yakabilmek hedefiyle, bu yıl 10. Yılını kutlayan Türkiye Görme Özürlüler Kütüphanesi’ne (TÜRGÖK) bağışlanıyor. Kitabın ayrıca sesli kitap versiyonu da görme engelliler için TÜRGÖK tarafından oluşturuldu.
Yaşama bir kez daha kadın gözünden bakmak, yüreğinden geçenleri anlamak isterseniz “İmza: Ben” size eşsiz bir fırsat sunuyor.

Keyifli okumalar...

Esra Aylin Akalın & Banu Özkan Tozluyurt
#imzaben
Twitter: https://twitter.com/imzabenkitabi
Facebook: https://www.facebook.com/imzaben



 " TÜRGÖK HAKKINDA
Görme özürlülerin eğitimleri ile kültürel gelişimlerine ücretsiz hizmet eden, Türkiye’nin ilk ve tek görme özürlüler kitaplığı TÜRGÖK( Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı); yurdumuzda yaşayan görme özürlüler ile yurt dışında yaşayıp da Türkçe bilen görme özürlülerin, yazılı kaynaklara erişimini sağlamak üzere 2004 yılında İzmir’de faaliyete geçmiştir. Görmeyen kişilerin Türkçe okuryazarlık oranını arttırmak, eğitim ve kültürlerine katkıda bulabilmek ve bu amaçla yaşam kalitelerini yükseltmek amacıyla Av. Gültekin Yazgan tarafından kurulan TÜRGÖK, 5000’i aşkın görmeyen üyeye hizmet vermektedir. Kitaplık hizmeti alan  görmeyenler bu vasıta ile kendi kitaplıklarını da  oluşturmaktadır.
Üyelerine sesli ve kabartma (Braille) baskılı roman, ders kitabı, ÖSS, KPSS, SBS, açıköğretim  (lise, ilköğretim) soru bankaları ve sınav testleri  hazırlamaktadır. Ayrıca aylık yayın organları olan; ilköğretim 1. kademe öğrencileri için “Yavru Balarısı” (Braille Kabartma)dergisi 2. kademe öğrencileri için “Balarısı” (Braille Kabartma) dergisi, lise öğrencileri ve yetişkinler için de sesli MP3 formatında “Arkadaş” dergisi hazırlanarak ücretsiz olarak kargo ile adreslerine gönderilmektedir.
Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı, Türkiye’nin her yerine, ayrıca İngiltere, Hollanda, Kıbrıs, Amerika,Almanya’ya ücretsiz ve geri iadesiz hizmet vermektedir. Tüm bu hizmetler, sayıları 500’ü aşan gönüllü destekçi ve bizlere kuruluşundan itibaren destek olan sponsorlar sayesinde üretilmektedir. www.turgok.org  "

1 Nisan 2014 Salı

Otizmi Farket Yaşamı Paylaş ( Ortak Yayın )


       







#otizmifarketyasamipaylas
#2NisanOtizmOrtakYayin 
ORTAK YAYIN YAZISI – OTİZM DOSTLARI DERNEĞİ
2 Nisan 2014
YAŞAMA ORTAK PENCEREDEN BAKMAK
Bugün, 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü. 
2 Nisan, tüm dünyada otizm konusunda farkındalık yaratarak otizmden kaynaklanan sorunlara çözümler yaratmak amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildi. 
Her yıl, “Otizm Farkındalık Ayı” olan Nisan ayı boyunca dünya genelinde otizmin sorunlarını ve çözümleri konuşuluyor, araştırmaların teşvik edilmesi ve erken teşhisle tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.
OTİZM, doğuştan gelişen, genetik altyapıya dayanan, karmaşık nörolojik-biyolojik tabanlı bir gelişim bozukluğu. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyerek bireyin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm, genellikle 3 yaştan önce ortaya çıkarak çocukların sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz olarak etkiliyor. 
Amerikan Sağlık Bakanlığı verilerine göre bugün dünya genelinde okul çağındaki her 88 çocuktan biri otizm teşhisi alıyor. 
Otizm erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3-4 kat daha fazla görülüyor, her 54 erkek çocuktan biri günümüzde otizm riski taşıyor. 
Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS dahil olmak üzere bir çok hastalıktan daha fazla sayıda otizm teşhisi alınıyor. 
Ülkemizde sağlıklı istatistikler olmaması nedeniyle, tahmini olarak 550.000 otizmli birey ile 0-14 yaş grubunda 150.000 civarında otizmli çocuk bulunduğunu varsayıyoruz. Otizmli bireylerin ebeveynleri, kardeşleri, yakın akraba ve çevreleri de hesaba katıldığı zaman, Türkiye’de her ile yayılmış durumda otizmden etkilenen 2 milyondan fazla vatandaşımızdan bahsedebiliriz. 
Otizmin kapısını açmak için ilk önemli adım, erken teşhis. Otizm, yaklaşık bir yaş civarında ilk belirtilerini gösteriyor. Annenin sesi ve gülümsemesi gibi sosyal uyaranlara bebeğin tepkisiz kalması veya tepkilerinde yavaşlık olması, göz teması kurmada zorluklar, motor gelişmede ve taklit becerilerinde gecikme, uyku ve yemek düzeninde sorunlar ilk belirtiler arasında sayılabilir. Ve erken teşhis, otizmli çocuğun gerekli eğitim ve tedavileri alarak hayata katılması için ilk önemli adım. 
Otizmin tedavisi var mı? Otizm, beş bilinmeyenli bir denklem gibi: Nedenleri tam olarak saptanamadığı gibi tek bir kesin tedavisi de günümüzde “henüz” mevcut değil! Otizm, toplumsal fark, ırk, dil, din gözetmiyor, çocuk yetiştirme biçiminizle veya sosyo-ekonomik koşullarınızla da ilgilenmiyor. Genetik faktörlerin yanı sıra, çevresel koşulların – yanlış beslenme, çevre kirliliği, kimyasal maddeler, yanlış ilaç kullanımı, ağır metaller, aşılarda bulunan bazı koruyucu maddeler vb.- otizmi tetiklediği düşünülüyor. 

Otizmde biyolojik tedaviler ile ilgili çalışmalar devam ederken, bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracı, erken yaşta verilmeye başlanan yoğun bireysel özel eğitim. Doğal gelişim gösteren her çocuğun kendiliğinden öğrendiği her şeyi, otizmli bir çocuğa özel eğitim yardımı ile öğretmek zorundasınız. Bu durum bazen iğneyle kuyu kazmaya benzese bile, her otizmli çocuk kendine göre bir öğrenme biçimine sahip. Önemli olan, kapıyı açacak doğru anahtarı bulmak. 
Bilimsel olarak erken yaştaki çocuk için kanıtlanmış yoğun eğitim süresi haftada bireysel ve grup eğitimi olarak 40 saat. Oysa ülkemizde sosyal güvenlik kapsamında “otizm özel eğitim raporlu” çocuklar için aylık 6- 12 saat olan özel eğitim süreci, dünya genelinin oldukça gerisinde kalıyor. 
Otizmli çocukların mutlaka eğitim sistemi içinde yer almaları gerekiyor. Çünkü eğitim, otizmli birey için her şeyden önce “tedavi” anlamına geliyor. Otizmi diğer engel gruplarından ayıran en önemli fark;  erken tanı ve erken bireysel/kaynaştırma eğitimiyle otizmli çocukların sorunlarının büyük bir kısmını aşmaları. 

Oysa yaşamsal gerçekler çok farklı. Otizmli/Aspergerli çocuk, genellikle bilgi eksikliğinden kaynaklanan dirençleri nedeniyle, okul yönetimleri, öğretmenler ve diğer veliler tarafından okulda “istenmeyen çocuk” ilan ediliyor. Kaynaştırma raporlarına rağmen, okul idareleri otizmli kaynaştırma öğrencisinin kaydını almak istemiyorlar. Oysa okul yaşamı esnasında yaşanan sorunların büyük bir kısmını hoşgörü, anlayış ve bilgi yetersizliğinin giderilmesi ile çözebiliriz, yeter ki toplum tarafından yaşamın her anında farklı gelişim gösteren bireylere dayatılan en büyük “engel” olan ayrımcılığı yok edelim! 
Otizmin oldukça karmaşık yapısı, otizmli bireyle birlikte ailesi başta olmak üzere yakın çevresindeki herkesi hayatın tüm evrelerinde etkiliyor. Otizmli bir çocuğun ilerlemesinde en büyük sorumluluk ailelerde, en ağır yük de annelerin omzunda! Otizmden etkilenen bireyin ve ailesinin her şeyden önce yalnız ve ötelenmiş bir hayata mahkum edilmemesi için, özellikle doğal gelişim gösteren çocuk ebeveynlerinin toplumsal yaşamı paylaşmayı öğrenmeleri gerekiyor. 

Otizm Dostları Derneği ODDER, Türkiye’de ilk defa otizmli çocuk sahibi aileler ile doğal gelişim gösteren çocuk ailelerinin bir arada üretip, çalıştığı bir sivil toplum örgütü. Bütünleşik bir sosyal hayatı birlikte paylaşarak, ayrımcılıktan uzak yaşamak isteyen, dolayısıyla sadece kendi başına gelenlerle değil, sosyal yaşam içinde var olan haksızlıklarla da ilgilenen üyeleri ve gönüllü destekçileri ile ODDER, tüm çocukların birbirlerindeki farklılıklardan öğrenerek, anlayışla ve sevgiyle büyümesini sağlamak için çalışacak. İstiyoruz ki, çocuklarımızı büyütürken karşılaştığımız sorunları paylaşarak, birbirimizden öğrenerek ve zorluklarda destek olarak ayrımcılığı engellemek için hep birlikte çalışalım. 

Lütfen, gündelik hayatın içinde karşılaştığınız ağlayan bir çocuğu yargılayıp, annesine laf etmeden önce bir an düşünün. Çocuğunuzun sınıfında otizmli bir çocuğun da olmasının, farklılıkları yaşayarak öğrenecek kendi çocuğunuza da faydası olacağını lütfen unutmayın.

Eğer siz de “bir küçücük merhaba’nın derin dostluk etkisini bilen yüreklere sahip çocuklar büyütmek istiyorum” diyorsanız,  otizmli çocukların ve anne-babalarının seslerine kulak verin, sesimize ses katın, otizmin bilinirliği ve sorunların çözümü için gönüllü destek verin ki, çocuklarımız hep beraber büyüsün (   Çünkü her çocuk farklılıkları ile yaşamda yer almayı hak eder! 

Nisan Dünya Otizm Farkındalık Ayı’nda yaşamı paylaşalım, çocuklarımızın geleceğini aydınlatalım! 

OTİZM DOSTLARI DERNEĞİ -ODDER
E-posta: otizmdostlari@gmail.com
Facebook: www.facebook.com/groups/otizmdostlaridernegi/
Twitter: @OtizmDostlari
IG: @otizmdostlarıODDER
www.otizmdostlaridernegi.org
#otizmifarketyasamipaylas

21 Mart 2014 Cuma

Özgürlüğümüz Kısıtlanamaz !


Bu blogger anne babalar ortak yayınıdır :

Özgürlüğümüz kısıtlanamaz

#TwitterBlockedinTurkey

T.C. AnayasasıVIII. DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİMadde 26Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarına sahiptir.Dün gece yarısı ülkemizde anayasa ihlal edilmiştir. Uluslar arası bir sosyal paylaşım ağı olan Twitter’a erişim farklı mahkeme kararları ile engellenmiş, halkın kendisini ifade etme ve haber alma özgürlüğü kısıtlanmıştır.T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün Bursa’da düzenlediği seçim mitinginde “Twitter mwitter, hepsinin kökünü kazıyacağız Uluslararası camia şöyle der, böyle der hiç umurumda değil. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü görecek.” dedikten ve Başbakanlık Basın Müşavirliği’nin “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bazı linklerin kaldırılmasına ilişkin mahkemelerden çıkarmış oldukları kararların uygulanması konusunda Twitter yetkililerinin duyarsız kaldıkları bir süreç söz konusudur. Mahkeme kararlarını umursamama, hukukun gereğini yerine getirmeme biçimindeki bu tutumda bir değişiklik gözlenmemesi halinde, vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için teknik olarak, Twitter’e erişimin engellenmesinden başka çare kalmayabileceği belirtilmektedir” açıklamasından sadece bir kaç saat sonra gece yarısı Twitter’a Türkiye’den erişim yasaklanmıştır. Internet servis sağlayıcılarına ulaşan mahkeme kararları ile Twitter’a ülke sınırları içinden erişim kapatılmış, mobil cihazlarda kullanılan 3G erişimi de aynı şekilde engellenmiştir.Yasakların ve sansürün bir çözüm olmadığını, sosyal medyanın susturulamayacağını, özgürlüklerin sansür yoluyla kısıtlanamayacağını herkesin görmesi, bilmesi gerekir. Bunu dün gece Twitter yasaklandıktan kısa bir süre sonra DNS ayarlarında değişiklik yaparak veya VPN, Hotspot Shield gibi bazı programlar üzerinden mecraya giren milyonlarca Türk kullanıcısı da göstermiştir.Sayıları 12 milyona yaklaşan Türkiyeli Twitter kullanıcıları #TwitterBlockedinTurkey etiketiyle konuyu bir saat içinde Twitter’da dünya çapında en çok konuşulan etikete taşımış,farklı etiketlerle gece boyunca TT listesinde kalarak, dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yasaklamadan sonraki ilk 4 saat içinde 2,5 milyondan fazla Türkçe tweet gönderildiği hesaplanmaktadır. Şu anda dünya basını Türkiye’deki Twitter yasağını öncelikli haber olarak vermekte, bunun özgürlükleri baltalama yönünde bir girişim olduğunu söylemektedir.Biz, ülkemizin geleceğini oluşturacak çocukları yetiştiren anne babalar olarak Gezi Parkı direnişi ile tırmanan ve 17 Aralık süreciyle hızlanan şiddet ve sansür uygulamalarını esefle izlemekteyiz. Türkiye’nin gerçek demokrasiden gün be gün uzaklaşmasından, meclisinden medyasına, emniyet güçlerinden yargısına kadar her türlü sistemin çivisinin çıkmış olmasından derin bir endişe duymaktayız.Dün geceki yasak kararıyla Türkiye dünya üzerinde Twitter’a erişimin engellendiği Çin dışındaki tek ülke olmuştur. Bunun utancı ve ayıbı bu yasağı getirmeye cesaret edenlere ait olmakla birlikte, ağırlığını omuzlarımızda taşımaktayız.Bu ülkenin gelecek nesillerinin özgür bireyler olarak büyümesini en çok isteyen ve bunun için emek veren anne babalar olarak hükümetin son aylarda giderek artan baskıcı tavırlarını kabul etmiyor ve bu sansürü şiddetle kınıyoruz.Herkesi gerek internet üzerinden, gerekse etrafımıza bu durumu anlatarak konuyu protesto etmeye ve nihai olarak da 30 Mart 2014 Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlerde vatandaşlık hak ve sorumluluğu olan oy kullanma görevini mutlaka yerine getirmeye davet ediyoruz.

Blogger Anne ve Babalar

18 Mart 2014 Salı

18 MART Ben bugün ekmek yaptım ÇANAKKALEME...

Yazı eski ama duygular hep aynı yine bir
 18 Mart gününde


 Yıl 1915
18'indeyiz Martın
Kendine gel biraz!
Pek tekin değildi Çanakkale'nin suyu,
Geçilmez bu boğaz...
Geçilmez bu boğaz...

              
            Böyle başladı işte o büyük diriliş! Türk'ün kendine gelişi ve düşmanı titreten o yurt savunmasının temeli atıldı Çanakkalede..ama ne mücadeleyle, ne yoklukla...

             



   Ben her 18 Mart'ta kendimi, Çanakkalede babası şehit olmuş bir küçük kız yerine koyarım..
       
  Ben her 18 Mart'ta kendimi, Çanakkalede sevdiği şehit olmuş bir genç kızın yerine koyarım..
        
 Ben her 18 Mart'ta kendimi, Çanakkalede kardeşi şehit olmuş bir ablanın yerine koyarım...
       
  Ben her 18 Mart'ta kendimi, Çanakkaleye kınalı kuzusunu yollamış bir ananın yerine koyarım..
           
Ben her 18 Mart'ta kendimi ,Çanakkalede oğlu şehit olmuş bir annenin yerine koyarım..

                           
      Hissederim... yaşarım... ağlarım.. düşünürüm.. gururlanırım...

       
 Gelibolu'ya şehitliklere gidenler bilirler; orada garip bir sessizlik vardır..orada yürürken yere basmaya korkarsınız, sanki uyuyan bir bebeği uyandıracakmışsınız hissi olur..orada toprağın altında yatan her şehit,üzerinde toprak diye gezenlere sanki sessizlikte çok büyük bir ders vermektedir...

       Düşünmeden edemem... o zaman canlarını vatan için verenler,o zaman sevdiğini,eşini anasını,bacısını,evladını bırakıp cepheye gidenler ; o zaman silaha karşı  canla başla mücadele edenler,aç aç savaşanlar ;atılan el bombalarını geri yollayanlar,o el bombasından eli parçalanınca da hastaneden komutanına"sağ elim parçalanmış olabilir sol elim daha sağlam! emirlerinize hazırım komutanım!"yazan telgraflar yollayanlar  bu zamanda ,bu şartlarda yaşasalardı onlar da bizim gibi hayat derdinde olacaklardı elbette..günlük telaşlarla hayatlarını devam ettireceklerdi... çağın gerektirdiklerini yapacaklardı elbette..bazısı çok zengin, bazısı bilim insanı,bazısı öğretmen...
        
     Ne hayalleri ,umutları ,hedefleri vardı yüreklerinde yaşattıkları ama hepsini hiçe saydılar vatan uğruna.. canlarını ortaya koydular..kefensiz yatmayı göze aldılar...Yahya Çavuş oldular,Seyit onbaşı oldular,57. Alay oldular,MUSTAFA KEMAL oldular....

            Ben bugün ekmek yaptım hayatımda ilk kez...içimde o gün ekmek bulamayanların duygularını,gururlarını vatan sevgilerini hissettim.. ben bugün ekmek yaptım ÇANAKKALEME
  " ekmeksiz kal ama vatansız kalma" diye düşünüp canını feda edenlerin     onlar sayesinde bugün   " hem Vatanımız var hem ekmeğimiz  " Onlar da bugün yaşasalardı eğer; bizim gibi olacaklardı,yiyecek ,içecek,gülecek,sevecek,ağlayacak...Peki biz onların yerinde olsaydık bırakın ekmeksiz...tam teşkilat bile olsak koşa koşa cepheye gider miydik??

  Bu yazıyı yazdığımda ekmek almak için evden çıkıp da bu ülkenin güvenliğini sağlamakla yükümlü güçlerce öldürülmemişti Berkin ! Ali İsmail doğum gününü kutluyordu , Medeni hayat telaşındaydı ben gibi. Hepsi hayattaydı , umutları vardı. Yıllar önce bir 18 Mart'ta vatan için ölenler varken , şimdilerde ne uğruna öldürülüyor.


Yazacak söyleyecek onca şey varken geçmişte onca mücadeleyle bağımsızlığımız kazanılmışken bizi böyle yıldırmaya , nefrete , birbirimize düşürmeye çalışanlara da yazıklar olsun !

İmza : Ayça , biraz umutsuz , geçmişten değil gelecekten korkan anne...




                             

10 Şubat 2014 Pazartesi

Gel / Git

         
                       
   

   Bir süredir yazmıyorum / yazamıyorum. Kelimelerim tükendiğinden değil , gönül yorgunluğundan bu susuş..

   Hayat çok büyük karmaşa ve herkes kendi karmaşasını çözme derdinde. Her birimiz hem figuranı hem de çok büyük birer gözlemcisiyiz hayatın .Hem bize verilen rolleri oynuyor , hem de diğer rolleri gözlemliyoruz yaşantımız boyunca. Bazı rolleri yerine layıkıyla getirirken bazılarında çuvallıyoruz, sonra ders alıyoruz sonra bir daha çuvallıyoruz...

    Bu aralar çuvalladığım rollere oldukça kafayı takmış durumdayım. Sürekli gezen , eğlenen bir insan imajı veriyor olsam da, makyajın altında, ağlayan bir palyaço olabiliyor zaman zaman..

  Bir ara çekip gideyim buralardan , oğlumla kendime yepyeni bir hayat kurayım dedim.Olmadı. Sosyal medya beni çok yoruyor kapatayım ne kadar hesabım varsa ben olsam ne olur , olmasam ne olur bak uzunca bir süredir yazmıyorum blogu da kapatayım dedim, elim gitmedi. Bir geldim bir gittim öyle sürüklendim durdum. Her türlü işleyişe karşı bir tepki oluştu bende ! Bir dağ başı olsa da gitsek dedim.En büyük aksesuar olarak görünmez hunimi de taktım fayda etmedi. Değiştiremediğim onca şeye isyanım vardı ,ki tüm gücümü onlar için yas tutmaya harcadım son zamanlarda. Sonuç : hiç !  Sonra bir gün dedim ki koskoca bir hayatı , evreni, sistemi , kaderi ben değiştiremem ki. Bunlara üzülmeyi ; geçmişin , geleceğin yasını bugün tutmayı bırak da bir kendine gel ! İnsan , gözlemleme sürecinde bir kez daha anlıyor ki en yakından en uzağa tanıdığı hiç kimse kişinin kendine ettiği yardımı edemiyor. Hayatımın son 9 yılı hem bir kabus hem bir mucize ile dopdolu ! Nasıl olabiliyor aklı almıyor insanın ! Hayatımı tepetaklak eden her şeyin başlangıcının hamileliğime denk gelmesi ne ironi !! Hastalık , mücadele, depresyon , doğum , lohusalik depresyonu, maddi manevi çöküş , en çok güvendiğin insanların birden en çok canını yakanlara dönüşmesi,aldatılma , şiddet ,boşanma, borçlarla uğraşma , kabus taşınmalar , yalancı sevgiler ,zor durumunu kullanmaya kalkan maddi manevi durum fırsatçılarıyla uğraşma , çekemeyenler , hazımsızlar ; bu ekstaların yanında sağlıklı (!) bir annenin karşılaşabileceği tüm zorluklarla tek başına uğraşmaya çalışma... Yanında , doktorların yok doğuramazsın dediği çocuğu sapa sağlam doğurmak mucizesi...Bunların hepsi bir tek mucize için mi çekildi yoksa ben tüm hayat şanslarımı Tarkan'ı doğururken mi tükettim bilmiyorum.Zaten cevap beklenmeyen sorulardan biri de bu hayatımda! Ve cevabı hangisi olursa olsun sonuç : şükür hayattayız...

  Tek başıma çocuk büyütmenin yükü kat be kat artıyor. Tarko 8 yaşını doldurdu. Gün geçtikçe her şeyi sorgular hale geldi daha bugün bile dedi ki " okul sütü içmeme neden sen karar veriyorsun?  benim hayatım, içmek istiyorsam içerim! " bu cümle , ilerideki  sorgulamaların da bir habercisi. Hazır mıyım ? Bilmiyorum. Baba kişisi benim kadar endişeli mi? Sanmıyorum. 

 Garip anlar yaşıyorum ; çoğu insanın çok doğal karşıladığı " babası oğlanı kursa götürdü ben de evi toparlıyorum" sözü karşısında afallıyorum. Oysa kursa da ben götürürüm evi de ben toplarım. Geçenlerde bir arkadaş grubumla alışveriş merkezine gittiğimizde çok rahat bir şekilde " çocukları babalarına atalım biz rahat rahat gezelim" diyebilen arkadaşıma "ama benim oğlumun babası yok burada" demiş sonra da boğazımda kocaman bir yumruyla gezmiştim tüm gün .Daha önceden olmuyor muydu bunlar ? Elbette oluyordu da pek takılmıyordum. Yaş ilerledikçe "neden ben?" sorusunu daha çok soruyor insan, cevabı olmadığını bilerek...

 Annelik zor zanaat, tek başına çocuk büyütmek daha da zor zanaat , istediğim ama değiştiremediğım çok şey var evet , ama değiştirebileceklerim de az değil. Bunun da farkındayım son günlerde. Ilk önce , en ufaktan, minik adımlarla başladım değişmeye. Her inişin bir çıkışı var ya işte o çıkışa hazırlıyorum kendimi , yavaş yavaş ve yine kendi başıma..

İmza : Gel gitlerde bir anne, AnneAyça